Giorgos Kevrekidis ile Seçkin Tercan’ın ortak imzasını taşıyan Re-Neighbors, Lefkoşa Bienali’nde izleyiciyle buluşarak “komşuluk” kavramını tartışmaya açan etkileyici bir yerleştirme olarak öne çıkıyor. Sanatçıların İstanbul ve Kıbrıs arasında ördükleri kişisel ve kültürel bağlardan beslenerek, komşuluğu yalnızca yan yana olmanın fiziksel hâli olarak değil, hafızayla, mekânla ve kimlikle kurulan ilişkiler üzerinden yeniden düşünmeye davet ediyor. Fotoğraf ve videonun iç içe geçtiği anlatı, izleyiciyi mekânın pasif bir gözlemcisi olmaktan çıkararak parçası hâline de getiriyor. Böylece komşuluk deneyimsel düzeyde yeniden tanımlanıyor. İki sanatçının ortak üretimi, Lefkoşa’nın çok katmanlı hafızasını ve geçişken kimliğini de içinde barındırıyor. Kevrekidis ve Tercan ile hem Re-Neighbors projesini hem de Bienal Lefkoşa deneyimlerini konuştuk.
GIORGIOS KEVREKIDIS
İnşaat mühendisliği eğitimi alan Kevrekidis’in çocukluk hayali olan sanata yönelişi oldukça ilginç bir yolculuk. Mühendislikle sanatı özgün bir biçimde birleştiren sanatçı, üretimlerinin arka planında yer alan Rus sanatçılardan aldığı ilhamı anlatıyor.
“Fark ettim ki hem mühendis olup hem de sanatla uğraşabilirim. Böylece yapı sırasında malzemelerin nasıl birleştirildiği konusunda deneyim kazanarak sonunda geleneksel anlamda sanatçı olmadım ama yapılandırmacı sekilde sanata yöneldim. Kendime Ekim Devrimi sonrası Sovyet dönemi sanatına benzer bir yol çizdim. O dönemde sanatta Rus Avangard soyut, geometrik ve deneysel bir dil geliştirilirken, Konstrüktivizm ile de teknik, mühendislik ile sanatın birleştirmişlerdi. Ben de kendimi bu yönde geliştirdim.”
Kevrekidis’in sanatı çok katmanlı bir yapıya sahip; güçlü teknik altyapısını kültürel, kentsel ve toplumsal bağlamlarla buluşturan çalışmalar üretiyor. Mekânla insan arasındaki ilişki, hafıza ve anma yapıları ile ibadet pratikleri onun üretiminde sıkça karşımıza çıkan temalar arasında yer alıyor.
“Geleneksel bir çevrede büyüdüm ve etrafım ibadet yerleri, anıtlar, sınırlar gibi güçlü sembollerle çevriliydi. Zamanla bu yapıları ne kadar benimsediğimi, yoksa sadece içinde büyüdüğüm için mi kabul ettiğimi sorgulamaya başladım. Stereotipleştiğini düşündüğüm bu sembolleri kendi bakışımla yeniden tanımlamak istedim ve bu arayış beni İstanbul’a götürdü. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde resim okurken kendimi tek bir kimliğin değil, çok kültürlü bir dünyanın parçası olarak görmeye başladım. Sanatın da zamanın felsefi ihtiyaçlarına göre yeniden üretilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden resim, kolaj, yerleştirme ve in situ çalışmalar gibi farklı yöntemlerle üretim yapıyor; İstanbul’un mahalleleri ve Yunanistan’ın kültürel mirası gibi mekânlara odaklanıyorum. Bazen de yol kenarındaki anıtlar gibi sıradan yapılarda saklı olan mesajları görünür kılmayı amaçlıyorum.”
2018 yılında sanatçı Seçkin Tercan ile “Re-Neighbors” isimli çalışmayla Larnaka Bienali’ne katılan Kevrekidis, bu kez Lefkoşa’da sanatseverlerle buluştu.
“Seçkin Tercan ile sanat deneyimlerimizi nasıl bir araya getirebileceğimizi düşünerek bu projeyi ortaya koyduk. Başlangıç noktamız Larnaka’ydı ve bu süreç bizim için önemli bir gelişim deneyimi oldu. Proje; genel olarak komşuluk, mekân ilişkisi, üretim ve paylaşım gibi kavramlar üzerine sorular yönelterek mekân, yapı ve toplum arasındaki ilişkileri sorguladı. Ortak geçmiş, yer-mekân deneyimi ve çoğul kimlikler üzerinden komşuluk fikrini hem fiziksel hem de metaforik bir düzlemde ele aldık. Şimdi ise Genesis isimli proje ile benzer bir çalışmayı Lefkoşa’ya taşıdık. ”
Bienal Lefkoşa’ya dair görüşlerini paylaşırken, Kıbrıslı Rum sanatçıların politik nedenlerle bienalden çekilmek zorunda kalmasının yarattığı kırılganlığı konuşuyoruz.
“Sanatçılar bir sanat etkinliğine katılmayı ya da katılmamayı seçebilirler. Her iki eylem/tepki de eşit derecede sanatsal bir yanıt olarak değerlendirilir. Oysa böyle durumlar uzaklaşmak için değil, tam tersine yakınlaşmak için bir fırsat olmalı. Ben bunu öğrendikten sonra bienalden çekilmeyi düşünmek yerine burada bulunmayı daha çok istedim. Adanın güneyini daha önce görmüştüm; kuzeyini ise başkalarının anlatımlarından değil, bizzat burada bulunarak, yaşayarak ve hissederek deneyimlemek istedim. Gerçekte neler olduğunu kendi gözümle görmek, her konuda kendi fikrimi oluşturmak istedim. Buraya geldiğimde büyük bir misafirperverlikle karşılandım ve bundan çok etkilendim. Yeni cumhurbaşkanınızı tebrik etme fırsatım da oldu. Sanatın zaten kendine özgü bir dili var; biz sanatçıların da başkalarının bizim adımıza konuşmasına ihtiyacı yok.”
SEÇKİN TERCAN
Kıbrıs’ta doğup İskenderun’da büyüyen Seçkin Tercan, lise yıllarının sonunda fotoğrafla ilgilenmeye başlamış. Mimar Sinan Üniversitesi’nde fotoğraf eğitimi aldıktan sonra fotoğraflarında kurgu ile gerçekliği iç içe kullanan sanatçı, fotoğrafı belge olmaktan çıkarıp çok katmanlı anlatıya dönüştürmeyi başarmış görünüyor.
“Fotoğraflarımda çıplak bedeni ve insan öğesini kullanıyorum. Beden, hem gerçeklik paydasını taşıyan bir temsil alanı sunuyor hem de üzerinde bir keşif yanılsaması yaratmama imkân tanıyor. Gerçeklik, benim için aslında yanılsamanın altyapısını kuran bir unsura dönüşüyor. Somut bir etkenden soyut bir heyecana doğru uzanan bir araştırma hâlindeyim. Fotoğraf, düşünsel bir karşılığı olan bir araç benim için; performans, arazi sanatı, video ve fotoğrafı birlikte kullanıyorum. Fotoğraf en fazla yetkinlik gösterdiğim alanlardan biri olsa da, diğer tüm disiplinlerle sürekli bir etkileşim içindeyim.”
2016 yılında Giorgios Kevrekidis ile bir araya gelen Seçkin Tercan kökenlerinin ortaklığı ile bir şekilde Akdeniz’de tarihsel etkileşim içinde olduklarını fark ederek yeniden biraraya gelmeyi temsil eden Re-Neighbours kavramını geliştirdiler.
“Giorgios’un Anadolu’dan gelen kökleri, benim Pontus Rumları’ndan gelen köklerim birleşince tüm bu kültürlerin coğrafi olarak temsil ettikleriyle birlikte tarihi olarak biraraya gelmelerini, komşu olmalaru üzerinden bir kavram yarattık. Buna da Re-Neighbours, Yeniden Komşuluk ismini verdik. Proje üretimlerimiz farklı şehirlerde oldu ama sergileme Larnaka ve Lefkoşa’nın kuzeyinde gerçekleşti. Araya pandemi girdi. Bu arada üretimler, kavramsal geliştirmeler ve proje tartışmaları yaptık. Gittiğimiz her coğrafyada da yeniden üretim yapma çabamız oluyor. Burada da Alagadi’de çalıştık. Renkten yola çıkıp, performatif bir şeyler yaptık.”
Projenin çıkış noktası Larnaka. Kevrekidis kente kolayca ulaşırken, Tercan için süreç daha zahmetli geçiyor. Her şeye rağmen Heybeliada’dan taşıdıkları bir dokuyu geniş bir mekânda sergiliyorlar. İki sanatçının yolunun yeniden Kıbrıs üzerinden kesişmesi ise dikkat çekici.
“Bienal Lefkoşa’da kavramsal olarak çıkış noktamız, bölünmüş bir şehirde yaşanabilirlik meselesi ve bunun sorumluluğunu paylaşma fikriydi. Merhamet temasını da şehir bölünmüş olsa bile ekoloji, su, iklim gibi temel unsurlar aslında ayrışmıyor, ortak kalıyor. Fikrinden bağladık. Giorgos Kevrekidis ile birlikte Bienal Lefkoşa’ya Genesis adını verdiğimiz projeyle katıldık. Proje yaratılışla da ilişkili bir yaklaşım taşıyor; çünkü yaratılış mitlerine baktığınızda suyla ilgili ritüellerin belirleyici olduğunu görürsünüz. Larnaka Bienali kapsamında güneyde kurumuş bir barajda yaptığımız performatif çalışma da bu sürecin parçası oldu. Üretimlerimizde beden yoğun biçimde yer alıyor; kendi bedenlerimizi kullanıyoruz, üçüncü bir bedeni dahil etmiyoruz. Bölgeye ve mekâna özgü performanslar üretiyor, bunları fotoğraf ve video ile birleştiriyoruz. İkimiz de bağımsız pratiklerimizde bedeni merkez alan sanatçılar olduğumuz için bu yaklaşım doğal bir temel oluşturuyor. Genesis’te bedeni tarafsız bir temsil olarak ele aldık; bu yüzden çıplaklık ön plandaydı ancak erotik bir bağlamdan tamamen uzak, nötr bir temsiliyetti. Bienal Lefkoşa ilk kez yapılamasına rağmen çok profosyonel bir organizasyon oldu. Umarım sekteye uğramadan devam eder ve hatta tüm adaya yayılır.”