EĞİTİM-SİZ-SİNİZ

Durumlar, dış etkenlerle şekillenmiş olabilir. Ama durumlar karşısında hangi duyguyu ve davranışı ürettiğimiz bize aittir.

 

Emete BESİMLER
emetebesimler@hotmail.com

 

Sosyal çevrenin ve öğretim alanlarının varlığıyla yaşamımıza değer katan ve ömür boyu devam eden bir unsurdur eğitim. Toplumun her koşulunu ve bunları yaşama yollarını kazanmamızda, kısacası toplumsallaşmamızda etkilidir. Eğitim, deneyimlerin yorumlanması ve yeniden yapılandırılmasıyla gerçekleşir. XX. yüzyılın en önemli filozoflarından ve eğitim kuramcılarından John Dewey’e göre eğitim hayata hazırlık değil, hayatın ta kendisidir.

Hayata gözlerimizi açtığımız ilk anda, zihnimizin kayıt durumuna hazır ve nazır olduğu tam da o anda başlar hayat mücadelemiz. Aslında mücadelemiz yaşamda kalma savaşı değil, diğer insanların var ettiklerinde, inşa ettiği yapılar ve oluşumlarda yaşama tutunma, yaşama ayak uydurmayı öğrenme savaşıdır. Yaşarken her şey bize eğitim olur. Bomboş bir zihinle gözlerimizi açtığımız dünyamızda zihnimize kaydolmaya başlayanlar ilk önce, bizi dünyaya getirenlerin/büyütenlerin kendi kişisel doğruları, mücadeleleridir. Kendi yaşam mücadelelerinden edindikleri doğru/yanlış kavramları, bakış açıları bizim dünyaya gelmemizle artık bizde hayat bulmaya başlar. Onların mücadeleleri artık sadece kendilerinde değil, yaşama gözlerini açan bebekte, yani bizde de var olmaya başlar. Bomboş zihnimizle onlarda örneklediğimiz her şey bilinçaltımıza kodlanır. İlk çevre dediğim, ebeveyn eğitiminin yanı sıra sosyal çemberimiz genişlemeye başladığında ebeveynlerimizin bize yüklediği deneyimler geçerlilik bakımından yetersiz kalır. Diğer insanlar, okullar, parklar, ormanlar, şehir, kısacası yaşamda karşılaştığımız her şey toplumsallaşma sürecinde bize katkı koyan deneyimleri sunar. Deneyimler, zihnimizin daha sonra algılayacağı durumlar için üreteceği duygu ve düşüncelerin çekirdeği olan kod üretmemizi sağlar. Kodlar, zihnin kararlarıdır.

Tüm algı modellerimiz- verdiğimiz tepkiler- bakış açılarımız– seçimlerimiz- korkularımız- duvarlarımız- yakalayabildiğimiz veya kaçırdığımız fırsatlarımız– yetersizliklerimiz– çaresizliklerimiz- cesaretimiz vs. doğduğumuz andan bugüne değin herkesten ve her yerden edindiğimiz deneyimlerin yarattığı kodlarla hemhâldır. Bilinç altındaki kodlar sabittir. Bu yüzden durumlar karşısında yarattığımız duygu ve düşünceler otomatiktir. Zihin nasıl bir eğitimle nasıl kodlanmışsa, kodların yaşamımıza sunduğu harita da ona göredir.

Örneğin küçük bir çocuğu ele alalım. Eğer çocuk hareketli ve yorucuysa, aile çocuğu kontrol altına alabilmek ve yorulmamak adına bilinçaltı dünyasına farkına varmadan katkı koyacak iyi veya kötü bazı yaklaşımlar geliştirecektir. Ailelerin bu gibi durumlarda yaklaşımı genelde aşağıdakiler gibidir;

1. Onunla daha kaliteli vakit geçirmek ve ona kendini gerçekleştireceği, çocukluğunu özgürce yaşayabileceği kontrollü serbestlik tanımak. (Bu onun özgüveni pekiştirir, toplumda sevgiyle var olmasını ve her alanda kendini gerçekleştirmesine olanak tanır.)

2. Onu “yaramaz”, “beni öldürüyor”, “beceriksiz”, “anlayışsız”, “düşüncesiz”, “zorlayıcı”, “yorucu” vb. şekillerde etiketlendirerek, farkında olmadan sürekli onu bir kalıba sokarak, onun yaşamında “ben yaramazım, en sevdiklerimden “KABUL GÖRMÜYORUM”, istedikleri gibi değilim, “YETERSİZİM” tohumunu bilinçaltına ekmek. (Bu, çocuğun içsel dünyasını zedeleyicidir. Bu şekilde büyüyen bireyler, en yakınları, en sevdikleri, en güvendikleri tarafından kendilerine kesilmiş bu kaftanı fark edene kadar üzerlerinde taşırlar. Yıllar geçer, bilinçaltında var olan kabul görmeme ve yetersizlik korkusu yüzünden gerek kariyerinde gerekse ilişkilerinde çeşitli zorluklar yaşarlar. Kendi kendilerini bile sevemezler. Onlar için her şeyin yolunda gitmesi, yaşamın her alanında dengeyi yakalaması zordur.)

Bir diğer örnek, uysal bir çocuk olsun. Ona sürekli “ne olgun çocuk”, “maşallah, çok akıllı, çok hanımefendi/beyefendi” gibi telkinler veriliyor, çocuğun yaptığı en ufacık hataya da “bu senin gibi bir çocuğa hiç yakıştı mı?” gibi yaklaşımlar gösteriliyorsa, çocuğa çocukluğunu yaşama lüksü tanınmıyor demektir. Çocuk olup saçmalamak, kendini kaybedip saatlerce oynamak lüksü artık yoktur o çocuğun. Çünkü onun sokulduğu kalıp artık onun her zaman mükemmeliyetçi ve kontrolcü olmasını gerektirir. Mükemmel davranmalıdır, çünkü dış dünyanın ne dediği ne düşündüğü onun için önemlidir; her zaman kontrollü olmalıdır. Ve maalesef bugüne kadar gördüğüm hiçbir mükemmeliyetçi ve kontrolcü, karşısındakine (kendinden başkasının o işi tastamam yapabileceğine güvenmediği için) ne bir iş teslim eder ne de yardım kabul eder.

Evet, çocukluk dönemindeki deneyimlerimizden oluşan bilinçaltı kodlarımız ve blokajlarımız dış çevre eğitiminin etkisiyle oluştu. Ama şimdi iş başa düştü! Eğer siz de yaşamınızda çeşitli alanlarda, çeşitli konularda blokajlarınız olduğunu farkındaysanız, bilinçaltınızdaki kodları bir yoklayın derim. Mutlaka bir yerlerde, bilinçaltı kodlarınız iş başındadır. Bilinçaltındaki kodlarımızla açığa çıkan duygu, düşünce ve davranış modellerimizin, kişisel süzgeçlerimizin, blokajlarımızın ve tüm bunların yaşamımızda yarattığı sorunsalların farkındalığı ve farkındalığımıza gelip olumlu yönde değiştirmek istediğimiz alanlarımızla zihni programlama (NLP: Neuro Linguistic Programming) süreci TAMAMEN BİZE AİT. Değişmek, gelişmek ve ilerleyemediğiniz konularda ilerlemek istiyorsanız, bilinçaltınızı eğiteceksiniz.  Artık eğitim “SİZ”siniz.

NLP (Neuro Linguistic Programming/zihin dili programlaması) tekniklerini modelleştiren dilbilimci Prof. Dr. Grinder ve Gestalt Terapisti Dr. Richard Bandler’e göre; çevrelerimizi nasıl algıladığımız, bu algılarla nasıl tepki gösterdiğimiz, nasıl iletişim kurduğumuz ve davranış kalıplarımızın nasıl olduğu; bunları bilinçli hale nasıl getireceğimiz ve böylelikle bilinçli olarak hedef odaklı ve yapıcı bir şekilde kendimizi nasıl geliştirmemiz konusunda ihtiyacımız olan tek şey: Farkındalık.  

Bilinçaltı kodlarımızın, süreçlerimizin farkına varırsak, yaşamımızda karşılaştığımız her türlü durumun “bize zor gelme sebebini” bulup iyileştirebiliriz. Yaşamda daha rahat akarız. Farkına varmazsak, yaşadığımız zorluklarda kurban rolünü seçersek, yani “rahatsız olduğumuz” her ne ise bunun sebebini başka yere yüklersek, bir suçlu arayıp bulursak ve kendimizi her daim haklı- fakat haksızlığa uğramış görürsek, işte o zaman kişisel gelişimimizde ilerlemiyoruz demektir. Şunu unutmamak gerekir: Durumlar, dış etkenlerle şekillenmiş olabilir. Ama durumlar karşısında hangi duyguyu ve davranışı ürettiğimiz bize aittir. Ürettiğimiz duygu ve davranışları, kendimize çerçevelediğimiz gerçekliklerimizi fark etmek, kişisel gelişimin ilk adımıdır.

Fark etmek, değişime başlamaktır. Fark eden insan yaşamda dengeyi daha rahat bulur, başarıya, huzura, sevgiye daha rahat ulaşır. Fark etmek muhteşem bir erdemdir.  Herkes kendi aklından memnunken, herkes kendi bilgisini, kendi bakış açısını en iyi sanırken, herkes önce kendi bildiğine inanır ve güvenirken, herkes kendi yaşadığını “EN” görürken, fark etmek değerlidir.

Bu yaşımıza kadar koşulsuzca kabul ettiğimiz, her şeyin bize eğitim olduğu şeylerle yoğruldu zihnimiz. Şimdi farkındalık ve kendi kendimizi yeniden eğitme zamanı.

Farkındalık, güzeldir.

 

Dergiler Haberleri