Falyalı cinayeti sonrası asıl sorulması gereken soru: Siyaseti kimler finanse ediyor?

‘Demokrasi, siyasi partilerin “satın alınarak” yürütülen bir rejimin adı değildir! Bu yüzden demokrasinin işlediği ülkelerde, siyasi partilere veya seçimde aday olacak kişilere yapılacak yardımlar hem sınırlandırılmıştır, hem de şeffaf olmak durumundadır.

KONUK YAZAR

Büyük bir cüretkârlık ve kan donduran acımasızlıkla gerçekleştirilen suikast, o kadar sarsıcı oldu ki, bir takım tahliller yapılmasına olanak sağlayacak şekilde gizil olanı gözler önüne serdi. Tartışmalar iki eksende yoğunlaşıyor: cinayeti kim neden işledi (bununla ilgili siyasi-ekonomik-toplumsal analizler ve komplo teorileri muhtelif) ve öldürülen Halil Falyalı’nın iyiliği-kötülüğü veya servetinin niteliği. Cinayeti kimin neden işlediği, belki de hiç bilinemeyecek; daha doğrusunu söylemek gerekirse aslında herkesin bildiği-sezdiği cinayet nedeni, maddi temellere hiçbir zaman tam olarak oturtulmayacak ve toplumdan gizlenecek, en azından gizlenmeye çalışılacak. Falyalı’nın iyiliği kötülüğü meselesi ise belki başka bir yazıda ele alınması gereken, felsefi, psikolojik ve toplumsal yönleri olan bir görüngü (Yenidüzen’de yayınlanan Hakkı Yücel üstadın bu konudaki yazısı etik felsefesi açısından enfes bir çözümleme).

Benim asıl dikkati çekmek istediğim konu ise siyasetin finansmanı meselesi. Bildiğimiz ama belki üzerinde son dönemde pek konuşulmayan bu mesele de tüm açıklığıyla gündeme geldi: cenazeye katılan siyasetçiler ve ortaya saçılan fotoğraflar, siyasetin finansmanıyla ilgili bize bazı şeyleri gösterdi. UBP, Halil Falyalı’nın cenaze törenine tam kadro katılarak ve UBP’ye sağlanan maddi katkıyı meşrulaştıran açıklamalar yaparak “en iyi müdafaa hücumdur” düsturunu hayata geçirmiş görünüyor.

Medya üzerinden yürütülen “hayırsever iş insanı” halkla ilişkiler çalışmasının da UBP-Falyalı ilişkisini meşrulaştırma çabasının önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum. Yapılan hayır işlerinin allanıp pullanıp servis edilmesi, kurulan ilişkilerin “dostluk-arkadaşlık” ekseninde “masumane” fotoğraflarla sunulması, “mafyaydı ama bizdendi” söylemi, Halil Falyalı’nın olumlu insani yönlerini öne çıkaran anıların aktarılması hep bu çabanın parçası. Bir de toplumda yaygınlıkla kabul gören “ölünün arkasından konuşulmaz” kuralını gündeme getirirseniz, olan biteni bütün yönleriyle tartışmak isteyen herkesi susturmuş olursunuz!
 

“Ortaya saçılan UBP-Falyalı ilişkisi, UBP’nin meşru ve hukuki zeminde çalışma yürüten bir siyasi parti olup olmadığını belirsiz kılmaktadır.”

İşin ilginci, sol-muhalif partilerden ve temiz siyaseti savunduğunu söyleyen sağ partilerden de siyasetin finansmanıyla ilgili konuda güçlü bir ses çıkmadı. Oysa Halil Falyalı’nın sahip olduğu servet son kuruşuna kadar yasal da olsa böyle bir finansmanın meşru olmadığı, demokratik bir ülkede kabul edilmeyeceği açık. Çünkü demokrasi, siyasi partilerin “satın alınarak” yürütülen bir rejimin adı değildir! Bu yüzden demokrasinin işlediği ülkelerde, siyasi partilere veya seçimde aday olacak kişilere yapılacak yardımlar hem sınırlandırılmıştır, hem de şeffaf olmak durumundadır. UBP (ve eğer varsa Halil Falyalı’dan yardım almış diğer partiler ve kurumlar) bu yardımın miktarını, şeklini ve kurulan ilişkinin içeriğini açıklamak zorundadır! Aksi halde şu anda UBP’nin kurmaya çalıştığı hükümetin toplumsal kesimlerin temsilcisi olduğunu iddia eden siyasi partilerin kuracağı bir hükümet mi yoksa “parayı verenin düdüğü çaldığı” bir hükümet mi olacağı şaibelidir! Ortaya saçılan UBP-Falyalı ilişkisi, UBP’nin meşru ve hukuki zeminde çalışma yürüten bir siyasi parti olup olmadığını belirsiz kılmaktadır. Onunla hükümet kurmaya çalışan partilerin (ve tabii tüm toplumun) önce UBP’ye bu ilişkinin içeriğini ve maddi boyutunu sorması gerekmez mi? Demokrasi ve siyasi etik bunu gerektirmez mi? En başta siyasi partilerin maddi faaliyetini denetleyen –denetlediğini umduğumuz- yargının tavrını da dikkatle izlemek ve yargıdan bu konuda harekete geçmesini beklemek hakkımızdır.

UBP-Falyalı ilişkisi küçümsenecek, Halil Falyalı’nın hayırseverliği üzerinden meşrulaştırılacak bir mesele değildir. Çünkü UBP-Falyalı ilişkisi aynı zamanda toplumun siyasetle ilişkisini belirlemektedir. Toplumsal taleplerin sözcüsü ve yurttaşların temsilcisi olması gereken, toplumun iyiliği ve esenliği için çalışması gereken siyasi partiler eğer bu tür ilişkilerle satın alınırsa, toplumun siyasete katılımının önü kesilecektir. Açıktır ki, bu tür ilişkilerde parayı verenin amacı, bunu her ne kadar hayırseverlik adı altında yapıyor olsa da, şahsi menfaat sağlamaktır. Bu şahsi menfaati sağlamak bazı durumlarda yardım yapmanın yanında siyasetçilerin nüfuzunu kullanmak için onlara maddi çıkar sağlamak, bürokrasi içinde “alengirli” işleri yürütmek için rüşvet vermek, yasadışı işlerin soruşturulmasını engellemek, medyayı yönlendirmek, daha çok para kazanmak için vergi muafiyetleri sağlamak gibi pek çok yöntemle yürütülmektedir. UBP-Falyalı ilişkisi, en başta samimi olarak UBP’ye gönül vermiş yurttaşlar ve partililer tarafından sorgulanmalıdır: Falyalı gibilerle can ciğer kuzu sarması olan UBP yöneticileri, herhangi bir durumda parayı veren için mi yoksa partililer-toplum için mi kararlar üretecekler? Bu açıdan bakıldığında, UBP-Falyalı ilişkisi, siyasi partileri, demokrasiyi, toplumu yozlaştıran bir ilişkidir ve irdelenmeye muhtaçtır.

Demokrasiye samimiyetle inanan her partinin, kurumun ve yurttaşın, hukuki, siyasi ve toplumsal düzlemde UBP-Falyalı ilişkisinin araştırılması, tartışılması ve siyasetin finansmanının şeffaflaşmasıyla ilgili yapması gerekenler vardır. Bu görevden şu veya bu nedenle kaçınmak, siyasetin daha da yozlaşmasına neden olacaktır. Özellikle UBP ve onunla hükümet kurmaya hazırlanan siyasi partiler için olup bitenler demokrasiye bağlılık ve siyasi etik açısından bir sınava dönüşmüştür.

Özel Haber Haberleri