Mert Özdağ
Dr. Bilge Azgın…
CTP üyesi…
2006-2007 arasında CTP Gençlik MYK’sında bulunmuş bir isim…
'Siyasal bilimler' alanında uzmanlaşmış bir akademisyen…
Yakın Doğu Üniversitesi öğretim görevlisi…
Siyasetin hep içinde…
Politika konusunda önemli bir bilgi birikimine sahip…
Bilge Azgın’la da askerlik konusunu konuştum…
Şimdiye kadar yayınladığım görüşlerden daha farklı bir bakış açısı ile olaya yanaştı, CTP-AKEL ilişkilerinin askerliğe yansımasından, toplumların güvenlik sorununa kadar ilginç bir yerden konuyu yorumladı…
Okumanızı tavsiye ediyorum…
İşte Bilge Azgın’ın askerlik yorumu:
SORU: Askerlik konusunu gençliğin bir sorunu olarak görüyor musunuz? Neden?
BİLGE AZGIN: Askerlik konusu, reşit yaşa gelen her erkek vatandaşın zorunlu katılımını gerektirdiği için 18 yaşından itibaren karşımıza çıkan fakat “gençlik sorununa” indirgenemeyecek kadar çetrefilli bir konudur. Ben örneğin askerliği 30 yaşında bedelli olarak yaptım. Bizim bölükte Avustralya’dan gelen 60 yaşlarında bir ‘amcamız’ vardı. Neden askerlik yapıyorsun diye sorduğumda “Emekli olduğumda artık bu adada yaşamak ve burada ölmek istiyorum, askerlik yapmazsam 90 günden fazla adada kalamam” diye cevap vermişti. 60 yaşlarında bir insanın, 40 derece sıcağın altında bir ay bile olsa askerlik yapması ne denli normal bir durumdur? Ve bu örnekte görüldüğü gibi, askerlik konusu sadece gençlikle sınırlı değil, 18 yaşından başlayarak 60 yaşına kadar bazı insanlar için sorun olmaya devam etmektedir. Bu ülkede yaşayan her vatandaş 18 yaşına bastığından itibaren ya askerliği nasıl yapacağını veya askerliği ne kadar daha erteleyebileceğini düşünmek zorunda kalıyor.
Güvenlik sorunu açısından bakış
Dolayısıyla askerlik konusunun gençliği oldukça ilgilendiren fakat esas olarak bu adada toplumlar arası cereyan eden insan merkezli güvenlik sorunu olduğunun da altını çizmek istiyorum. Gerek Münür Rahvancıoğlu, gerekse Haşim Kiracıoğlu askerlik kurumunun ataerkilliği, militarizmi, ve milliyetçiliği nasıl yeniden ürettiğini ve yeri geldiğinde bu mefhumlardan nasıl beslendiğini oldukça iyi açıkladılar. O yüzden tekrar etmeye gerek yok. Ben, daha çok, bu adada yaşayan Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türkler açısından askerlik konusunun özünde nasıl insan odaklı bir güvenlik sorunu yattığının üzerinde durmak istiyorum.
Birçok Kıbrıslı Türk açısından askerlik konusunun özünde “Yakın geçmiş tarihte çoğunlukta ve çok daha güçlü konumda olan Rum milliyetçileri tarafından hakları gasp edilmiş ve yok edilme tehlikesi yaşamış bir toplumun kendisini güvende hissetmesi için hem kendi bünyesinde hem de Türkiye tarafından sağlanacak askerlik kurumuna ihtiyacı vardır” tezi yatıyor. Birçok Kıbrıslı Rum açısından askerlik konusunun temelinde ise, “Yakın geçmiş tarihte Türkiye’nin karşı konulamaz askeri müdahalesi tarafından hakları gasp edilmiş ve canını kurtarmak için kendi yurdundan göç etmeye zorlanmış bir toplumun kendisini güvende hissetmesi ve Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki işgal ordusuna karşı bir nebze de olsa caydırıcı bir denge unsuru sağlayan askerlik kurumuna ihtiyacı vardır” meselesi yatıyor.
İhtiyaç: Kamuoyu yaratabilen sivil toplum
Hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların büyük çoğunluğunun toplumsal hafıza koordinatları ve güvenlik duyumsama dürtüleri yukarıda bahsettiğim kalıplar üzerinden şekillenir. Bugüne kadar ne kadar anket yapıldıysa, iki toplumun Garanti Antlaşması noktasında uzlaşılamaz görüşlerde olduğu ortaya çıkması, bu sebeptendir. Çözüme giden yolda, siyasi elitlerin, kendi devletlerinin stratejik ve güvenlik sorunlarını çözmek ve uzlaştırmak için müzakere etmeleri yeterli değildir. Toplumsal ve insan odaklı cereyan eden güvenlik sorunlarına eğilmediğimiz sürece çözüm yolunda ileri adımlar atmamız pek de mümkün değildir gibi görünüyor. Kıbrıs özelinde toplumlar arası yaşanan insan odaklı güvenlik sorunsallarını derinlemesine irdelemek için İpek Borman’ın yazdığı doktora tezine bakmakta fayda vardır.
Askerlik konusunun dönüp dolaşıp iki toplum arasında cereyan eden insan merkezli kısır bir güvenlik sorunu içine hapsolmasını ve bu bahsettiğim güvenlik algısı kalıplarını yapı bozuma uğratmak için adanın iki tarafından da ortak paydada buluşup kamuoyu yaratabilen sivil toplum örgütlenmelerine ihtiyaç vardır. Kıbrıslı Türk ve Rumlardan oluşup adanın genelinde askerliğin azaltılmasını veya tamamen kaldırılmasını savunan ve vicdani ret hakkında kampanya yapan kaç tane iki-toplumlu sivil örgüt vardır? Bu örgütlerin etkinlik ve kamuoyu yaratma kapasiteleri ne kadardır?
Sivil toplum örgütlerini geçtim, bugüne kadar Federal Çözüm’ün lokomotifleri olarak bilinen CTP ve AKEL neden bir araya gelip adanın iki tarafında da askerliğin karşılıklı azaltılması veya kısaltılması noktasında bir deklarasyon yayımlamıyorlar? Kıbrıs ve askerlik sorunu dediğimiz şeyleri sadece emperyalist güçlerin tuzaklarında değil, bu ortaya attığım soruların olası cevaplarında da aramak gerekiyor.
SORU: Türkiye’de ve Güney Kıbrıs’ta gündeme gelen askerlik süresinin kısaltılması konusunda Kıbrıs’ın kuzeyinde de adım atılması konusunda görüşünüz nedir?
BİLGE AZGIN: Unutmamak gerekir ki, Güney Kıbrıs’ta askerlik süresi iki senedir ve yapılan tartışma bu süreyi hiç olmazsa bir veya bir buçuk seneye düşürmek yönündedir. Kuzey Kıbrıs’ta da bir zamanlar askerlik süresi iki, iki buçuk seneydi ve zamanla bir seneye kadar düştü. Ancak Güney Kıbrıs’taki askerlik sorunu tamamen gençlerin kahrını çektiği toplumsal bir sorundur. Çünkü Kuzey Kıbrıs’takinin aksine, Kıbrıslı Rum erkekler liseyi bitirir bitirmez (üniversiteye başlamadan önce) iki sene boyunca askere gitmek zorundadırlar. Düşünsenize lisede edindiğiniz tüm taze bilgiler ışığında üniversiteye başlamak yerine, iki sene askerlik yapıp tüm bilgileriniz kötürüm olduktan sonra üniversite hayatına başlıyorsunuz. Aslında ne için? Koca bir hiç için!
Sınırda asker azaltılması, mümkün mü?
Dolayısıyla CTP yetkililerinin AKEL başta olmak üzere Rum tarafındaki siyasi yetkililere sınır boyunca nöbet tutan askerlerin karşılıklı olarak azaltılmasını hatta geri çekilmesini ve bununla birlikte de askerlik sürelerinin azaltılması talebini gündeme getirmelidir. Sol bir partiden beklenen net siyasi tavır budur! Bu hedefe ulaşmak mümkün olmayabilir. Ancak CTP, Kıbrıs Sorunu’nda proaktif bir rol oynayacaksa bu husustaki siyasi tavrını net bir biçimde toplumla paylaşmalıdır. Bununla da yetinmeyip gerek müzakereci konumunda olan Cumhurbaşkanı Eroğlu’na gerekse de Türkiye hariciyesine bu siyasi stratejisini benimsetmek için çaba ve tutum sergilemelidir.
Başta Mehmet Ali Talat olmak üzere, 2003 yılında iktidara geldiğinden beri CTP siyasi elitleri arasında askerlik konusunda hakim olan görüş şudur: “Askerlik sorunu çözüm olmadan ortadan kalkacak bir sorun değil, çözüm olunca askerlik de ortadan kalkacaktır. O yüzden bütünlüklü çözüme odaklanalım”. Annan Plan’ı sürecinde ve hemen sonrasında bütünlüklü çözüme odaklanıp askerlik gibi birçok tali sorunları ötelemek belki anlaşılabilir bir tutumdu. Ancak süregelen hakim siyasi tutumun artık Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne yönelik herhangi bir katkı yapmadığını, aksine sürer durumu kalıcılaştırıp ona meşruiyet sağladığını artık görmek lazım!
CTP içindeki 'hakim görüşe' eleştiri
Zira bugün itibariyle de, CTP içindeki hakim görüş Kıbrıs Sorunu çözülmediği sürece askerlik gibi bir REALİTEMİZ olduğunu bizlere hatırlatıyor. Bu hakim görüşe sormak gerekiyor. Sol bir partinin adada askersizleştirme yolunda ortaya atması gereken siyasi önerisi ve Güney Kıbrıs’taki siyasileri bu yönde zorlamaları gereken bir REALİTESİ de yok mudur?
Hakim görüş “Biz eğer Kıbrıslı Türkler’in askerlik süresini azaltırsak, bu boşluk Türkiye askeri tarafından doldurulacaktır” diye diretiyor. İyi güzel de, BM nezdinde yeşil hattın belirli bölgeleri karşılıklı olarak askersizleştirilip Barış Gücü’nün gözetimine devredilemez mi? Bu noktada siyasi bir inisiyatif ve öneri getirilemez mi? Hakim görüş hemen başa sarıyor: “Askersizleştirme dediğiniz nedir? Bu da nerden çıktı? Bütünlüklü çözüme odaklanmalıyız efenim! Çözüm olunca askerlik sorunu da kalkacak!” Bütünlüklü çözümü gösterip bu tür konuları kestirip atan hakim görüş işte tam da bu sebepten dolayı Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne yönelik herhangi bir katkı yapmadığı gibi sürer durumu kalıcılaştırıp ona meşruiyet sağlıyor.
SORU: Vicdani ret ve profesyonel askerlik konusunda ne düşünüyorsunuz?
BİLGE AZGIN: Yazı dizinizde, birkaç arkadaşımız vicdani rettin bir insan hakkı olduğunu ve dayandığı uluslararası hukuksal zemini anlattı. O yüzden tekrarlamaya gerek yok. Benim yadırgadığım nokta, yıllarca vicdani ret hakkını inkâr eden Türk Silahlı Kuvvetleri artık Mayıs 2013 tarihinden itibaren vicdani retçileri hapse tıkmak yerine kamuya yararlı işlerde çalıştırma noktasına gelmiş olmasına rağmen (Radikal, 24 Mayıs 2013), Kuzey Kıbrıs’taki ana akım sol partiler bu gelişmelerden bihabermiş gibi bu konuda bir bilinç sıçraması yaratmak veya bu sorunsalı kamu oyuna mal etmek için gerekli çabayı sarf etmiyor olmalarıdır. Türkiye’de atılan demokratik adımların Kuzey Kıbrıs’a yansıması gerektiğini savunuyorsak, vicdani ret meselesini kamuoyuna mal etmek için daha fazla çaba sarf etmeliyiz. Türkiye bu gibi noktalarda ileri adımlar atarken bizim olduğumuz yerde saymamız ve hatta Türkiye’nin gerisinde kalmamız üzücü bir durumdur!
Abbas Sınay’ın önerisi yerinde
Vicdani ret konusunda CTP Girne Milletvekili Abbas Sınay'ın mecliste gündeme getirdiği ve CTP Gençlik Örgütü'nün de desteklediği Askerlik ile ilgili öneriler çok yerinde. Bu tür yasa önerilerinin toplumsallaşması için de çaba sarf edildiğini gözlemlemek sevindirici. Kuzey Kıbrıs’ın eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok kamu kuruluşunun kalifiyeli eleman konusunda ne kadar sıkıntı çektiklerini biliyoruz. Vicdani retçilerin sosyal devlet adına çok büyük kamusal yararlar sağlayacağını düşünüyorum. Ben örneğin askerliği bir ay bedelli olarak yaptım. Ne bana, ne de başkasına bir faydası oldu. Bunun yerine Kuzey Kıbrıs’ın kırsal bir bölgesinde eğitim hizmeti vermeyi yeğlerdim. En azından bir faydası olurdu.
Profesyonel askerlik konusu tartışılabilir ama karşımıza ilk olarak bütçe açığı problemi çıkacaktır. En önemlisi, profesyonel askerliği hangi bağlamda tartışıyor olduğumuzdur. Profesyonel askerler artsın ki, askerlik süresi azaltılsın noktasından mı tartışıyoruz? Bu zeminde tartışmak askerlik konusuna ve problemine bir çözüm getirmeyecektir. Birinci ve ikinci sorunun yanıtında sözünü ettiğim gibi toplumlararası insan odaklı güvenlik sorunsallarını ve BM nezdinde askersizleştirme hususlarında hiçbir adam atmaya veya inisiyatif göstermeye yeltenmeden profesyonel askerlerin sayısını artırıp zorunlu askerliğin süresini azaltmak, ne askerlik sorununu çözecektir, ne de askerlik sorunun temelinde yatan Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne yönelik bir katkı sağlayacaktır.