Yılın belli bir zamanında, sokaklardan yayılan tarçın kokusu, küçük tabaklarda sunulan bereketli bir tat ve kapıdan kapıya yapılan bir telaş… Evet, bu satırları okuyan pek çok kişi, “Aşure zamanı geldi” diyecektir. Çünkü aşure, sadece bir tatlı değil; tencerenin içindeki tarih, kasenin içindeki hoşgörüdür.
Aşure, Orta Doğu ve Anadolu coğrafyasına kök salmış, nesilden nesile aktarılan çok özel bir gelenektir. Adını Arapça’da “on” anlamına gelen "aşara" kelimesinden alır ve Muharrem ayının onuncu günüyle özdeşleşmiştir. Ama hikâyesi, yalnızca bir takvim yaprağıyla sınırlı değildir.
Efsaneye göre, Nuh Peygamber'in gemisi tufandan sonra Cudi Dağı’na oturduğunda, gemideki erzaklar da tükenmeye yüz tutmuştu. Gemi halkı, ellerinde ne kaldıysa ( biraz buğday, azıcık nohut, birkaç kuru meyve ) hepsini aynı kazanda birleştirip bir yemek pişirdi. Bu yemek hem kurtuluşun simgesi, hem de şükrün ifadesi oldu. İşte o gün pişen bu karışım, bugünün aşuresiydi.
Aşure yalnızca bir tatlı değil, çok kültürlü bir mirasın da temsilcisidir. İçinde buğday, nohut, kuru fasulye, kuru incir, kayısı, üzüm, şeker, nar, ceviz, fındık… ne ararsan var. Tıpkı bir toplum gibi; her malzeme farklı, ama bir araya gelince uyum içinde. Bir kasenin içindeki bu çeşitlilik, birlikte yaşamanın, farklılıklarla zenginleşmenin de metaforu gibi.
Belki de bu yüzden aşure, sadece evlerde yenmez; paylaşılır. Komşuya götürülür, tanımadık ellere uzanır. “Aşure dağıtmak” Anadolu’da neredeyse bir ibadet gibidir. Kimileri der ki: “Yedi eve verilmezse aşure tamam sayılmaz.” Çünkü bu gelenekte tatlıyı pişirmek yetmez, paylaşmak gerekir.
Aşurenin bu yönüyle bizlere verdiği mesaj açık: Zaman geçse de, çağlar değişse de, birlikte olmanın, paylaşmanın ve şükrün değeri kalıcıdır. Belki bu yıl biz de bir tencere aşure kaynatırız evimizde. Sadece kuru fasulye ile inciri değil; sevgimizi, umudumuzu, dostluğumuzu da karıştırırız içine.
Sonra da alır, bir kâse aşureyi komşumuza uzatırız… Belki bu küçük tatlıyla büyük bir hatırayı, köklü bir kültürü ve sıcacık bir tebessümü paylaşırız. Çünkü bazen bir tatlı, sadece bir tatlı değildir…
Eğer bu satırları okurken mutfağa girme isteğiniz kabardıysa, işte sizin için evde kolayca hazırlayabileceğiniz, benim mutfağımdan gelen sıcacık bir aşure tarifi...
Nasıl yapıyorum?
Malzemeler:
- 2 su bardağı aşurelik buğday
- 2 yemek kaşığı pirinç
- 2 su bardağı haşlanmış nohut
- 2 su bardağı haşlanmış fasulye
- 150 gram kuru kayısı
- 150 gram kuru incir
- 150 gram kuru üzüm
- 1 su bardağından biraz az fındık
- 2 litre su (buğdayları pişirmek için)
- 4 litre sıcak su (su azaldıkça eklemek için)
- 1 tatlı kaşığı karanfil
- 1 çay bardağı su (karanfili kaynatmak için)
- 1,5 su bardağı sıcak süt
- 3 su bardağı toz şeker
- 1 fiske tuz
- 1 fiske karabiber
Yapılışı:
İşe her zaman olduğu gibi akşamdan suda beklettiğim nohut ve fasulyeyi ayrı ayrı haşlayarak başlıyorum. Onlar yumuşarken, buğdayı iyice yıkayıp büyükçe bir tencereye alıyorum. Üzerine kaynar su ekleyip yaklaşık 10 dakika kadar kaynatıyorum. Ortaya çıkan sarımsı suyu süzüyorum. Aynı işlemi bir kez daha tekrarlıyorum, böylece buğday arınmış oluyor. Sonra buğdaya yaklaşık 2 litre sıcak su ekliyor ve 50 dakika kadar sabırla kaynatıyorum. Eğer vaktim varsa, bu işlemi akşamdan iki kez kaynatıp suyunu süzüyor, ardından sıcak suda sabaha kadar bekletiyorum. Böylece ertesi gün sadece 15 dakika kaynatmak yetiyor. Bu da başka bir kolaylık. Bu arada kuru kayısı ve kuru inciri küçük küçük doğrayıp kuru üzümle birlikte bir kaseye alıyorum. Üzerine sıcak su döküyorum ki tatlıya eklerken iyice yumuşamış olsunlar. Kaynamakta olan buğdayın suyu azaldıkça mutlaka sıcak su ilave ediyorum; kıvamı tam yerinde olsun diye. Buğday yeterince yumuşadıktan sonra içine önceden yıkadığım bir miktar pirinç, ardından haşlanmış nohut ve fasulye, sıcak suda bekletip süzdüğüm kayısı, incir ve üzümleri ekliyorum. Bu karışımı 15 dakika kadar daha birlikte kaynatıyorum. Ayrı bir yerde, küçük bir cezvede karanfili suyla birlikte kaynatıyorum; çünkü o mis gibi karanfil kokusu aşurenin ruhudur bana göre. Kaynattıktan sonra süzüp tencereye ekliyorum. O sırada yine suyunu kontrol ediyorum ve gerekiyorsa biraz daha sıcak su takviyesi yapıyorum. Son aşamada biraz sıcak süt, bolca toz şeker, dilerseniz bir tutam tuz ve hatta damak tadınıza göre azıcık karabiber bile ekleyebilirsiniz. Tüm malzemeleri harmanlayıp 15-20 dakika daha kaynatıyorum. Ve nihayet, içim içime sığmaz bir heyecanla aşuremi cam kaselere paylaştırıyorum. Benim ölçülerimle yaklaşık 15 kase çıkıyor. Soğumaya bırakırken ev mis gibi kokuyor… Üstü hafif kabuk tutmaya başladığında sıra geliyor en keyifli kısma: süslemeye! Ben genellikle fındık, ceviz, fıstık, kuş üzümü, kuru üzüm ve nar taneleriyle süslemeyi seviyorum. O renk cümbüşü kaselere tam bir bayram havası katıyor.