Avizesiz Tavanlar: Televizyondaki Ev Dekorasyon Programlarındaki Değişim Rüzgarı

Avizesiz Tavanlar: Televizyondaki Ev Dekorasyon Programlarındaki Değişim Rüzgarı

 

Deniz Bilge
dnzblg@gmail.com

Şarkıyı Yeşilçam filmlerinden hatırlayacaksınız; baştan yarat ellerimi, baştan yarat gözlerimi baştan yaz şu kaderimi Tanrım beni baştan yarat! Televizyondaki değişim konulu programları izlerken hep aklıma bu şarkı gelir. Bu modern hayat, bu belirsizliklerle dolu gelecek, bu sıkışık şehir bizi öylesine bunaltmıştır ki her şeyden sıkılmışızdır, en çok da kendimizden. Kendinden sıkılanlar kendisini uzman estetik ve modacıların eline bırakıp değişim rüzgârına kapılır ve başkalaşır. Tıpkı masaldaki sihirli değneğin değdiği külkedisi gibi on ikiye kadar baloya katılabilir, güzel bulunabilir ve mutlu olabilir. Gece on ikiden sonra balkabağına dönecek olan arabası ona geçici bir mutluluk verir.

Kendinden sıkılanlar aynı zamanda yaşadıkları mekândan da sıkılırsa, yine çare bulacakları programlar televizyon kanallarında hâli hazırda onları beklemektedir. Başvuran izleyicilerinin evlerinin bir bölümü mimar ya da sunucunun önderliğinde bir inşaat ustası ekibiyle yeniden yaratıldığı bu ev dekorasyon programları, programa başvurmamış ama evinden sıkılan izleyicinin de büyük ilgisini çeker. Programların akışı kısaca şöyledir; başvuran evinden bunalmışlar arasından seçilen talihli izleyicinin evine gidilir.  Bu talihli yıllardır yaşadığı yerin kapılarını televizyon programı aracılığıyla herkese açar. Bu kapılar öylesine rahat açılır ki değişimi bekleyen bazen mahrem olarak tanımlanan yatak odası da olabilir, yan komşu gelince kapısı çekilen izinsiz girilemeyen o yatak odalarına televizyon kameralarıyla tüm izleyiciler girer. Mahrem alan ya da ev içindeki özel alan kavramı bu programlarda yerle bir edilir. Çünkü izleyiciye şans gülmüştür bir kere. O haykırmıştır ‘evimi baştan yarat’ diye. Program ekibi de bu sese kulak vermiş, evi kendi istedikleri gibi yep yeni yapacaktır. Bir iki ay öncesine kadar programların gittikleri evler genellikle orta sınıf, duvarın renginden, döşemenin deseninden sıkılan izleyicilerdi. Bu evlere gidilir, koltuklar avizeler perdeler değiştirilir, ev sahibine büyük sürpriz yapılır, izleyenlere de evimiz nasıl olursa güzel olur bilgisi verilirdi.

Son dönemlerde programların içeriğinde gözle görülen bir değişim gerçekleşti. Ev yenileme, evi dekorasyon etme, iç mimarlık programları adeta yardım programları hâline geldi. Programda evi değiştirilmek için seçilen izleyiciler artık renklerden, perdelerden sıkıldığından değil, yoksulluk içinde yaşadığı evin koşullarından kurtulmak için programa başvuruyorlar. Söz konusu olan evinden sıkılma durumu değil çatısı akan duvarları küf tutan evde yaşama savaşı verirken kurtulma isteğidir. Yoksul evlerin kapıları kameralar aracılığıyla izleyenlere açılır. Sıvası dökülmüş duvarlar, su akıtan borular yakın çekim olarak izleyicilere sunulur.  Programın içeriğinde ev sahibinin yaşam mücadelesi evin şartlarının önüne geçer. Yaşadığı hastalıklar, şu an hangi dertlerle baş ettiği, birer birer kamera karşında anlattırılır. İzleyicilerde acıma hissi uyandırmak için üniversiteye giden oğluna nasıl ceket alamadığı ya da kanser olduğunu anlayınca nasıl doktora gidemediğini anlatırken ağlayan kadının gözyaşlarına yakın çekim yapılır. Küflü evinin duvarları gibi gözleri de yakın çekimdedir ve ağlamaktadır.  Program kurgulanırken ağladığı sahneler ağırlaştırılır ve görüntünün arka planına acıklı şarkılar yerleştirilir. 

Yoksulluğun televizyon programlarında temsili ile ilgili Necmi Erdoğan şöyle söyler:
“Yoksulluk programlarının dilinde ağır çekimi hak eden yoksullar ve onların acıklı hâlleridir.  Ağır çekim, dünyanın ağırlığını sırtında taşımanın görsel metaforu olarak işler. Hareketlerin yavaşlığı, yoksulların edilgenliğini, çaresizliğini, hareketsizliğini vurgulayan ve izleyicin şefkatine ve hayırseverlik duygusunu harekete geçirmeye matuf görsel bir dil sağlar. Öte yandan görüntülenen yoksulların aşağı bakan optiği de toplumsal topografyayı televizüel dile tahvil eder” (i).

Yaşadığı tüm acılardan haberdar olduğumuz programın ev sahibine kader bir kere de olsa gülmüş, yüzlerce başvurudan onun evi seçilmiştir. En azından evi değişecek damı akmayacak diye umutla programı izlemeye devam ederiz. Programın sonundaki değişimi görmek artık bir renk ve stil öğrenme meselesi değildir. O değişim az önce yanan yüreğimize su serpeceği için çok daha merakla beklenir. Programın uzman ekibi yoksul evi daha yaşanabilir hâle getirir, avize nedir ki ben hiç bilmem diyen kadının evine en görkemlisinden avize takılır, akan dökülen yerler onarılır ve ev yenilenmekten çok yaşanabilir olma durumuna geçer. Ve ev sahibi hayatının bu en önemli en mutlu anı için evine gelir, gözyaşları ve minnet duygusu içinde programın sunucusuna sarılır. Burada onun minnet dolu sözlerini duyarız, acıma duygumuz devam eder ama onun kısa sürelik kurtuluşuna tanıklık etmek biz izleyenlere içi boş bir rahatlama hissi verir. Program biter ama az önce su damlatan tavanda asılı olan gösterişli avize elektrikler kesildiğinde, bal kabağına döneceğinden habersizdir.

------------------------------------------------------

(i) Erdoğan N (2002) “Ağır Çekim Yoksulluk” içinde; Erdoğan N. (ed)  Yoksulluk Halleri - Türkiye'de Kent Yoksulluğunun Toplumsal Görünümleri, Demokrasi Kitaplığı Yayınevi.

 

Dergiler Haberleri