CENGİZ BODUR’la Akdeniz’de günbatımı

“Adada olmak farklı, egzotik bir şey aslında… Burada olmak çok hoşuma gidiyor ama Girne’nin fotoğraf veya video anlamında malzemesi az gibi. Lefkoşa daha etkileyici sanki. Ben insan eliyle yaratılan manzaraları görüntülemeyi daha çok seviyorum.”

Sanatçı Cengiz Bodur’un “Akdeniz’de Gün Batımı” sergisi Art Rooms Galeri’de açıldı. Üç yıl bisikletle Antalya’yı gezip şehrin değişen dokusunu, değişimin ruhunda bıraktığı izleri tablo gibi fotoğraflarla gözler önüne seren sanatçı beni çok etkiliyor. Zaman zaman fotoğraflardaki şehrin Girne olduğu duygusuna kapılıyorum. Cengiz Bodur bu durumu şehirlerimizin kimliksizleştirilmesi, tek tipleştirilmesi olarak açıklıyor. Biz bunları konuşurken Akdeniz’de bir gün daha batıyor.      

Cengiz Bodur Almanya’da doğdu. Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde resim eğitimi aldı. Hayatına Türkiye’de devam etti. Bizimle hayatını, Kıbrıs’a geliş sürecini paylaştı.  

“Almanya’da doğdum ancak beş yaşında ailemle Türkiye’ye dönüş yaptık. Böylece lisans ve yüksek lisansımı Hacettepe Üniversitesi’nde yaptım. Daha sonra öğretmenlik hayatım başladı, uzun bir süre de devam etti. Bir süre İngiltere’de yaşadım. Şimdi de Kıbrıs’ta Girne’de yaşıyorum. Arkın Güzel Sanatlar ve Tasarım Üniversitesinde çalışıyorum.”  

“FOTOĞRAFLARIMDA RESİMSEL BİR ATMOSFERİ YAKALAMAYA ÇALIŞIYORUM”

Resim sanatından, fotoğrafa nasıl yöneldiğini anlatan sanatçı, fotoğrafla resim arasında yakaladığı ilişkiyi de açıkladı.   

“İngiltere’de bilgisayardan illüstrasyonu keşfettim. Farklı grafik çalışmaları gerçekleştirdim. Yeniden Türkiye’ye döndükten sonra da bu çalışmalarım animasyon, grafik, illüstrasyon ve tasarım üzerine çalışarak, dersler vererek devam etti. Zaman içinde fotoğraf ve photoshop programıyla da ilgilenmeye başladım. Fotoğrafa olan ilgim biraz da öğrencilerime verdiğim eğitimle başladı. Fotoğrafı video takip etti. Elbette resim daha çok kurguya dayanan, uzun zamana ihtiyaç duyan bir sanat dalıdır. Fotoğraf ise bir anlık bir sanat gibidir. Benim fotoğraflarım resimsel izleri taşır. Portreler veya kent fotoğraflarımda resimsel bir atmosferi yakalamaya çalışıyorum. Kadraj bu anlamda benim için önemli. Elbette fotoğraf ve resim birebir benzemiyor ama zihnimdeki bir imaj olarak benziyor.”

“BU SERGİ ÖZÜNDE HEM KENTİN HEM DE BABAMIN HİKÂYESİ”

Sanatçı Cengiz Bodur’u biraz daha yakından tanıdıktan sonra görüşme nedenimiz olan Akdeniz’de Günbatımı sergisiyle Art Rooms Galeri’de açtığı etkileyici sergisini konuşuyorum.   

“Bu sergi üç yıl boyunca bisikletle Antalya’yı gezmem, fotoğraflamam sonucu oluştu. Binlerce kilometre yaptım. Antalya’da beni bu fotoğrafları çekmeye iten duygu kentin yenileniyor oluşu ve 1960’lı yıllarda göçle başlayan, kırsal kesimden gelerek kendi evlerini yapan insanların dokusunun gittikçe kayboluşuydu. Öyle görünüyor ki birkaç yıl içinde bu doku şekilde tamamen silinecek ve geriye hiçbir şey kalmayacak. Bu çalışmaya biraz belgesel gibi başladım. Sonra iş kendiliğinden belgesel olmaktan çıkarak, resimle bağlantılı bir yapıya ulaştı. Çünkü içimde öyle bir duygu vardı ve kenti de o duyguyla görüyordum. Bu sergi özünde hem kentin hem de babamın hikâyesi. Şehir değişiyor, babam yaşlanıyor, serginin ismi de Akdeniz’de günbatımı burada hem kentin gün batımının yok oluşunu, hem de babamın da yaşlanması, bir anlamda hayatının sonuna gelişini anlatmaya çalışıyorum. Bu isimle o anlamda bir paralellik kurdum.

“DEĞİŞİM MUTLAKA OLUYOR BUNDAN KAÇILMIYOR”

Bir şehrin yok oluşunu anlatmak için büyüdüğü, çocukluğunun geçtiği Antalya’yı seçtiğini, değişimi çok yakından hissettiğini söyleyen sanatçıya Girne’nin de şu anda benzer bir durumda olduğunu anlatıyorum. Bu makus talihten kaçmanın mümkün olmadığına kanaat getiriyoruz.     

“Almanya’da doğmuş olsam da, Antalya’da büyüdüm. Çok uzun yıllar Antalya’da yaşadığım için de bu çalışma için bu şehri seçtim. Bu sergi yanında Antalya’ya dair bir de kitap hazırlamayı planlıyorum.  Böylece bu Antalya konusunu da kapatmayı planlıyorum. Şehirler değişiyor, kimliklerini kaybedip başka bir şeye dönüşüyor. Girne’yi yavaş yavaş dolaşmaya başladım. İnsan bir kente yeni gelince hemen her şeyi göremiyor. Zamanla yaşayarak fark etmeye başlıyor. Girne’ye dair de herksin benzer bir şikâyeti var. Değişim mutlaka oluyor. Bundan kaçılmıyor. Belki değişim olmak da zorunda. Çünkü ben özellikle Antalya’da bu eski evlerde yaşayan insanlarla konuştuğumda onların da eski evlerde yaşamaktan çok bıktıklarını öğrendim. Evler çok eski, tadilat yapılmadığı için dökülüyor. Bazen de tadilat yapmak için izin alınamıyor. Sular akmıyor. Caddeler cadde değil. Onlar da bu durumdan şikâyetçi. Bize belki estetik olarak bu evler daha güzel, anlamlı geliyor ama bu konuyu biraz daha derinlemesine düşünmek gerekiyor. Değişiklik bir şekilde yaşanacak. Değişim o kadar hızlı olmaya başladı ki şehirlerimizde buna yetişemez hale geldik. Ben bir yeri çekmeye gidiyordum, farklı bir ışık yakalamak için bir hafta sonra yeniden aynı yere gittiğimde orada bıraktığım binanın bir anda yok olduğunu fark ediyorum. Bir anda koca bir mahallenin izi kalmıyor. O nedenle bunları fotoğraflarla paylaşmak istedim. Ortaya biraz belgesel biraz da benim duygularım çıktı. Kentin yok olmasının yanında bu durumun biraz da insanın üzerine bıraktığı duyguları ortaya çıkarmaya çalıştım.”

“GELENEKSELİN DIŞINA ÇIKMAYA ÇALIŞIYORUM”

“Bir kentte büyüdüğünüz zaman çocukluktan getirdiğiniz bir sürü şey değişime uğruyor. Bu acı hatta trajik bir şey. Ama bir taraftan da kaçınılmaz. Bir yandan insanlar göç ediyor. Biliyorsunuz dünyanın genelinde pek çok göç hikâyesi var. Türkiye’de bundan nasibini alan bir coğrafya. Üstelik Türkiye’de göç bitmiyor. 1960’lı yıllarda başlamış bugüne bakınca o günlerden bile daha fazla göç hikâyesi var. Bu da şehirlerde daha çok ev talebi anlamına geliyor. Mekânların yetersiz olması, eski mekânların yok edilip yerine on beş katlı binaların yapılmasını da beraberinde getiriyor. Ben kentin bu anlamına kafa yoruyorum ve tüm bunlar yaşanırken sadece sokakların,  kentlerin değil insanların da tek tipleştiğini düşünüyorum. Bir sokakla birlikte aslında bir kültürün de yok olduğuna şahitlik ediyorum. Tüm bunlar yanında Türkiye’de süregelen geleneksel fotoğraf anlayışının da dışına çıkmak için çalışıyorum.”

“ADADA OLMAK EGZOTİK BİR ŞEY”

Fotoğraf çalışmaları yanında kısa videolar da çeken Cengiz Bodur, Kıbrıs’a dair projeler de üretmeye hazırlanıyor.  

“Adada olmak farklı, egzotik bir şey aslında… Burada olmak çok hoşuma gidiyor ama Girne’nin fotoğraf veya video anlamında malzemesi az gibi. Lefkoşa daha etkileyici sanki. Ben insan eliyle yaratılan manzaraları görüntülemeyi daha çok seviyorum. Şu anda fotoğraf kitaplarıyla ilgili bir doktora tezi hazırlıyorum. Son yıllar bu alandaki kitaplarda patlama yaşanıyor. Sanatçılar kendi kitaplarını hazırlıyor, ürettikleri öyküyü bu kitaplarda kurguluyorlar. Bu tür çalışmalar benim daha çok ilgimi çekiyor. Ayrıca sizin de söylediğiniz gibi pek çok farklı video çalışmalarım da var. Ama bu konuya son zamanlarda biraz ara verdim. Yapmayı en çok istediğim video çalışmasını gerçekleştirdim diyemem. İlerleyen zamanlarda videoya daha çok zaman ayırmayı düşünüyorum. Dünyada bir video trendi var. İnternette youtube dışında görüntülerinizi paylaşabileceğiniz daha kaliteli mecralar var. Benim de videolar hazırlamak, kısa metrajlı filimler yapmaya ilgim var.”                         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dergiler Haberleri