On beş yıldır Kıbrıs’ta yaşayan Servenaaz Ghafari, yüksek mimarlık eğitiminin ardından sanat dünyasına yönelerek küratörlüğe adım atmış bir isim. Kendisini adada çok özgür hissettiğini söylüyor; sakinliği, doğası ve Akdeniz ruhuyla Kıbrıs’ta yaşamaktan mutluluk duyduğunu ifade ediyor. Kıbrıs sanatına dışarıdan, farklı bir gözle bakabilmesi kadar; burada yaşayan uluslararası sanatçılarla kurduğu bağlantılar, onu adadaki sanat çevresi içinde özel bir konuma taşıyor. Hikayesini bizimle paylaşıyor.
On beş yıl önce İran’dan Kıbrıs’a genç bir mimar olarak gelen Servenaaz Ghafari, bugün sanat dünyasının içinde, bambaşka bir yolculukta… Hikayesini anlatmaya şöyle başlıyor.
“İran’da mimarlık eğitimi aldım. 2010 yılında Kıbrıs’a yüksek lisans için geldim. Doktora eğitimime başladım ama bitirmedim. Bir süre mimar olarak çalıştım fakat zaman içinde sanatın bana daha yakın olduğunu fark ettim. Uzun bir düşünme sürecinden sonra mimarlığı bıraktım ve sanat üzerine çalışmaya başladım. Şimdi Rüstem Galeri’de sergi küratörlüğü yapıyor, sanatçılarla birlikte üretim süreçlerinde yer alıyorum.”
Onu İran’dan Kıbrıs’a getiren şey yalnızca akademik bir hedef değil, içsel bir arayıştı. Çocukluğundan beri dünyayı görmek, farklı yerlerde yaşamak isteyen Servenaaz Ghafari, bu hayalini Kıbrıs’ta gerçekleştirdi.
“Kardeşim burada üniversiteye başlamıştı, ailem benim de ancak onun yanına gidersem İran’dan ayrılmama izin vereceğini söyledi. İlk gelişinde yalnızca kısa bir ziyaret planlamıştım ama adanın sakinliği, doğası ve Akdeniz’e özgü rahat ruhu beni hemen cezbetti. Yerleşmeye karar verdim. Bugün, adada geçirdiği on beş yılın ardından, Kıbrıs’ı “kendine özgü kimliği, tarihi, doğası ve insanıyla benimsedim. Belki Türkçe konuşamıyorum, belki Kıbrıslı değilim ama bu adayı çok seviyorum. Bahsettiğim şey tamamen duygusal bir bağ… Burada kendimi özgür hissediyorum. Bu bağ sayesinde işimi de daha iyi yaptığımı düşünüyorum.”
Mimarlık da sanattan kopuk bir meslek değil aslında… Sanata olan ilgisinin ilk nasıl filizlendiğini konuşuyoruz...
“Çocukluğumda sürekli resim çizerdim. Ergenlik dönemine geldiğimde resme olan ilgim daha da arttı. Özel dersler aldım. Edebiyata da ilgim vardı. Zamanla sanatın beni mutlu ettiğini, insanlarla olan bağımı güçlendirdiğini fark ettim. Tabii doğrudan sanatçı olmayı hiç düşünmedim çünkü gerçek bir sanatçı olabilmek için çok ciddi biçimde ve uzun yıllar çalışmak gerekiyor. Sanatçı olamasam da sanat küratörlüğü yapıyor olmak benim için çok değerli. Böylece sanatın içinde daha çok bulunuyor, sanatçılarla birebir iletişim kuruyorum. Daha çok yeteneği olan, iyi eserler ortaya koyan, geleceği parlak ancak çok bilinmeyen isimlerle çalışmayı tercih ediyorum. Ayrıca uluslararası çalışan sanatçılara ve iki toplumlu etkinliklere de özellikle ilgi duyuyorum. Karma sergiler beni daha çok cezbediyor; çünkü farklı eserleri bir araya getirerek aralarında bağ kurmak, yeni anlamlar üretmek mümkün oluyor. Kuşkusuz adada farklı sanat aktiviteleri var; ancak biz Rüstem Sanat Galerisi’nde sanatçıları çok daha görünür kılmak ve toplumla aralarında güçlü bir bağ oluşturmak için özel bir çaba harcıyoruz. Bunun da giderek daha fazla karşılık bulduğunu düşünüyorum.”
“Kıbrıs’ta fotoğrafla ilgilenen isimleri tanıma fırsatı bulduk”
Bugüne kadar farklı sergilere imza atan Servenaaz Ghafari’den, hayat verdiği projeleri de dinliyorum.
“Küratör olarak ilk projemi bir grup fotoğrafçıyla gerçekleştirdim. Beneath the Layers (Kıbrıs’ın Katmanları) adını verdiğimiz bu sergi, açık çağrı yöntemiyle hayat buldu. Başvurular sonucunda fotoğraflar belirlendi. Kıbrıs’ta yaşamlarını sürdüren iki toplumlu ve uluslararası fotoğrafçıların gözünden adayı görme fikriyle yola çıktık. Çok başarılı ve renkli bir sergi oldu. Böylece Kıbrıs’ta fotoğrafla ilgilenen farklı isimleri de tanıma fırsatı bulduk. Sergiye dair geri dönüşler çok olumluydu. Doğrusu bu kadar fazla başvuru ve ilgi beklemiyordum. Açılışımız da aynı derecede etkileyiciydi. Kıbrıs’a dair çok duygulu, derinlikli fotoğraflar ortaya çıktı. Şarkılarla süslediğimiz bir geceydi. Ben her zaman yaptığım sergilere farklı bir şey katmak isterim. O gece gerçekten çok duygusal bir atmosfer yaşandı. Sergide yer alan fotoğrafçılar, kendilerini özgür biçimde ifade edebildiklerini ve pek çok kişiye ulaşmayı başardıklarını söylediler. İlk sınavımı bu şekilde başarıyla verdikten sonra devamı geldi. İkinci sergim tablolar ve illüstrasyonlardan oluşan bir sergiydi. Böylece Kıbrıslı bir sanatçıyla da çalışma şansı yakaladım. Artık mesleğimi değiştirmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi fark ettim.”
“Sanatçılar çok daha fazlasını yapabilecek yeteneğe sahip”
Son olarak, Kıbrıs’taki sanat hayatına dışarıdan bakan biri olarak İran’daki sanat ortamı ile burayı kıyaslamasını istiyorum.
“Ben İran’da doğdum. Sanata olan ilgim de orada başladı. Elbette bahsettiğim sanat, yalnızca İran’a özgü değil; pek çok farklı kültürden sanatçının buluştuğu bir alandan söz ediyorum. Çok iyi sinemamız, zengin bir edebiyat geleneğimiz var. Aileler genel olarak sanata ilgi duyar, çocuklarına da bunu aşılamaya çalışır. Kabul etmeliyim ki İran kültüründe ciddi bir güzellik takıntısı ve her şeyi abartmaya eğilim var; ama tüm bunların yanında içten gelen, çok güçlü bir sanat sevgisi de var. Ülkemde modern sanat önemli bir yere sahip. Tahran’daki Çağdaş Sanat Müzesi çok değerli bir koleksiyona sahip; dünyanın dört bir yanından sanatçıların eserleri sergileniyor. Her köşede sanat galerileri, kültür merkezleri, sanat eğitimi alabileceğiniz yerler var. Kıbrıs’a ilk geldiğimde, özellikle Mağusa’da yaşarken büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Sanata dair neredeyse hiçbir şey bulamadım. Hatta kardeşim bana yanlış şehirde olduğumu söyledi. Lefkoşa’ya taşındığımda ise bu şehirde çok daha fazla sanatsal etkinlik olduğunu fark ettim ve ben de katılmaya başladım.Yine de hâlâ yeterli olduğunu düşünmüyorum. Çok daha fazlasını yapabilecek yeteneğe sahip sanatçılar var. Özellikle performans sanatları konusunda ciddi bir eksiklik mevcut. Daha fazla tiyatroya, baleye, operaya ve sinemaya ihtiyaç var. Aynı şekilde sanat eğitiminin de güçlendirilmesi gerekiyor. Şu anda en azından bir sanat üniversitesi var ama bu sayı artmalı. Kimse sanatçılara ekonomik olarak destek olmuyor, sponsorluk yapılmıyor. Oysa ben ‘olmaz’ kelimesine inanmıyorum. Her şeyin bir çaresi bulunur ve olur. Ben ve buradaki tüm arkadaşlarım bir şeyleri değiştirmek için çabalıyoruz — ve değişeceğine de inanıyoruz.”