Asu Demircioğlu
asudemircioglu@hotmail.com
Elimi dayadım çenemin altına, daldım gittim uzaklara, çokkkk uzaklara demek isterdim ama öyle çooooookkkk da uzaklara dalamadım. Yanımda, karşımda, sağımda solumda, burnumun dibimde oturan insanların gözlerinin içine daldım. Baktım baktım baktım… Eskiden beri severim insanların dünyasını anlamaya çalışmayı. Yanımdan geçenlerin nasıl bir hayatı olduğu beni meraklandırır hep. İşte o gün de çevremde olan insanlara dalıp giderken hayallere de balıklama dalmışım kendiliğinden. Ne gibi hayaller desem, nasıl anlatsam size… Hmmm… şöyle örnek vereyim, mesela ansızın hastane polikliniğimize elinde sıra numarasıyla giren bir sağlık bakanı müsteşarı müdürü üst kademe türden denilen yetkili biri… Oturuyor ve sıra numarasının gelmesini bekliyor bizler gibi. Halktan bir insan gibi. Evet evet … Polikliniğe geliyor muayene olmak için… Neden şaşırdınız, olmaz mı? Olamaz mı? Onlar da insan. Hatta sonrasında tahliller için oradan oraya gidiyor. Başka bir gün bakıyoruz bu yetkililerden biri ilaç yazdırmak için yaşlılarımızla sırada. Annelerine babalarına kendilerine ilaç alacaklar belki. Onlar da aynı işlemleri yaptırıyorlar, zorluklarla savaşıyorlar, o çok yaşlı insanların ilaç almak için verdikleri çaba, yorgunluk, karmaşa ve telaşı yaşıyorlar. Mühür eksik, onu yap, bunu yap…. Şu ilaç eksik yazılmış; koş tekrar yazdır. O ilaç yok; bu ilaç var. Onlar da bu yaşananlara ortak. Hayır yani neden şaşırıyorsunuz ki anlamıyorum. Devletimizin hastanesinde devletimizi yönetenler… Bundan doğal ne olabilir. Olamaz mı?
Devam ediyorum, elim çenemin altında… Hastaneden çıkıyorum bir devlet dairesine gidiyorum, işlemler var. Elimde belgeler, bir bakıyorum o da ne?! Devlet büyüklerimden biri de benim gibi numara alıyor. Sıra bekliyor benimle yan yana. Sen kimlerdensin muhabbeti olmadan olmaz Kıbrıslılarda… “Siz” diyorum, “Neden buradasınız?” “Ne var” diyor. Tabii ki yapmam gereken işlemler var, buradan çıkıp diğer daireye gideceğim daha. Başlıyor hayat hikayesini anlatmaya. “Siz zahmet etmeseniz, bir telefonunuz çözerdi bunları yaptırmaya” diyorum. “Bu işler çok zor.” Diyorum. Anlatmaya çabalıyorum, ya bir belgenin bir şeyi eksik denilecek ya yanlış yere geldin ya şu ya bu denirken mesai bitecek. “Beklemeyin boşuna” Suç işlemişim gibi bakıyor gözlerime, “O nasıl söz” diyor. “Görmem, bilmem lazım. İşleyiş nasıl, halk ne zorluklar yaşıyor burada, olmazsam nereden bileceğim yaşanan zorlukları; bunları bilmek görevimiz.” diyor. Kendi hayalime kendim inanmıyorum ama olsun hayal bu devam et diyorum. “Bak” diyerek devam etti konuşmasına. “Biraz önce bir işlem yaparken bağlantılı iki bölümün birbirinden habersiz olduğu bir işlemin neden uzadığını, değişen bir maddeden kaynaklı onaylanması gereken belgenin yürümediğini gözlemledim, not aldım. Bunları gözlemlemek, halkın içinde olmanın gerekliliğini ortaya koyuyor.” diyor. “Tövbe bismillah” diyorum hayalimin içinde.
Hayretler içerisinde çıkıyorum oradan, çok acele bir markete giriyorum elim çenemin altında. O da ne, hadeeee… Alışveriş yapıyor, herkesle sohbet ediyor bir devlet büyüğümüz ama ne sohbet! “Daha elimizden ne gelir?” diye soruyor halktan olan bir vatandaşa. Gözlerimi belerterek geçiyorum yanlarından. O da ne, bir de sıraya girmesin mi? Aldıklarını ödeyecek. Hayır, genelde pazarda tokalaşırken görüyoruz, o da halkın içinde imajı için ya… Yok gerçekten halkın içindeler…
Gecesine bir düğündeyim. Çok uzun kuyruklu bir Kıbrıs düğünü. Arka sıralarda devlet büyüklerinin en önemlilerden biri. Yine herkes buyurun deyip yer vermeye çalışıyor. Beklemeyin diyorlar, bizim için çalışıyorsunuz, yorgunsunuz çok çabalıyorsunuz. “Asla” diyor, “ne demek önünüze geçeceğim”. “Sıramı beklerim ben de sizin gibi.” diyor. Hasbinallah… Hasbinallah…
Acildeyim. Gece kalabalık. Sıra bekliyorum. Hadeee yine devletimin büyüklerinden bir başkası kapıdan giriyor. Yaklaşıyor, “hah” diyorum bu sefer tamam hemen alacaklar içeriye. Benim kendi fesatlığım herhalde. Günahına girmişim, adını yazdırıp oturuyor, sırasını bekliyor. Ben üzülüyorum, utanıyorum bu düşüncemden. “Acile bile hemen almıyorlar mı sizi?” diyorum. Kolunu tutuyor. “Eliniz mi ağrıyor, kırıldı mı?” diyorum. Sizi alsınlar önce diyorum acısını görünce. “Daha acil durumda olanlar var, onları alsınlar sırayla ama bu sistem böyle olmuyor, yarın neler yapılabilir toplantı yapacağız.” diyor. “İnsanımız zorlanıyor, perişan oluyor, çalışanlar ve doktorlar çok yoruluyor. Çözüm bulmak lazım.” diyor.
Şükrediyorum. Bu memlekette, hakkımız olan, çözülebilecek sorunları ve yaşanan karmaşayı, düzensizliği, başıboşluğu, işbilmezliğin kaynağını araştıran büyüklerimiz var. Dahası tüm bunları bire bir yaşayarak ve deneyimlenerek halkını(bizleri) anlayan, çözüm üretmek için çabalayan ve halkın içinde olan büyüklerimiz var. Bu çabayı hissetmek bile öyle huzurlu ve güvende hissettiriyor ki benim kendi memleketimde. Gurur duyuyorum. Hafif gülümsüyorum. Üzerimden sanki tonlarca yük kalkıyor. Mutluyum. Tam o an bir gürültü, bir çığlık ve bağırma…
Korkuyla çekiyorum elimi çenemin altından. Bir görevli ayakta… “Burada beklemeyin!” diyerek insanları oturmaya ve geride durmaya ikna etmeye çalışıyor. Bir karmaşa, “Sıram geçmiş, adımı duymadım.” diyor demin gözlerine daldığım yaşlı teyze. Görevliler, “sesimizi duyamazsınız konuşursanız!” diye bağırıyor. Koruma gibi olan adam sürekli “lütfen konuşmayın” diye sert bir şekilde bağırıyor. “Adınızı duymazsınız, konuşursanız!” diyor. Etrafta hızlı hızlı yürüyor. Konuşana kızıyor. Kendimi oturduğum yerde bir avuç olmuş buluyorum, suçluymuşum gibi hissediyorum. Eskiden okullarda konuşanın avucuna vururdu öğretmenler. Cetvel yememek için nefes bile almıyorum. Hastanedeyim canım, sıra bekliyorum. Tam 2 saat... Bir oyuncak mikrofon bile oradaki sorunu çözmeye yeterken… Hepimizin yaşadıkları. Bu tam anlamıyla bir kaos. Bu kadar basit bir olay, kaotik bir soruna dönüşüyor. Bakınıyorum, biraz önce orada gördüğüm devletimin sorumlusuyla konuşmak için. Acı bir gülme tutuyor beni… Kendi kendime acı acı gülüyorum. Başımızda adam bize bakıyor. Yanımda oturan teyze, “gülme kızacak” diyor. Adamın biri “güllü ölmüş” diyor… Ben gülüyorum elime cetvel yemeyi göze alarak hayallerim ve gerçeklerin arasında. Ve hala bekliyorum hayallerimin acısıyla…