Kıbrıs Tiyatro Festivali, her yıl olduğu gibi bu yıl da pek çok önemli sanatçıyı ve tiyatro oyununu bir araya getirerek tiyatroya olan özlemimizi giderdi. Festival boyunca klasiklerden çağdaş metinlere, yerel hikâyelerden evrensel temalara uzanan geniş bir yelpazeyle tiyatro; kültürün, düşüncenin ve insan ruhunun bir şölenine dönüştü. Her temsil, bambaşka bir hikayeyle karşılaştırdı bizi; her sahne, farklı bir yaşamdan pencereler açtı önümüze. Ayrıca bu yıl festival yalnızca salonlarla sınırlı kalmadı, tarihi mekanlarda adanın kalbinde yankılandı. Aklımda replikler, kulağımda alkışlar ve içimde unutulmaz anılar kaldı. Kıbrıs Tiyatro Festivali, bir kez daha hatırlattı ki sanat, yaşamın en güçlü karşılığıdır. Festivalin en unutulmaz yanı ise, sahnenin büyüsünü perde arkasına taşıyan özel anlar oldu. Caner Cindoruk ve Yılmaz Sütçü ile gerçekleştirdiğim röportajlar. Böylece tiyatronun sadece sahnede değil, sahne arkasında da derinleştiğine ve insanla bütünleştiğine bir kez daha tanıklık ettim.
Caner Cindoruk “Rolüme inanmazsam seyirciyi inandıramam”
Sahneye çıktığında mekanı zamanı unutturan, kelimelere dokunduğunda karaktere ruh katan sanatçılardan Caner Cindoruk. Her ne kadar televizyonun tanıdık yüzü olsa da bunun çok ötesine geçen, tiyatroya olan sadakatiyle özel bir yerde. Moda Sahnesi’nin oyununda kendisini Othello olarak izlemek, yalnızca Shakespeare’in ölümsüz metniyle değil, Cindoruk’un oyunculuğunun derinliğiyle de karşılaşmak anlamına geldi.
“Daha önce de Köpek, Kadın, Erkek oyunuyla gelmiştim. Seyirci çok sevmişti. İnanılmaz bir atmosferle karşılaştık,” diyor ve ekliyor:
“Otello ise Kıbrıs’ta geçen bir oyun. O yüzden burada olmak bizim için çok anlamlı, çok heyecan verici. Bir metnin geçtiği atmosferde oynamak her zaman başkadır.”
Tiyatroya dair konuştuğumuzda sadece sahne değil; sistem, üretim koşulları ve sanatçının var olma mücadelesi de gündeme geliyor. Caner Cindoruk, tiyatro sanatının içinde bulunduğu durumu tüm açıklığıyla değerlendirmekten çekinmiyor.
“Tiyatro, ülkemizde hak ettiği değeri bulamıyor. Sahnede öyle iyi sanatçılar izliyorum ki… Ama özellikle özel tiyatroların durumu çok zor. Ciddi ekonomik sıkıntılar yaşanıyor. Biz de Moda Sahne olarak muhalif bir tiyatroyuz; bu yüzden gereken desteği alamıyoruz. Özellikle devlet desteği hiç yok. Böyle olunca, tiyatroya tutunmak daha çok anlam kazanıyor benim için.”
Oyunculuk yolculuğuna genç yaşta başlamış Cindoruk; tiyatro ise onun için hala sanatının merkezinde bir yerde.
“İlk kez sahneye çıktığımda ne olacağını bilmiyordum. Ama sahnenin büyüsü beni o anda etkiledi. 17 yaşımdan bu yana tiyatro yapıyorum ve hiç ara vermedim. Filmlerim, dizilerim olsa da mutlaka araya bir tiyatro oyunu ve prova süreci sıkıştırıyorum. Gerekirse yazın oyunu çıkarıp sezonda oynuyoruz.”
Sözü oyunculuğun doğasına getiriyor ve tiyatro ile ekran arasındaki farkı sade bir dille izah ediyor.
“Oyunculuk aslında temelde aynı şey. Sadece tiyatro ve sinemanın teknikleri farklı. Ama tiyatro, bambaşka bir alan. Çünkü orası er meydanı. Başından sonuna kadar kesintisiz bir akış var. Onca seyircinin önünde ya varsınız ya yoksunuz. Bu nedenle tiyatro benim için her zaman daha kıymetli.”
Caner Cindoruk, oyunculuk anlayışını çok değerli, içten ve derin bir bakış açısıyla anlatıyor. Sahnedeki gerçekliğin oyunculuğun temel taşı olduğunu söylüyor.
“Her şeyi gerçeklik noktasından kuruyoruz. Biz kendimiz rolümüze inanmazsak, seyirciyi inandırmamız mümkün değil. Göstermeci bir oyun oynamamıza rağmen, drama ve gerçekçilik hissiyatımız her zaman çok önde olur. Hissetmediğin an, boş bir andır. Sahnede sadece iki dakika bile yabancılaşırsan, bu hemen seyirciye yansır. O yüzden o gerçekliği, oyunun başladığı andan bittiği ana kadar hiç bozmamak gerekir. Ben, o gerçekliğe çok yaklaştığım durumları oyun boyunca her an hissetmeye çalışırım.”
Caner Cindoruk, sinema kariyerinde her zaman sanatsal anlamı güçlü ve unutulmaz filmlerde rol almayı öncelikli tutan bir isim oldu. İşte onlardan bazıları…“Sinemada çok iyi yönetmenlerle çalışma şansım oldu. On iki farklı filmde rol aldım. İlk filmim, İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin Gergedan Mevsimi idi. Zeki Demirkubuz ile birlikte Kor filmini yaptım. Ayrıca Nesli Çölgeçer ile Züğürt Ağa filminde çalıştım. Iraklı yönetmen Huner Saleem’in Dar Elbise isimli filminde de rol aldım. Melih Cevdet Anday’ın eserinden uyarlanan İçerdekiler ise hem yapımcılığını hem oyunculuğunu üstlendiğim en son filmim oldu. Şu anda ise Emin Alper’in yeni filmi Kurtuluşta yer alıyorum. Henüz galası yapılmadı; festival süreci için hazırlanıyoruz. Elveda Katya filminde Kadir İnanır ile birlikte rol aldım. Filmografim benim için çok kıymetli ve anlamlı. Beş yıl önceki diziler zamanla unutulabilir, çünkü her zaman yeni karakterler ve yeni hikayeler başlıyor. Örneğin Hanımın Çiftliği dizisinde Kemal rolünü oynamıştım; belki kimse hatırlamıyor artık.”
“Caner Cindoruk ile son olarak Türkiye’nin dizi sektöründeki uluslararası başarısını ve bu başarının ardındaki dinamikleri konuştuk”
“Türkiye’de televizyon dizileri, büyük bir niteliğe ve güçlü bir dinamizme sahip. Dünya genelinde televizyon dizisi üretiminde ikinci sıradayız. En önemli farkımız ise hızlı üretim kapasitemiz; beş günde, 140 dakikalık içerik üretmek gibi bir beceriye sahibiz ki bu, dünyanın başka hiçbir ülkesinde mümkün değil. Bu hızın temelinde Yeşilçam’dan gelen köklü bir televizyon kültürü var. Sanatçılarımız elli yıl önce bile haftada bir film çekmek zorundaydı. Cüneyt Arkın, Kemal Sunal gibi usta isimler bu tempoya alışkındı. Yabancı sanatçılar, bu üretim hızını duyduklarında şaşkınlıklarını gizleyemezlerdi. Çünkü onlar aynı filmi genellikle beş ayda çekiyordu. Televizyonun haftalık olarak yenilenmesi gereken, bazen gereksiz uzun içerikleri olması sebebiyle başka ülkeler bu tempoya yetişemiyor. Biz ise bu pratiği iyi biliyor ve bu sayede beş günde çok nitelikli işler ortaya çıkarıyoruz. Son dizim Sadakatsiz, dünya genelinde büyük ses getirdi; yüz elli ülkede ‘trend topic’ (TT) oldu. Latin Amerika’dan İspanya’ya kadar birçok ülkede Türkiye’den oyuncular tanınıyor ve büyük popülerlik kazanıyor.”
Yılmaz Sütçü “LGBT konularını sanatıma taşıyacağım”
Yılmaz Sütçü, tiyatroya olan tutkusunu ateş çemberine atlamakla eşdeğer görüyor. Müzikal yeteneği ve doğaçlamalarıyla festivalin en dikkat çekici isimlerinden biri oldu; Hizmetçiler ve Otello oyunlarındaki başarısıyla alkış topladı.
“Müzikal ve doğaçlamaya olan sevgim, oyunculuğumla harmanladığım uzun soluklu bir yolculuk. Müzikte alaylı olmama rağmen, müzisyenliğimden gelen deneyimle hepsini bir araya getirmeyi başardım. Doğaçlama, hem tiyatro hem sanat hem de oyunculuğuma katkısı bakımından benim için çok özel ve anlamlı.”
Yılmaz Sütçü, sadece oyunculuk yapmakla kalmıyor; tiyatro oyunlarının çevirisi ve yönetmenliğini de üstleniyor. En dikkat çeken çalışması ise yıllar önce Kıbrıs Tiyatro Festivali’nde sahnelenen ve büyük ilgi gören Hedwig and the Angry Inch müzikali. Stephen Trask’ın müzikleri ve sözleriyle, John Cameron Mitchell’ın eserinden uyarlanan bu özel müzikal, cinsiyet değiştiren bir karakterin sıra dışı hikayesini anlatıyor.
Yılmaz Sütçü, Hedwig and the Angry Inch gibi özel bir müzikalde yer almayı, LGBT konusuna dikkat çekmek için bilinçli bir tercih olarak görüyor.
“Bu oyunu seçmemin sebebi, LGBT meselelerine ışık tutmak istememdi,” diyor. Konser formatında ilerleyen bu müzikal, şarkılar ve repliklerin iç içe geçtiği özgün yapısıyla da onu cezbetmiş. “Doğaçlama yapma ve çevirmenlik deneyimi kazanma fırsatı bulduğum bu projede, Türkiye’de özellikle LGBT hakları alanında yaşanan olumsuz gelişmelere karşı sanatımla ses olmaya çalıştım. Yaşadığım sürece bu konuları sanatıma taşımaya devam edeceğim,” sözleriyle bu konudaki duruşunu da net şekilde ortaya koyuyor.
Yılmaz Sütçü, toplumdaki ayrımcılığa dair çok net ve cesur düşüncelerini de benimle paylaşıyor. “Neden bu kadar ayrımcı yerden bakıyorlar ben de anlamıyorum. Trans bireyler de hayatlarımızın içindeler. Yaşıyorlar. Iletişim kurmak yerine neden hala sorgulamalardayız. Belki de birbirimize şans versek, cinsiyet konusu da ırkçılık kadar başa bela bir şey. Beni trans sananlar, siz normalsiniz diyenler bile oldu. Bu konular sorgulanmalı.”
Hizmetçiler ve Otello oyunlarıyla adaya gelen Yılmaz Sütçü, Kıbrıs Tiyatro Festivali’ne dört kez katılmış, festivalin daimi ve sevilen sanatçılarından biri. “Gerek komitedeki dostlar, gerekse Kıbrıslı izleyiciler çok seviyorum. Burada, Kıbrıs’ta gönül veren herkes, en alttan en üste kadar canla başla çalışıyor,’ diyerek festivale olan bağlılığını ve adadaki tiyatro ortamına duyduğu saygıyı dile getiriyor.”