Emeklilik günleri de yoğun geçen bir ‘emek’li öğretmen; Beyazit Dağlı

Bu haftaki sayfamızın konuğu Meslek Lisesi Öğretmeni, Daire Müdürlüğü yapmış ve şimdilerde emekliliğini oldukça aktif yaşamaya devam eden Beyazit Dağlı

Bu haftaki sayfamızın konuğu Meslek Lisesi Öğretmeni, Daire Müdürlüğü yapmış ve şimdilerde emekliliğini oldukça aktif yaşamaya devam eden Beyazit Dağlı… Emekliliğini aktif olarak yaşıyor çünkü her gün ziyaret edeceği yerler, ofisler, daireler, arkadaşları var… Oralara gider, hal hatır sorar, nabız yoklar, siyasi gelişmeleri de takip eder hatta dışarıdan bu gelişmelere yön de verir! diyebiliriz.

İşte bu ziyaretlerinden birinde Beyazit Dağlı hocam ile öğretmenlik yıllarını, çalışmalarını, eğitim sistemini konuştuk. O kadar konuştuk ki emeklilik günlerine bile gelemedik ama dediğim gibi emeklilik günleri de ‘emek’li günler gibi geçiyor zaten…

Biz tanışıyoruz ama Beyazit Dağlı’nın kim olduğunu okuyucular da öğrenebilir mi hocam?

22 Mart 1947’de Lefke’de doğdum. İlk, orta ve meslek lisesini Lefke’de okudum. Mücahitlik (biliyorsun o zaman mücahitlik yapmadan yollamazlardı Türkiye’ye...) bittikten sonra Ankara Erkek Teknik Yüksek Okuluna, döküm bölümüne gittim. Makinenin bir bölümüdür döküm bölümü. Orta eğitim teorik ve pratiktir. Mühendislerden bizi ayıran nokta odur. Mühendislerin pratiği yoktur. Hep teoriktirler. Oradan 1975’te mezun oldum ve mezun olduğum Lefke Cengiz Topel Endüstri Meslek Lisesi Döküm bölümüne tayin oldum ve 1979’a kadar orada öğretmenlik yaptım.

“PİYADE KADAR BOYUM VARDI”

Mücahitlik süresi ne kadardı Beyazit Hoca?

Ben dönem arkadaşlarımdan bir yanlış anlaşılma yüzünden 1 sene fazla yaptım. 2 senede giden oldu, 3 senede giden oldu. Ben 3.5 senede gittim. Bizim Lefke’de lisede iken yaz tatilinde bizi alırlardı öğrenci mücahit olarak… Piyade kadar boyum vardı zaten…

Neyidi o yanlışlık peki?

Vallahi kayıt hatası oldu dediler; bilmem ne dediler… Ben anlamadım bu işi. O dönem benim tam terhis olacağım dönem, subaylıklar başladı. 6 ay gönderirlerdi Türkiye’ye Teğmen olurdun. Orda bir yanlış anlaşma oldu; benim takım komutanım da gidecekti, bana dedi ki sen de gel, hep beraber gidip gelelim. Onu ciddiye mi aldılar da bizim kaydımız gönderilmedi Türkiye’ye, neyse o nedenle 1 sene sonra gittik.

SÜRGÜN, GERİ DÖNÜŞ VE DAİRE MÜDÜRLÜĞÜ

Peki öğretmenliğe geri dönersek Hoca, önce Lefke’de mezun olduğun okula öğretmen olarak dönüp geldin. Sonrasında ne oldu?

79’da siyasi nedenlerden dolayı ben Mağusa’ya sürgün edildim. Nakil der onlar ama ben zorunlu nakil oldum; çünkü istekli değildim. Yeni açılmıştı Dr. Küçük Endüstri Meslek Lisesi ve Döküm bölümü de yoktu. Ve ilk defa bir öğretmen, Bakanlığını mahkemeye verdi. Mahkemeyi bazı nedenlerle kaybettim. (Burada bazı siyasi, eş-dost ilişkilerini anlattı Beyazit hoca davayı kaybetme nedenleri olarak…) Neyse kaybettik biz davayı ve 86’ya kadar orada öğretmenlik yaptım. Sonrasında ansızın bir kâğıt geldi bize Sedat Simavi’ye, siyasi görüşümüzden taviz vermedik, orda da devam ettik. İnandığım bir parti. Burada 93’ün sonuna kadar Sedat Simavi’de öğretmenlik yaptım. Ansızın biz küçük parti olarak iktidara geldik. Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Sayın Talat bana Mesleki Teknik Dairesi Müdürlüğünü teklif etti.

Evet onu da soracaktım. Sene 1994; değil mi? 94’de Eğitim Bakanlığı’nda öyle bir dönem…

Tatile çıkacaktık, sınav zamanıydı, beni hatta sınavdan çağırdılar. Milli Eğitim Bakan’ı sizle görüşmek ister dediler. Gittim teklifi aldım ve sonra göreve çağrıldık. O dönem bizim yaşlara yakın olan İlker Işınsu Hoca vardı, Niyazi Okutan hocamız ve diğer genç hocalar vardı oraya müdür olarak gelen. Müsteşarımız da hatta Allah rahmet eylesin Olgun Olay’dı. Tarihinde ilk defa Milli Eğitim Bakanlığı UBP bürokratları direndi ve odaları işgal ettiler. Biz yan odalarda, memurların odalarında iş yaptık. Sonrasında bizim jenerasyonda terfi eden çok az insan vardı. Ve bazılarımız da yasa değişikliği ile müdür olduk, yasalara uymuyordu. Ama partinin de elemanları bizdik o dönem. Böyle de bir olay yaşadık tarihinde ilk defa.

BAKANLIKTA YENİ DÖNEM

O dönemde böyle de bir olay oldu. Bu olayın dışında o dönemde unutamayacağınız başka bir olay oldu mu?

Tabii oldu; Sayın Talat geldiği zaman dedi ki bazı yenilikler yapalım; köy okullarında bir tek öğretmen 5 – 6 sınıfa ders verirdi ve birçok çocuk okumayı öğrenmeden ortaokula gelirdi. Hatta Niyazi hocaya bir araştırma yaptırdı ve korkunç bir rakam çıktı. Çok demokratik davrandı sayın bakan ve dedi ki bütün müdürler ve müsteşar toplanıp bir beyin jimnastiği yapalım. Ne yapabiliriz; ve bu merkezi sistem çıktı ortaya, merkezileştirme, yani bazı okulları bir yere toplayıp tam sayıda öğretmen, her sınıfa öğretmen, okula müdür, hatta spor hocası. O dönem çok spor hocası alındı.

Öyle bir olay yaşandı o dönem ama çok da büyük tepkiler oluştu sisteme; nasıl atlattınız bunu?

Oldu tabii ki, biz köy köy gezip insanlara anlattık bunları, hatta merkezi yerlerde de anlattık. İlçelerde de… Biliyorsunuz tartışılan konulara insanların merakı gayet yüksek olur. Çok sayıda insan geldi, bize sorular sordular, o zamanki Milli Eğitim Bakanı bunlara cevap verdi, sıkıştığı yerlerde mesela o okullarla ilgili arkadaşlar da katkıda bulundu. Hepimiz katkıda bulunduk. Bizde öyle bir sistem vardı ki her konuyu tartıştırırdı bakan ve çoğunluğun aldığı karara azınlık da uyardı. Onlar da en az alanlar kadar olayı savunurdu, bizim başarımızın da en büyük nedeni budur.

ÖĞRETMENE SAYGI

Eski dönemdeki eğitim sistemi ile eğer takip edebiliyorsan şimdiki eğitim sistemi arasındaki farklar nedir, eski nasıldı, yeni nasıl veya eski öğretmenler yeni öğretmenler, eski öğrenciler yeni öğrenciler, eskiyle yeni yani... Nasıl kıyaslama yaparsınız?

Burada biraz hocaların canını yakacağım ama kusura bakmasınlar. Bizim dönemin hocaları beni alkışlayabilir ama şimdikiler eleştirebilir. Bizim dönemimizde hocaların ve öğrencilerin birbirine saygıları çok yüksekti. Eğer ben bir kahveye giriyorsam orada öğrenci varsa; mesela köylerde çocukların gidecek yerleri yoktu, şimdi kulüpler çoğaldı falan da spora yönlendiler – hemen kalkıp kaçarlardı hocaya saygılarından dolayı. Şimdi bakıyorum da hocayla aynı masada kağıt oynuyor veya hoca orada o arkadaşları ile şakalaşıyor. Bizim zamanımızda yoktu bunlar. Biz de aynı şekilde hocalarımıza; benim hala yaşayan hocalarıma sonsuz saygım var. Ha şimdikilerin yok mu şimdikilerin de saygıları var ama burada eğitimde bir dalgalanma oldu. Bu benim hoşuma gitmez. Ben bekliyorum ki ben bir hocayım, büyüğüm saygı duyulmasını isterim başka bir şey istemem. Ama bazı yerlerde bunlar çok bozuldu.

Eğitimle ilgili ne düşünüyorsunuz, eskiden öğrenciler daha iyi eğitilirdi, şimdi eğitilmez veya şimdi daha iyi bir eğitim alırlar gibi bir kıyaslama yaparsak...

Eskiden öğrenciler özel ders almaktan utanırlardı. Tembel derlerdi arkadaşları. Okullardaki eğitim o dönem yeterliydi herhalde. Şimdi neden böyle oldu; sanırım öğrenci patlaması oldu.

TÜRKİYE İLE UYUM

Eskiden yeterli olabilirdi ama şimdi sınavların çeşitliliği arttı herhalde; çocukların ekstra dersler alması gerekti sanırım.

Bizim zamanımızda ve bizden sonraki belli bir yere kadarki nesilde ders kesimi diye bir şey olmazdı. Bir hafta on gün şimdi dersler kesilir; sınav haftası… Bizim zamanımızda hoca bir hafta önceden bize söylerdi: çocuklar hazırlıklı olun, falan tarihte sınav yapacağım. Ders kesimi asla olmazdı. Dersler devam ederdi. Bu konuda çok rahatsız oldum müdür olduğum zaman. Arkadaşlar bunu değiştirelim dedik, bizim zamanımızdaki gibi yapalım, bazı arkadaşlar karşı çıktı ve hiçbir şey yapamadık. Ve sistem böyle uzadı gitti. Dershaneler başladı ve okuldaki eğitim de o kadar daha bozuldu. Çocukların aleyhine olan başka bir şey daha vardı. Türkiye’deki eğitim ile tam uyumlu değildik. Bunu üniversiteye gittiğimizde biz de hissettik. Çok zayıftık oradaki çocuklara göre.

Şimdiki dönemde uyumlu olması iyi bir şey mi?

Yine de iddia ederim ki uyumlu değil…

Uyumlu olması mı gerekir Türkiye ile…

Oradaki  dershanelerde yapılan şey; sınav sistemine uygun yapılır. Ama bizim eğitim programımız değişiktir. Bir dershaneye gider çocuk… Bir yılın, iki yılın, beş yılın soruları işlenir.

DERSANELER

ÖSS’nin soruları işlenir. Dolayısı ile ona uyumlu olması gerekir. Orayı hedeflediği için diyorsunuz…

Evet… Hatırlarsan biz geldiğimizde okulda öğretmen olan kişilerin dershanelere gitmesini yasaklamıştık. O dönem İlker hocanın Müdürlüğünü yaptığı Teftiş Dairesi sık sık bu dershaneleri kontrol ederdi. Basardı demem… Kontrol ederdi. Ve çok üzücü de olaylar yaşanırdı. Düşünsenize öğretmenin ders verirken sınıfın penceresinden atlayıp kaçtığını düşün. Öğrencinin de maskarası olurdu.

Şimdi de yasaktır ama o kontrol yoktur…

Yoktur, olsa zaten öğretmen öğretmenliğini yapardı.

Biraz önceki konuya dönersek, o zaman okullarımıza Türkiye’den kitap gelmesi normal bir şeydi…

O dönem normaldi…

Şimdi?

Şimdi de normaldir ama şimdi bizim çocuklarımızın çoğu Avrupa Birliği’nden de faydalanır. Onların da ayrı bir durumu vardır. Kolejlerde değişik bir sistem uygulanıyor ve çocuklar hazırlanıyor ama yine de dil konusunda ders alıyorlar.

Sizin öğretmenlik yaptığınız dönemden öğrencileriniz vardı. Şimdi o öğrencilerden bir yerlerde olan var mı? Kimler var tanıyabileceğimiz?

Ben nere gitsem öğrencilerim var…

“HER YERDE ÖĞRENCİM VAR”

Mesela…

Dairelere giderim var, polise giderim var, öğretmen çok mesela. Hatta profesör var, sosyolog var; diyeceksin ki ne alaka meslekten mezun olan bir insan nasıl sosyolog olur. Mesela Mehmet Hasgüler çok iyi bir sosyologdur. 3 yıl okuttum ben onu… Esas mesleği motor bölümü idi ama çok iyi bir sosyologdur şimdi. Tıpta da vardır, isimlerini hatırlayamayacağım çocuklarım var benim. Profesörler var. Kimisi Türkiye’de, kimisi buradadır.

Peki hocam, öğretmenlikle ilgili unutamadığınız anınız mutlaka vardır…

Sürgün edilmem ve mahkemelerde aylarca sürdürülmem… Bir de bir kitap olayı oldu müdürlüğüm dönemimde; çok çirkin bir kitap yazılmıştı o dönem bir de onda mahkemeye gidip de o şeyin içine girmem (sanık-tanık kafesi) hiç unutamayacağım olaylardan biri. Sanki de insan öldürmüşüm gibi; hücre gibi bir yer ve aylarca hiç unutmam gazetelerde o mahkeme devamlı… Mahkûm muamelesi görmek çok acı…

Son sözler hocam…

Vallahi ben eğitimciyim. Tabii idari en üst noktaya kadar çıktım. Meslek liseleri ile ilgili çok sevindiğim konulardan biri de, ben çok inatçı bir adamım herkes bilir; üstüne düştüm ve Endüstri Meslek Liselerinin makinelerini yenilemeyi başardım. Mesleki teknikler sadece Endüstri Meslek Liseleri değil, ticaret, otelcilik, köy enstitüleri bunları kapsayan bir olaydı. Tabii benim uzmanlık alanım makinedir ama mesleki teknikte tek kişi çalışmaz. Uzmanları var her sınıfın. Onlarla birlikte başardık bu işi… Türkiye’deki meslek liselerini incele, görme fırsatımız oldu. Makine ve teçhizat yardımı yaptılar her gittiğim yer. Oradaki Meslek liseleri üretkendir. Fabrika gibi çalışır, torno yaparlar, matkap yaparlar. Her türlü alet edavatı, makineleri üretirler. Bana tır tır taşıdılar ve okulları yeniledim. Çok çalıştım, çok da cefa çektim ama keyifli tamamladım.

 

Dergiler Haberleri