‘ÇÖZÜM YOKSA GÖÇ ARTACAK’

“Seçimler ön plana çıkmış görünüyor ve bir milliyetçilik havasına büründüler. Enosis plebisitiyle ilgili karar da öyle ortaya çıktı.”

YENİDÜZEN’e konuşan Portland State Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyesi, Çağdaş Türk Çalışmaları Merkezi ve Orta Doğu Çalışmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Birol Yeşilada: ‘ÇÖZÜM YOKSA GÖÇ ARTACAK’

Ödül AŞIK ÜLKER

  Portland State Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyesi, Çağdaş Türk Çalışmaları Merkezi ve Orta Doğu Çalışmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Birol Yeşilada, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda pek ümitli olmadığını belirterek, “Enosis kararı alınana kadar bir yere varılacak diye çok ümitliydim” dedi.

   Prof. Dr. Yeşilada, Güney’de 2018 yılında yapılacak Başkanlık seçimlerinin ön plana çıktığını, Enosis plebisitiyle ilgili kararla çözüm istemeyen tarafların bir gol attığını, Rum lider Anastasiadis’in de konuya hızlı girip bertaraf etmek yerine ağırdan almasının müzakerelerdeki havayı olumsuz yönde değiştirdiğini kaydetti.

   İnternet üzerinden görüntülü görüşme ile YeniDüzen’in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Yeşilada, “Bence Akıncı bu konuda haklıdır. Çok iyi bir ortam varken, her taraf buz kesti ve bu kararla Akıncı’nın işi zorlaştı, Türk tarafındaki hayırcılara koz verilmiş oldu. İki tarafın hayırcıları sanki işbirliği yaptı. Seçimler geldiği için, Rum tarafı müzakereleri ağırdan alıyor. Bu nedenle sonucu iyi görmüyorum” diye konuştu.

   Kıbrıs müzakerelerinin 50 sene daha devam edemeyeceğinin altını çizen Prof. Dr. Yeşilada, şunları söyledi:

   “İş artık son raddeye geldi. BM bu konuyu ilelebet bu şekilde götürmez. Onların elleri, kolları da bağlı. Onlar sadece bir arabuluculuk yapabilirler, hakemlik değil. Hakemlik için tüm tarafların hem fikir olması gerekir. O da olmayacak. Türkiye’nin Kıbrıs’ta bir B-planı var, bu da kuzeyi Türkiye’ye bağlamaktır. Bunu hafife almayınız. Yıllardır bu plan orada bekliyor. Erdoğan gitgide güçleniyor, son referandum sonrasında da artık tam anlamıyla tek adam havasına girdi. Bu konu devamlı konuşuluyor, Türkiye’nin bir vilayetiymiş gibi havalar var. Sonuç o noktaya gidebilir.”

   Prof. Dr. Birol Yeşilada, Türkiye Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yiğit Bulut’un Kuzey Kıbrıs için “denizaşırı vilayetimiz” açıklamasını da değerlendirerek, “Kendileri ‘bir vatandaş’ olarak konuşmuşlar. Güler misin, ağlar mısın halimize? Demek ki Ankara’da devletin başında danışman olarak görev yapan bir kişi, hiç devlet ciddiyeti kavramını anlamıyor veya bilmiyor. İleri geri konuşamazsın kardeşim. Senin ne söylediğini bütün dünya dinler ve ‘altında ne yatıyor’ diye de sorar. Bence bu vatandaş kapalı kapılar arkasında devamlı konuşulan ve benim de daha önce bahsetmiş olduğum B Planı’nı artık açıktan bir tehdit olarak kullanmaya hazır olduklarının sinyalini veriyor” diye konuştu.

   Prof. Dr. Yeşilada, Rum liderliğinin bir sonraki seçeneğin anlaşmalı ayrılık olduğunu düşündüğüne dair duyumlarla ilgili de “Bu konu hiç konuşulmayan ama herkesin kafasında olan bir husustur. Annan Planı’ndan sonra ortalıkta bir duraklama oldu. Yeni görüşmeler başlayacağında New York’ta, Washington’da Brüksel’de, eminim Ankara ve Atina’da da ‘Bu son şans olabilir, çünkü BM anlaşamayanları sürekli bir araya getirmez, bu istisnai bir durumdur, ama birşeye varılmazsa bunun sonucu Çekoslovakya’da olduğu gibi ‘velvet devorce’ olabilir’ diye konuşuldu. İki taraflı çözüm, iki ayrı devletli çözüm konuşuldu ama detaylar konuşulmadı. ‘Bu iş burada biter’ havası esiyordu, dolayısıyla bu bana sürpriz olmaz. Ben bu konuyu şahsen pek çok yerde diplomatlardan duydum” diye konuştu.

   Hidrokarbon konusunda atılan adımları poker oyununa benzeten Prof. Dr. Yeşilada, her iki tarafın da kazanabileceği bir formül yaratılması gerektiğini ancak tarafların tek taraflı kazanç elde etmeyi düşündüğünü kaydetti. “Bu da çok tehlikeli bir gelişmedir” diyen Prof. Dr. Yeşilada, “Esasında bu iş, ne kadar sondaj yapılsa da bir yere varmayacak. Orada ekonomik açıdan, şu andaki dünya piyasalarına bakıldığında, doğalgazın Kıbrıs’a, Kıbrıs’tan Yunanistan’a, Yunanistan’dan Avrupa’ya dağıtılması mükün değil. Şu andaki fiyatlarla bu iş kazançlı olmaz. En kazançlı yöntem doğalgazın Türkiye’deki borulara bağlanmasıdır. Buna da politik açıdan yaklaşılmıyor, şu anda politik anlamda mümkün görünmüyor. Yarın İsrail ile Türkiye anlaşır ve bir boru hattı çekerlerse Rum tarafı havada kalacak. Ne olacağı şu anda belli değil. İşbirliği yerine, tek taraflı kazanca bakılıyor. Tek taraflı yaklaşım ne Türkiye için, ne kuzey için, ne güney için, ne de İsrail için söz konusu değildir, mümkün değildir” diye konuştu.

“Pek ümitli değilim”

  • Soru: Kıbrıs müzakerelerinde Enosis plebisiti konusundaki kararla ilgili kriz aşıldı gibi ve müzakereler yeniden başladı. Yeni süreçte BM’nin daha aktif olması bekleniyor, hakemlik anlamında değil, köprü kurucu öneriler sunma anlamında. Sadece toplumlar arasında değil, liderler arasında güven erozyonu olduğu da ortada. Diğer taraftan Güney’de hidrokarbon konusunda adımlar atılıyor. TOTAL şirketi Temmuz ayında sondaj çalışmalarına başlanacağını açıkladı. Diğer taraftan Türkiye 21 Nisan-30 Haziran tarihleri arasında Kıbrıs açıkları dahil olmak üzere geniş bir sahada sismik araştırmalara başlayacağına dair navtex yayınladı, Barbaros Hayreddin Paşa gemisi bölgede. Cumhurbaşkanı Akıncı da çok olumlu konuşmamaya başladı. Siz gidişatı nasıl görüyorsunuz?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Ben pek ümitli değilim, Enosis kararı alınana kadar bir yere varılacak diye çok ümitliydim. Tabi bu arada birkaç tane pürüz noktası vardı. Güç paylaşımı ve toprak konularından Rum tarafının olumsuz yaklaşımı oldu. Kıbrıs Türk tarafından da masaya 4 özgürlükler konusu getirildi. Bunu Rum tarafı da, AB de kesinlikle kabul edemez. Kıbrıs bir AB ülkesi, Kıbrıs’ta KKTC vatandaşı olmayan veya ileride gelecek Türkiye vatandaşlarına serbest dolaşım, yerleşme gibi özgürlüklerin verilmesi AB yasalarına uygun olmaz. 1960 Cumhuriyeti’nde Türk ve Yunan vatandaşlarına ayrıcalık verilmiş olması geçerli değildir. 1960 yasaları ile AB yasaları uyum sağlamazsa, o maddeler geçerli olmaz. 2004’te Annan Planı yazılırken ortaya çıkacak sistem ile AB yasaları uyum sağlayacak şekilde yazılmıştı. Bir taraftan anlaşma yapıp, sonrasında AB yasalarına aykırı olan birşey ortaya çıkarsa, herşey darmadağın olur. AB yasalarına aykırı bir durum olursa, çözümün hemen sonrasında pürüzler ortaya çıkacaktır. Bunların dikkate alınması lazım. Ortaya çıkacak bir Kıbrıs anlaşması AB yasalarına uygun olmazsa, bu Yüksek Mahkeme’ye kadar gider ve geri döner. Bu noktada çok büyük politik sorunlar ortaya çıkar. Türkiye’nin AB içerisinde bir ayrıcalığı yok, AB üyesi olması ya da en azından Shengen’e dahil olması gerekir. Ama Türkiye’deki gidişat bunun tam tersini gösteriyor. Bugün Türkiye’nin izlemiş olduğu siyasi gelişme süreci Batı demokratik ilkelerine uymuyor.

“Poker oyunu”

  • SORU: Türkiye’ye tekrar döneceğiz ancak Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başladığı dönemde hidrokarbon konusunda adımlar atılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Bu bir poker oyununa benziyor. Hidrokarbon, enerji konusu aslında katalizör olarak görüşmeleri olumlu yönde götürebilir ancak iki taraf da elindeki kozu gösterme siyasetine girerse, işi daha da kızıştırırlar. Rum tarafı Türkiye’nin, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin haklarını tanımasını istiyor. Bu da normal birşey değil, ne Kuzey Kıbrıs, ne de Türkiye tarafından kabul edilir. Rum tarafı kendi başına gelin, güveyi oluyor. Bu konuda hem AB’nin, hem BM’nin daha aktif olması çok doğru olur fakat dıştan gelecek baskı ile bu iş çözülmez. Yapılması gereken, her iki tarafın da kazanabileceği bir formül yaratmaktır. Ama görüyoruz ki taraflar, bunu düşünmekten ziyade, tek taraflı kazanç elde etmeyi düşünüyor. Bu da çok tehlikeli bir gelişmedir. Çatışma bile çıkabilir. Her tarafta gemiler dolaşıyor, tehlikeli bir durum. Esasında ümit ederdik ki, doğalgaz meselesiyle iş daha iyi gidecek. Fakat Türkiye’nin izlemiş olduğu ortadoğu politikası, AB politikası pürüzler çıkardı. Örneğin Rum tarafı, hayal bile edemeyecekleri bir kazanç sağladı, İsrail ile işbirliğine girdiler. 90’lı yıllarda, 2000’lere kadar böyle birşey hayatta düşünülemezdi. Ama Tayyip Erdoğan’ın politikası ile Türk-İsrail ilişkileri sıfıra indi. İsrail de hemen kendi kazançlarına bakıp, Türkiye’yi zora sokmak için Rum tarafı ile işbirliğine girdi. Bu İsrail ile Türkiye hiçbir zaman işbirliği yapmayacak demek değildir. Ama eski stratejik ilişkiler askıya alınmıştır. Dengeler çok değişti.

“Ne kadar sondaj yapılsa da bir yere varmayacak”

Esasında bu iş, ne kadar sondaj yapılsa da bir yere varmayacak. Orada ekonomik açıdan, şu andaki dünya piyasalarına bakıldığında, doğalgazın Kıbrıs’a, Kıbrıs’tan Yunanistan’a, Yunanistan’dan Avrupa’ya dağıtılması mümkün değil. Şu andaki fiyatlarla bu iş kazançlı olmaz. En kazançlı yöntem doğalgazın Türkiye’deki borulara bağlanmasıdır. Buna da politik açıdan yaklaşılmıyor, şu anda politik anlamda mümkün görünmüyor. Yarın İsrail ile Türkiye anlaşır ve bir boru hattı çekerlerse Rum tarafı havada kalacak. Ne olacağı şu anda belli değil.
İşbirliği yerine, tek taraflı kazanca bakılıyor. Tek taraflı yaklaşım ne Türkiye için, ne kuzey için, ne güney için, ne de İsrail için söz konusu değildir, mümkün değildir.

 

“Çözüm istemeyen taraflar aniden bir gol attılar... Çok iyi bir ortam varken, her taraf buz kesti ve bu kararla Akıncı’nın işi zorlaştı, Türk tarafındaki hayırcılara koz verilmiş oldu. İki tarafın hayırcıları sanki işbirliği yaptı”

 

 

“Sonucu iyi görmüyorum”

  • Soru: Bir de Güney’de başkanlık seçimleri geliyor. Şubat 2018’deki seçimler için DİKO, EDEK ve Dayanışma Hareketi, DİKO lideri Nicolas Papadopoulos’un ortak adayları olacağını duyurdu. Seçim atmosferinin başlamış olması Anastasiades’in müzakerelerdeki tavrını nasıl etkiler?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Bu seçimler ön plana çıkmış görünüyor ve bir milliyetçilik havasına büründüler. Enosis plebisitiyle ilgili karar da öyle ortaya çıktı. Çözüm istemeyen taraflar aniden bir gol attılar. Anastasiades’in de konuya hızlı girip bertaraf etmesi gerekirken, ağırdan alması havayı tamamen değiştirdi. Bence Akıncı bu konuda bence haklıdır. Çok iyi bir ortam varken, her taraf buz kesti ve bu kararla Akıncı’nın işi zorlaştı, Türk tarafındaki hayırcılara koz verilmiş oldu. İki tarafın hayırcıları sanki işbirliği yaptı. Seçimler geldiği için, Rum tarafı müzakereleri ağırdan alıyor. Bu nedenle sonucu iyi görmüyorum.

 

“Türkiye’nin Kıbrıs’ta bir B-planı var, bu da kuzeyi Türkiye’ye bağlamaktır. Bunu hafife almayınız. Yıllardır bu plan orada bekliyor.

 

“Türkiye Kıbrıs’ta bir B-planı var”

  • Soru: 2016’da çözüm olamadı, 2017’de de olmazsa, 2018’de Güney’de seçim var. Bu durumda Kıbrıs konusu ne olacak?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Kimsenin konuşmak istemediği bir konu da, Kıbrıs süreci bu şekilde 50 sene daha devam edemez. İş artık son raddeye geldi. BM bu konuyu ilelebet bu şekilde götürmez. Onların elleri, kolları da bağlı. Onlar sadece bir arabuluculuk yapabilirler, hakemlik değil. Hakemlik için tüm tarafların hem fikir olması gerekir. O da olmayacak.
    Türkiye’nin Kıbrıs’ta bir B-planı var, bu da kuzeyi Türkiye’ye bağlamaktır. Bunu hafife almayınız. Yıllardır bu plan orada bekliyor. Erdoğan gitgide güçleniyor, son referandum sonrasında da artık tam anlamıyla tek adam havasına girdi. Bu konu devamlı konuşuluyor, Türkiye’nin bir vilayetiymiş gibi havalar var. Sonuç o noktaya gidebilir.

 

“Türkiye’de olduğu gibi, yavaş yavaş, sindire sindire Kuzey Kıbrıs’ı da değiştirmek istiyorlar. Çözüm olmazsa başarılı olabilirler. Çözüm olmazsa Kıbrıslı Türkler’in büyük kısmı adadan göç edebilirler... Devamlı bir göç var zaten…”

 

“B Planı’nı bir tehdit olarak kullanmaya hazır olduklarının sinyali”

  • Soru: Türkiye Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Yiğit Bulut’un “denizaşırı vilayetimiz” açıklamasını nasıl yorumlarsınız?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Kendileri “bir vatandaş” olarak konuşmuşlar. Güler misin, ağlar mısın halimize? Demek ki Ankara’da devletin başında danışman olarak görev yapan bir kişi, hiç devlet ciddiyeti kavramını anlamıyor veya bilmiyor. İleri geri konuşamazsın kardeşim. Senin ne söylediğini bütün dünya dinler ve “altında ne yatıyor” diye de sorar. Bence bu vatandaş kapalı kapılar arkasında devamlı konuşulan ve benim de daha önce bahsetmiş olduğum B Planı’nı artık açıktan bir tehdit olarak kullanmaya hazır olduklarının sinyalini veriyor. Geçen yıl Kıbrıs’a geldiğimde sizinle yapmış olduğumuz röportajda “eğer çözüm olmazsa Erdoğan Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlayacak” demiştim. O zaman bana çok tepkileri olanlar oldu. İşte buyurun, yavaş yavaş gerçek olduğunu görmeye başladık.

“Sürpriz olmaz”

  • Soru: Rum liderliğinin çözüm sürecinin bittiği ve bir sonraki seçeneğin anlaşmalı ayrılık olduğunu düşündüğüne dair de duyumlar var...
  • Prof. Dr. Yeşilada: Bu konu hiç konuşulmayan ama herkesin kafasında olan bir husustur. Annan Planı’ndan sonra ortalıkta bir duraklama oldu. Yeni görüşmeler başlayacağında New York’ta, Washington’da Brüksel’de, eminim Ankara ve Atina’da da “Bu son şans olabilir, çünkü BM anlaşamayanları sürekli bir araya getirmez, bu istisnai bir durumdur, ama birşeye varılmazsa bunun sonucu Çekoslovakya’da olduğu gibi “velvet devorce” olabilir” diye konuşuldu. İki taraflı çözüm, iki ayrı devletli çözüm konuşuldu ama detaylar konuşulmadı. “Bu iş burada biter” havası esiyordu, dolayısıyla bu bana sürpriz olmaz. Ben bu konuyu şahsen pek çok yerde diplomatlardan duydum.

“Rum tarafının yaklaşımları irrasyonel”

  • Soru: Bu KKTC’nin tanınması anlamına gelir mi?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Gelebilir de, gelmeye bilir de. İki sonuç ortaya çıkabilir, çözüm olmamıştır, kuzeyin alternatifleri nedir? Ya Türkiye’ye bağlanır ve bu iş biter, ya da uluslararası camia kabul ederse, ki AB’nin bunda çok büyük rolü vardır, ayrı bir devlet olarak AB içerisinde devam eder. Büyük ihtimalle Rumlar bunu veto ederler, bunun olma olasılığı daha düşüktür ama imkansız değildir. Eğer Rumlar rasyonel davranırlarsa kuzeyde bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mi isterler yoksa Türkiye’yi mi isterler? Çözüm olmaması durumunda Rumların karşısına bu iki seçenek çıkacak. Aslında Rum tarafının en büyük korkusu karşılarında Türkiye’yi bulmak ama yaklaşımları tamamen irrasyonel.

 “Türkiye içler acısı bir durumla karşı karşıyadır”

  • Soru: Türkiye’de 16 Nisan’da referandum yapıldı. Referandum sonucundaTürkiye Cumhurbaşkanı Erdoğon’ın daha da güçlendiğini gördük. Türkiye nereye gidiyor?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Türkiye içler acısı bir durumla karşı karşıyadır. Parlamenter sistem diktatörlükle değişiyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanı oldu olalı, yavaş yavaş, tek adam olarak, anayasayı çiğneyerek, güçleri eline alarak Türkiye’yi istediği gibi yönetiyor. Ama şimdi anayasa değişikliğiyle bu artık yasal bir hal alacak. Kim ne derse desin, Türkiye’deki başkanlık sistemi demokratik ilkelerle hiç bağdaşmıyor. Niye? Çünkü güç dağılımı ve kontrol yoktur. Çağdaş ülkelerde başkanlık sistemi demokratiktir, ABD’de, Fransa’ da olduğu gibi. Parlamento vardır, parlamentonun denge gücü vardır, hukuk bağımsızdır. Türkiye’de bunlar ortadan kalktı. Referandumda nasıldüzenlemeler yapıldığı ortada, bir sürü çelişkiler var, şikayetler var. Bunlar göz ardı ediliyor, Yüksek Seçim Kurulu başvuruları reddediyor. Türkiye inanılmaz bir sürece girdi. Korkarım ki, Türkiye siyasi tarihe “demokratik bir yöntemle demokrasiyi ortadan kaldıran ülke” olarak geçecek. Tek bir adamın ihtirası için, ülkenin demokratik yapısı yok ediliyor.
    Bir hafta önce çocuk bayramı kutlandı, TBMM’de Meclis Başkanı oturumda Atatürk’ten bahsetmedi, Cumhurbaşkanı Anıt Kabir’e gitmiyor. Türkiye bu duruma geldi. Yeni 1 TL’lerde Atatürk yok. Bunlar acı gerçeklerdir, rejim değişikliğinin adımlarıdır. Türkiye, Ortadoğu çirkefine sürüklenen, Ortadoğu ülkeleri gibi diktatörlüğe giden bir ülke oluyor. Bu politik gelişmelerle Türkiye, Avrupa demokratik ülkelerinden uzaklaşıyor. Avrupa Konseyi’nde Türkiye’nin geleceği hiç parlak değildir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin, Türkiye’yi denetim sürecine alma kararı Türkiye’de bazı kesimler tarafından “siyasi” olarak nitelendirildi.Türkiye,  Avrupa Konseyi tarafından “demokrasiden uzaklaşan bir ülke”olarak tanımlanmıştır. Bu devam ederse, Türkiye’nin üyeliğini askıya da alabilirler.

“Kuzey Kıbrıs’ta muazzam bir kültür baskısı var”

  • Soru: Referandum sonucu, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını etkiler mi? Türkiye’de “evet” çıkarken, Kıbrıs’tan “hayır” çıkmasının yansımaları nasıl olur?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Bence çok etkilemez, Erdoğan’ın Kıbrıs’a bakış açısında bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Yıllardır yürüttüğü bir politika vardır. Bu politika içerisinde bir de B Planı vardır, Kıbrıs’ın Türkiye ile daha da bağlanması, Kuzey Kıbrıs’ta da görüyoruz ki, muazzam bir kültür baskısı var. Kültürünün değişikliği, 2-3 günde olmaz ama bunun altyapısı yapılıyor, 20 sene sonra çok değişik bir Kıbrıs ortaya çıkacak. Türkiye’de olduğu gibi, yavaş yavaş, sindire sindire Kuzey Kıbrıs’ı da değiştirmek istiyorlar. Çözüm olmazsa başarılı olabilirler. Çözüm olmazsa Kıbrıslı Türkler’in büyük kısmı adadan göç edebilirler. İsteyen doğal hakkı olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” pasaportunu alıp istediği yere gidebilir. Devamlı bir göç var zaten... Kıbrıs Türkleri’nin özel bir kültür yapısı var, bunu yaşatmak lazım. AKP baskıyla insanların kültürünü değiştirmeye çalışıyor, buna kültür emperyalizmi denir.

 

“Erdoğan gitgide güçleniyor, son referandum sonrasında da artık tam anlamıyla tek adam havasına girdi. Bu konu devamlı konuşuluyor, Türkiye’nin bir vilayetiymiş gibi havalar var. Sonuç o noktaya gidebilir”

 

“Türkiye’nin kopyası bir başkanlık modeli olacaksa, hiç olmasın daha iyi”

  • Soru: Türkiye’deki referandum sonrasında, Kuzey Kıbrıs’ta bazı kesimler de başkanlık sistemi konusunu yeniden tartışmaya başladı. Başkanlık sistemi Kuzey Kıbrıs için ne kadar uygundur, sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Dünyadaki demokratik ülkelerdeki parlamenter sistemlere ve başkanlık sistemlerine bakarsak, en kuvvetli başkanlık sistemleri Finlandiya, “Kıbrıs Cumhuriyeti” ve ABD’dir. Önemli olan demokratik yapının devam edebilmesidir. Küçük yerlerde de, büyük ülkelerde de başkanlık sistemi olabilir. ABD’de eyaletler başkana kafa tutabiliyor, aldığı bir kararı süresiz durdurabiliyor. Türkiye’de ortaya çıkan başkanlık sisteminde durum böyle değildir, yargı bağımsız değil. Yargının bağımsız olmadığı ülkelere demokratik diyemezsiniz. Kuzey Kıbrıs’ta, Türkiye’nin kopyası bir başkanlık modeli olacaksa, hiç olmasın daha iyi. Öyle bir durumda parlamento gücünü kaybeder, yürütme yargıyı idaresi altına alır. Ne parlamentonun, ne yargının başkana karşı bir fonksiyonu olmazsa bu sultanlık olur. bugün KKTC anayasası en demokratik anayasalardan biridir. Anayasayı okuduğunuzda çok demokratik ve liberal olduğunu görürsünüz ancak uygulamada sorunlar var. Uygulansa Kuzey Kıbrıs cennet olur.

 

“Korkunç bir hayal kırıklığı var. Kıbrıslı Rumlar bunu anlayamıyorlar”

Görüşmeler açısından artık kötümserim”

  • Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Görüşmeler açısından daha önce iyimserdim, artık kötümserim. Sivil toplumun girişim yapması iyi birşey ancak bunu Rum tarafında göremiyorum, çok sessiz, pasif olduklarını düşünüyorum. Baskı yapmaları lazım. Kuzey’de de bitkinlik, yorgunluk var, bu da normaldir. Korkunç bir hayal kırıklığı var. Kıbrıslı Rumlar bunu anlayamıyorlar. Bir yandan çözüme doğru yol alırken, diğer taraftan Enosis plebisitini kutlama kararı alıyorlar ve bunun normal kabul edilmesini bekliyorlar. Bunun Kıbrıs Türk halkı üzerinde yarattığı çok büyük bir şoktur ve bunu anlamıyorlar. İlginç. Bu yüzden çok ümitli değilim. Bir de Rum tarafındaki başkanlık seçimi yaklaştıkça, herkes “ne kadar daha milliyetçi görünebilirim” yarışına girdi. Kuzey’de de Erdoğan ne yapıyorsa kabul eden bir yönetim. Kısacası tüm bunlar beni karamsarlığa itiyor.

 

 

İlgili Haberler

Röportaj Haberleri