Açık Hava Hapishanesi

Açık Hava Hapishanesi

 

Salih Örses
salih.orses@windowslive.com 

Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan terör olaylarının kırılma noktasının, Ankara Tren Garı saldırısı olduğunu düşünüyorum; çünkü söz konusu saldırıdan sonra toplumsal çöküntünün etkileri ciddi boyutlara ulaşmıştır. Günlük yaşamda ve özellikle de kamusal alanda korkunun kendini gözle görülür oranda hissettirdiği ve ayrışmış/parçalanmış bir toplumun oluştuğu söylenebilir.

Ankara Garındaki canlı bomba saldırısı hayatımda ilk kez beni bu denli etkiledi; panik ve korkuyu iliklerime kadar hissettim. Sarsıldım ve artık her an her yerde ölebileceğim gerçeğinin farkına vardım. Tabi bunu yaşayan sadece ben değildim; çevremdeki birçok kişi de benzer duyguları hissetti. Ancak bu saldırıların nedenleri kamuoyunda tartışılırken yanlış bir siyasal düzlemde olunduğu (yalnızca Türkiye’deki seçimlerle ilişkilendirmek gibi) ve diyalog sürecinin engellendiği düşüncesindeyim. Esas odaklanılması gereken bu tarz saldırıların öncelikle siyaseten nasıl bitirilebileceği olmalıdır; oysa olayın ciddiyetinin halen daha farkına varılamadığı görülmektedir.

Terör saldırılarının gün geçtikçe çok daha şiddetli bir şekilde kamusal alanın her noktasına yayılması, hiçbir güvenlik sorunu yaşanmaz denen yerlerde (Türkiye Cumhuriyetinin kalbinde) bombalar patlaması, insanların “neler oluyor, ne yapacağız, biz de mi öleceğiz” biçimindeki cümleleri çaresizce söylemelerine ve ölüm korkusunu yaşamalarına neden oldu. Özellikle de sosyal medyada yer alan yalan yanlış ve abartılı haberler, insanların daha da panik içinde olmalarına ve kaygılarının gün gittikçe artmasına yol açtı. Artık her an her yerde bomba patlayabilir endişesi ile yaşamımıza devam etmekteyiz.

Korku ve ölümün biraradalığı, sosyal medyadaki saldırı anı videolarının verdiği dehşet verici şiddet algısı ve insanların ölüm anı görüntülerine ilişkin empati duyguları ile yoğrulmuş bir hayatımız var. İnsan, ölüm acısını yaşamasa da çevrede olup bitenlere tanıklık ettikçe onu derinden hissedebiliyor ve yaşayabiliyor aslında.

“Ölüm”, “korku” ve “yas” sözcüklerinin ne anlama geldiğini tanımlarsam, belki de, bu kavramların dilimizde nasıl kullanıldığını daha iyi açıklamış ve hislerimize biraz daha etkili tercümanlık etmiş olabilirim.  Korku: 1. Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntüdür. 2. Kötülük gelme ihtimali, tehlike. 3. Gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp, solunum hızlanması vb. belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygudur. Ölüm: Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi; ebedî uyku, vefat, sona erme, yok olma, ortadan kalkmadır. Yas: Ölüm veya bir felaketten doğan acı ve bu acıyı belirten davranışlar, matemdir.

Yukarıda sözlük tanımını yaptığım sözcükler, bugün en çok yaşadıklarımız ve gördüklerimiz aslında. Yaşanan bombalı saldırıların üst üste gelmesi, her geçen gün artarak devam etmesi ve eski yaşanan terör saldırılarını unutmadan ve yasını tutmadan olası yeni saldırıların yaşanabileceği ihtimali yaşamımızı tam da bir açık hava hapishanesine dönüştürmüştür. Yeni terör saldırılarının olma ihtimali ile korkunun dozunun daha da yükselmesi, toplumsal panik havasının oluşmasını beraberinde getirmiştir. Böylelikle sanki ev hapsindeymişiz gibi sokağa çıkamama, sosyal ve sivil hayattan uzaklaşma gibi durumlar gözle görülebilir oranda artmıştır.

Bu sıralar annemden duyduğum tek cümle “sokağa çıkma, dikkat et”tir. Tabi bu günlerde sokağa çıkmamak için birçok sebep var. Örneğin, korkuyorum veya yaşamak istiyorum diyebilirsiniz basitçe. En temel isteğinizi yani yaşamak isteğinizi söylemeniz yeterli aslında; başka cümle kurmanıza hiç gerek yok!  Sokağa çıkmayarak ne yapıyorum diye kendime soruyorum bazen. İlk gün ne mi yaptım? Okul işleri, ödevlerim, film izlemek, yemek yapmak... Peki, ikinci gün? Sokağa çıkmamak için bir neden bulamadım ancak kendimi sokağa atmak istedim. Neden mi? Bence çok sayıda insanın ölmesi yani ciddi sayıda kayıpların yaşanması ilk ve tek amaç değil. Esas istenen, toplumsal kaos ve korku yaratmaktır. Korku yaratıldı mı? Evet, yaratıldı... Bu süreçte korkuyu ve ölümü konuşmaya devam etmek, aslında tam da istenileni yapmak demektir. Böylelikle canlı bomba olmayı göze alanların, vahşice insan öldürmeyi amaç edinmiş kişilerin beyinlerine hapsolmuyor muyuz sizce de? Onların bize hükmetmelerine izin vermiş olmuyor muyuz?

İnsanlar neden eve hapsolduğunu düşünmeye başlasa ve bu durumu değiştirmek için ne yapabilirimin arayışı içine girse, bir şeyler değişebilir belki. Toplumsal düşünerek ve asgari müştereklerde birleşerek yaratılan düşmanlıklar ve şiddet engellenebilir sanırım. Toplumsal huzurun oluşmasını istemek bir adım da olsa ilerlemeyi getirebilir; bize birbirimizi sevmeyi ve olduğu gibi kabul etmeyi öğretebilir.  Yaşanan olayların siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal boyutu var mıdır? Evet vardır... Bunları göz ardı etmiyorum. Ancak bir an olsun bu karmaşık boyutları bir kenara bırakıp insanca yaşamayı denemek ve istemek gerek.  Kendimiz gibi yaşamayı deneyerek ve başkalarını da kendimiz gibi görmeyerek yaşayabiliriz; belki de böylelikle toplumsal huzura kavuşabiliriz.  Açık hava hapishanesinden kurtulmanın tek yolu, korkuları geride bırakmak, eve kapanıp beklemeden harekete geçmek ve içinde bulunduğumuz dehşete son vermek için bireysel olarak gereken adımları atmak olmalıdır.

-------------------------------------------------

Kaynakça
“Korku”, “Ölüm” ve “Yas” sözcüklerinin anlamı için bkz. www.tdk.gov.tr

Dergiler Haberleri