Ödül AŞIK ÜLKER
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Burak Maviş ve Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Eğitim Sekreteri Adnan Zekai, 15 Eylül’de okullar açılırken kaos olacağını söyleyerek, sorunların okullar açılana kadar giderilemeyeceğini kaydetti.
Eğitimdeki sorunları YeniDüzen’e anlatan Maviş ve Zeki, bütçede eğitime ayrılan payın eğitime verilen değeri gösterdiğini vurguladı.
Maviş, Eğitim Bakanlığı’nın, KTÖS’ün, geçici öğretmen alımlarına dair önerilerine kulak tıkadığını ve partilerin ilçe örgütlerinin, milletvekillerinin önerilerine göre alım yaptığını kaydetti.
Zaman zaman pedagojik formasyon almamış kişilerin de geçici öğretmen olduğuna dikkat çeken Maviş, geçici alımlarında herhangi bir kriter olmadığını, iki öğretmen sendikasının ve CTP’nin çağrısı olmasına rağmen, bu konuda bir düzenleme yapılmadığını vurguladı.
Zekai de, ortaöğretimde ve mesleki teknikte, geçici öğretmen atamasının, sadece hasta veya doğum izninde olan öğretmenlerin yerine yapıldığını hatırlatarak, bu yıl Kamu Hizmeti Komisyonu’nun mülakatları açıklamaması ve Eğitim Bakanlığı’nın nakil sürecini aksatması nedeniyle, uzun yıllardan sonra, ciddi sayıda geçici öğretmen atamasıyla karşı karşıya kalınacağını belirtti. “Geçiciler, seçim öncesi bir yatırıma dönüşebilir” diyen Zekai, Eğitim Bakanlığı’nın, Genel Ortaöğretim Dairesi ve Mesleki Teknik Öğretim Dairesi’ne bağlı okullardaki öğretmen nakillerini, Yer Değiştirme Tüzüğü’ne aykırı bir şekilde, tek başına yapma kararı aldığını, yapılan nakillerde eksiklikler ve hatalar olduğunu söyledi.
“Geçici alımlarında herhangi bir kriter yoktur”
Soru: Her yıl, aynı sorunları, eksiklikleri konuşuyoruz. Okullarda sıkıntılar artıyor, eksilmiyor. Öncelikle öğretmen eksikliği, atamaları konusunda son durum nedir?
Maviş: İlkokul öğretmenlerinin, yer değiştirmeleriyle ilgili, önce öğretmenlerin tercihleri alınır. Tercihler, Nisan ayında alındı, ilkokullardan da ihtiyaçlar alındı. Haziran ayı içerisinde, öğretmenlerin nakilleri, İlköğretim Dairesi’yle sorunsuz bir şekilde yapıldı ve 2 Temmuz itibarıyla, Kamu Hizmeti Komisyonu’na da teslim edildi.
Kadrolu ve geçici olmak üzere, 300 civarı öğretmen ihtiyacı var. 300 kadronun 105’ini Kamu Hizmeti Komisyonu dolduracak. Sınavda başarılı olan öğretmen sayısı 105, sınavda başarılı olmayan veya askerden gelen öğretmen sayısı 44. Bu 44 kişi, geçici ilkokulu öğretmeni ve okul öncesi öğretmeni olacak.
Kalan 150 öğretmeni, Öğretmenler Yasası’nın 10. maddesi gereği, Eğitim Bakanlığı kendi uhdesinde dolduracak. Eğitim Bakanlığı, Başbakanlık’la birlikte belirlediği isimler üzerinden, herhangi bir liyakat, başarı ve denetime bakmadan bunu yapmaktadır. Bizim kendilerine önerimiz, Kamu Hizmeti Komisyonu’nun, halihazırda yapmış olduğu,Genel Orta Öğretim Sınavı’nda başarılı olanlar arasında, orta öğretim kendi ihtiyaçlarını aldıktan sonra kalan öğretmenlerin, ilkokullara atanması şeklindedir. Atanacak olan bu kişiler, eğer daha önce geçici görev yapmışsa, okul müdürü ve denetmenin raporunun da dikkate alınması gerekir. Hatta denetmen ve okul müdürünün görüşleri olumlu ise, siyasetin iki dudağının arasında kalmadan yeniden görev almalıdır. Eğitim Bakanlığı, bu önerilere kulak tıkadı ve geçicilikle ilgili ayrı bir sınav yapmadı. Tamamen, partilerin ilçe örgütleri, milletvekillerinin önerilerine göre alım yaptı. Bu durum geçici görev talep eden öğretmenleri de zan altında bırakıyor ve bardağı dolu götürenle boş getiren ayırt edilemiyor. Sözleşmeli ve güvencesiz bir şekilde siyasetin sömürüsüne maruz kalıyorlar. Halbuki önerilerimiz hayat bulursa en çok geçici çalışan öğretmenler huzurlu ve güvenli bir ortama kavuşacak.
Zaman zaman öğretmenlik alanından olmayan, pedagojik formasyon almamış kişilerle de karşılaştık. Geçici alımlarında herhangi bir kriter yoktur. İki öğretmen sendikasının ve ana muhalefet partisinin çağrısı olmasına rağmen, bu konuda bir düzenleme yapılmadı. Şu anda, ilköğretimde 234 ilkokul öğretmeni, 40 okul öncesi öğretmeni, 10 özel eğitim öğretmeni ve 1 rehber öğretmenin atanması, Kamu Hizmeti Komisyonu’nun yetkisindedir. 40 okul öncesi öğretmen ihtiyacından 18’ini, Kamu Hizmeti Komisyonu doldurabilir çünkü öğretmen adayı o kadardır. 234 sınıf öğretmenliğinden de, 87’sini Kamu Hizmeti Komisyonu doldurabilir. Perşembe akşamı itibarıyla, kesin listeler yayınlandı, sınavda başarılı olanlar belli oldu. Geri kalanlar da, okul öncesi ve sınıf öğretmenliği dışında olan geçici öğretmenlerden tamamlanacak. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, hükümetin seçim yasakları başladıktan sonra, sadece sağlıkta ve eğitimde geçici görevlendirme yapabilmesi, ciddi bir haksız rekabete yol açacak. Derin şüpheler vardır ki, farklı kriterlerle, partizanca görevlendirmeler yapılabilir. Burada hem öğretmen sendikalarının, hem de ana muhalefet ve meclis dışı partilerin daha çok ses çıkarması gerekiyor.
Özel eğitim öğretmeni ihtiyacı 20 iken 10 kadro verildi. Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen ihtiyacı 19 olmasına rağmen, 1 kadro verildi. Bugün ilkokulların %61’inde rehberlik hizmeti yok. Kalan %39’un, sadece %25’i Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından atanmıştır. TC-KKTC arasında imzalanan protokol çerçevesinde, farklı sosyal ve kültürel birikimi olan rehber öğretmenler okullarda çalışıyor. Böyle bir tablo ortada dururken, Personel Dairesi’nin, “mali disiplin” adı altında, rehber öğretmenlerin sayısını artırmaması, bizim için bir hayalkırıklığıdır.
“Bakanlık, tüzüğe aykırı bir şekilde, süreci tek başına yürütme kararı aldı”
Zekai: Genel orta öğretim ve mesleki tekniğe bağlı okullardaki durum biraz daha farklıdır. Öğretmenlerin yer değiştirme işlemlerinden başlayarak, genel orta öğretim ve mesleki teknikte, Yer Değiştirme Tüzüğü’ne aykırı bir şekilde, Eğitim Bakanlığı sendikanın haklı eylemlerini bahane göstererek bu süreci tek başına yürütme kararı aldı. İhtiyaçların belirlenmesi ve sonrasında nakil işlemleri, milyonlarca TLlik bir peşkeş ile oluşturulan TC menşeli MEBBİS denilen bir yazılım üzerinden yapılmaya çalışıldı. Yayınlanan yer değiştirme listesi ve sonrasında yapılan nakillerde, eksiklikler ve hatalar vardır. Zaten, ihtiyaçlar tek yanlı belirlendiği için, yapılan nakiller eksik yapılmıştır. Dolayısıyla, yapılacak olan atamalar da eksik yapılacak. Bu yıl, bakanlığın yaptığı nakillerde, 413 civarı öğretmenimiz nakil aldı. Biz, 500’ün üzerinde öğretmenin nakil almasını öngörüyorduk. Yaptığımız incelemelerden gördüğünüz kadarıyla, 12 branşta tam, 54 branşta da yarım olan ihtiyaç, nakil çalışmasına dahi eklenmedi. Bu, ihtiyaçlar münhal olarak açıklanmayacak demektir. İlköğretimden farklı olarak, ihtiyaçlar henüz bakanlık tarafından yayınlanmış da değil. Birlikte ihtiyaç tespiti yapılmadı. Atanma bekleyen öğretmen adayları da, ciddi sıkıntı yaşıyorlar. Çünkü ilk sırada olan kişiler bile, mevcut işyerlerinden ayrılma konusunda, ne zaman atanacakları veya atanıp atanamayacakları belli olmadığı için, ciddi sıkıntı yaşıyor. Nakiller daha başlarken, sürecin buraya geleceği ve günün sonunda atamaların geciktirilerek, ortaöğretimde ve mesleki teknikte geçici öğretmenlerle kadroların doldurulması gibi bir sürecin oluştuğu konusunda, Kamu Hizmeti Komisyonu’na, gerek yazılı, gerek eylemsel, gerekse hukuki boyutta uyarılar yapıldı. Yapılan nakillerde hatalar var. Nakillerin, Yer Değiştirme Tüzüğü’ne uygun olarak, sendikanın görüş ve önerileri alınıp, istişare yapılarak yapılması gerekirdi ama yapılmadı. Bununla ilgili hukuki süreç devam ediyor. Bu durumda, okullar açıldıktan sonra nakillerin düzeltilmesi ve öğretmenlerin yer değiştirmesi söz konusu olacak.
Müdür muavini nakilleri de hiç yapılmadı. Okullarımız, idareciler açısından da, bu yıl eksik açılacak. Geçici öğretmen ataması, ortaöğretimde ve mesleki teknikte, sadece hasta veya doğum izninde olan öğretmenlerin yerine yapılırdı. Kamu Hizmeti Komisyonu mülakatları açıklamadı, bakanlık nakil sürecini aksattı, uzun yıllardan sonra, ciddi bir geçici öğretmen atanmasıyla karşı karşıya kalacağız. Geçiciler, seçim öncesi bir yatırıma dönüşebilir.
“(4 yaş grubu)Çocukların %44’ü, ne devletten, ne de özelden hizmet alıyor”
Maviş: Okul öncesi, 4 yaş gruplarında, 19 yıllık ciddi bir sorun var. Çocukların %44’ü, ne devletten, ne de özelden hizmet alıyor. Okulsuzlaşma var. Aileler, ekonomik nedenlerle özelden hizmet alamıyor. 4 yaş grubu, çağ nüfusunun %44’ü, okula gitmiyor. Bu durum, 2017 yılında, Ombudsman raporlarına da yansıdı. Geriye kalan öğrencilerin %47’si özele, %53’ü kamuya gidiyor. Ama %44, hiç okula gitmeyenleri dikkate aldığımızda, kamunun oranı %24’e düşüyor. Okul öncesi sınıflarında,öğretmen yardımcısı olması gerekir.Bu yaş grubu, çocuğun özbakımıyla ilgili destek istediği bir dönemdir. Çocuk, tuvalete gitmek istese, bir yetişkinle gitmesi gerekir. Öğretmen yardımcılarının maliyetleri, okul aile birlikleri tarafından karşılanıyor. 49 okulda, 64 tane 4 yaş şubesi var. O kadar öğretmen yardımcısı yok. Bu öğretmen yardımcılarının sadece %41’inin sosyal sigortası yatıyor. Öğretmenler Yasası’nda, 100 öğretmen yardımcısı kadrosu olmasına rağmen, bakanlık ısrarla, bu kadroları doldurmuyor.
Okullardaki hademe eksikliği de önemlidir. Hizmet alımı kapsamında çalışan hademelerin sayısı, kadrolu hademeleri geçti. Hademelerin %47’si kadroludur, %53’ü hizmet alımı, güvencesiz bir şekilde, devletin kendi kurumunda çalıştırılıyor, taşeronlar besleniyor. Bu ciddi bir sıkıntıdır. Devletin hizmet sağladığı, anayasal hak olan eğitim ve sağlık alanında ciddi bir taşeronlaşma, gizli bir özelleştirme var. Uzun süreli kalkınma hedefi içerisinde, 5-10 yıllık eğitim reformlarının planlanması gerekiyor. Uzun zamandır böyle bir şey görmedik. Son eğitim şurasının üstünden yaklaşık 10 sene geçti, gerçi orada alınan kararlar da uygulanmadı.
Akran zorbalığı...
Soru: Okullarda akran zorbalığının arttığını gözlemleyebiliyoruz. Bu konuda, önemli bir rolü olabilecek rehber öğretmenlerin eksikliğinden de bahsettiniz. Bu konuda bakanlığın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maviş: Artık sınıflarda, bir öğretmen yetmiyor. Öğretmenin, akademik bilgiyi verirken, çocukların sosyalleşmesi, dayanışması, beceri-potansiyel süreçleri, ihmal ve istismara uğramışsa onların tespitleri, sosyo-ekonomik çevresinden dolayı psikolojik ve duygusal ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında desteğe ihtiyacı vardır. Eğitim Bakanlığı’nda böyle bir destek algısı yoktur. Psikolojik Danışmanlık-Rehberlik Servisi var, ancak insan potansiyeli olarak sayıları azdır. Kamu ve özel okullarda, 55 bin öğrencinin olduğu bir noktada, bürokratik yazışmaların geri dönüşü, ailelerin iknası çok ciddi bir süreçtir. Sınıf içerisindeki öğrenci çeşitliliği de çok heterojendir artık. Özel gereksinimli öğrenciler, yabancı dil konuşan öğrenciler, psikolojik destek ihtiyacı olan öğrenciler, korunma-beslenme gibi ihtiyaçları olan öğrenciler vardır. Sosyal hizmet uzmanlarının da artık okularda yer alması gerekiyor.
İlkokullarda, öğrenci nüfusunun %70’i sadece 27 okula yığılmıştır. Geri kalan % 30, 53 okuldadır. Şehirlerde yoğunluk var. Sınıf içerisinde, çeşitliliğin yanı sıra, bir de kalabalık söz konusudur. 24 kişilik sınıflar inşa ediliyor ama 30-35 kişi o sınıflara yerleştiriliyor. Normalde, çocuğun sınıf içerisinde 2 metrekare serbest ve 1.4 metrekare oturma alanı olması gerekir. Dışarıda da, her çocuğa 2.5 metrekarelik bir oyun alanı, 30 öğrenciye bir tuvalet, kantin, her 8 öğretmene en az 16 metrekarelik bir öğretmen odası gerekir. Sınıflar dışında, branş odalarının da olması lazım. Oysa bizde, tam tersi, branş odaları bozulup, sınıfa çevriliyor. Çocuğun potansiyelini, yaratıcılığını, becerisini, stresini atabileceği mekanlardan yoksun okullarımız var. Okullardaki inşaatlarla, bu alanlar da daraldı. Okulların, %27si şantiye alanına döndü. Bu durum, çocukta mutsuzluk yaratıyor. Sosyo-ekonomik çevresi ve ailenin çalışma koşullarından dolayı çocuğun maruz kaldığı ekran süresi arttı, böyle bir ortamda yalnızlaşan çocuklar şiddete meyil ediyor. Şiddet kültürü, akran zorbalığı artıyor. Geçen sene, çok ciddi münferit olaylarla karşı karşıya kaldık.
“Okulların %70’i zorbalıkla baş edemiyor”
Bir araştırma yaptık, okulların %70’inin zorbalıkla baş edemediği ortaya çıktı. Okulların %28’inde, çocukların beslenme, barınma gibi sorunları olduğunu tespit ettik. Özel eğitim öğretmenleri, rehber öğretmenler ve sosyal hizmet uzmanları yeterli sayıda değil. Okulların %51’inde özel eğitim öğretmeni var, kimisinde part time, kimisinde full time. Okulların %39’unda rehberlik hizmetleri var. KTÖS olarak, bağlı bulunduğumuz Eğitim Enternasyonel, Avrupa Eğitim Komitesi ve beraber çalıştığı UNESCO, her koşulda öncelikle öğretmene yatırım yapılmasını söylüyor. Öğretmen, bahsettiğim bu desteklerden mahrum bir şekilde, kendi yağında kendi ciğerini kavuruyor. Okullarda, yok denecek bütçelerle faaliyet sürdürülmeye çalışılıyor. Okulun dışında gezi-gözlem, aktivite yapmak istendiğinde, ailelerden para talep ediliyor. Verebilen var, veremeyen var...
Bu kadar daralmanın olduğu yerde, tabi ki patlama olur, bunun adına, ister akran zorbalığı deyin, ister şiddet kültürü deyin, ama ciddi bir sorun var. Okullarda huzursuzluk var. Hem öğretmenlerin çalışma barışında, hem de çocukların devamlılığında ciddi bir sıkıntı var. Bizim bilgi birikimimiz bir yere kadar, eğitimi tartışırken eğitim uzmanları, psikologlar gibi farklı uzmanların da görüşlerinin alınması önemlidir. Kısa vadede, rehber öğretmen ve özel eğitim öğretmenlerinin sayısını artırarak, en azından bütün okullara, 5 sene içerisinde birer tane de olsa verilmesi gerekiyor.
“Son beş yılda, görüşülen disiplin vakaları %66 arttı”
Zekai: Öncelikle, bakanlığın rehber öğretmen ihtiyacı ve onların görevlerine dair bakış açısına değinmek lazım. Rehber öğretmen, aslında, idare, öğretmen, öğrenci ve veli arasında köprü görevi görür. Son yıllarda, akran zorbalığı ve okullardaki disiplin sorunlarıyla ilgili ciddi sıkıntılar var. Bizim yaptığımız çalışmalarda, genel orta öğretim ve mesleki tekniğe bağlı okullarda, son beş yılda görüşülen disiplin vakaları %66 artmış durumdadır. Son bir yılda, %14 civarında bir artış var. Geçtiğimiz yılki rehber öğretmenlerin atanmasına baktığımız zaman, bakanlığın bakış açısı ortaya çıkar. Şubat ayının başına kadar, tüm branşlardan 55 öğretmenimiz eksikti. Bütçe olmadığı bahanesiyle, 55 öğretmenin atanması yapılmamıştı, bunların 6’sı rehber öğretmendi. Geçtiğimiz yıl 9 olan toplam rehber öğretmen ihtiyacının 6’sı şubat ayına kadar tamamlanmamıştı. Bakanlık tarafından, rehber öğretmenler daha gözden çıkarılabilir görülüyor. Çanakkale Ortaokulu’nda, geçtiğimiz yıl, üzücü bir olay yaşandı ve rehber öğretmen ataması şubat ayında yapıldı. Belki de, o atama daha önce yapılmış olsa ve o öğrencilere ulaşılabilse, bu tip sorunların yaşanmayacağı bir yapı oluşabilecekti. Maalesef, okullarımızda disiplin ve akran zorbalığıyla ilgili sorunlar tırmanıştadır. Bunun birçok sebebi var tabii. Rehber öğretmenler, okul içerisinde birçok sıkıntının daha oluşmadan önlenmesi açısından çok önemlidir.
Maviş: Modern eğitimde, aileyle sözleşme yapılmasına ihtiyaç vardır. Eğitim Bakanlığı’na bir çalışmamız oldu. Ancak, Mart ayında, Disiplin Tüzüğü meselesi gündeme geldiğinde, Eğitim Bakanlığı’yla bu konudaki görüşmeler devam etmedi, bakanlık devam etme niyetinde olmadı.
Bugün okul-aile sözleşmesi hayata geçirilebilir, aileleri işin içine çekebilir, bilinçlendirebiliriz ve sorumluluklarını hatırlatabiliriz.
Okulların, geçmişte de eksiklikleri vardı ama eksiklikleri toplum bir şekilde tamamlardı. Şu anda, eksiklikleri toplum tamamlayamıyor. Çocuk, yalnızlaşıyor. Eskiden sokakta bir çocuğu görenler ya evine gönderirdi, ya da anne-babaya haber verirdi. Şimdi komşumuzu tanımıyoruz, çocuğumuzu dışarıya bırakmaya korkuyoruz. Nüfusumuzu bilmediğimiz bu ülkeye, farklı kültürlerden insanlar geliyor. Çocuk eve kapanıyor, yalnızlaşıyor. Okullarda ben merkezci, hiç hayır cevabı almamış, her istediği olmuş çocuklarla karşılaşıyoruz. Öğretmenler zorlanıyor. Aileler, bazı şeyleri okulun vermesini bekliyor, halbuki genel ahlak, toplumsal kurallar 0-6 yaş arasında, aile tarafından verilir. Ailelerle yapılacak sözleşmeler, hem ihmal-istismarı azaltacak, hem de ailenin çocuğa olan ilgisini, sorumluluğunu artıracak. Denetim mekanizması da işin içine girdiğinde, özellikle ihmallerde, cezai durumlar da söz konusu olacak.
“Son 5 yıldır, her şey kötüye gidiyor”
Soru: Son yıllarda, özellikle ekonomik nedenlerden dolayı, özel okullardan devlet okullarına kayma var. Okullarımız buna ne kadar hazır?
Maviş: Herkes ekonomik durumdan dolayı değil, bilinçlenme nedeniyle de kamuya yöneliyor. Halihazırda, okullarda zaten sıkıntı var. %70 öğrenci 27 okula yığılmış durumda... Sınıfta öğrenci sayısı, ortalama 26-35 arasında. Bu, OECD’de 21, AB’de 20, adanın güneyinde 19’dur. Halihazırda, modern sınıf standartlarına gelebilmek için, 10 yeni ilkokula ihtiyaç var zaten. İlköğretimde çağ nüfusunun %18.5’i özel okullardadır. Özeldeki çocukların hepsinin, devlet okullarına döndüğünü varsayarsak, 10 okula daha ihtiyaç var demektir. Aslında, özel okulların varlığı devletin işine geliyor. Devlet, çocuğa yatırım yapmıyor, aileler finanse ediyor. Çift taraflı mutluluk var, özel okullar müşteri potansiyelini kaybetmiyor, devlet de kendine düşen yatırımı yapmaktan kurtuluyor. Özele yönlendirmek yerine, devlete geri çekecek mekanizmayı kurmak lazım.
Eğitim bütçesini iki katına çıkarıp, pilot uygulamalarla eğitimde süreyi konuşmamız gerekir. Hazırlık yapmadan, iki gün öğleden sonra uygulaması başlatıldı. “Devletimizin parası yoktur” deniyor ama törenlere, yurtdışı ziyaretlere, şatafata, partizanlığa, cumhurbaşkanlığına danışman almaya para harcanıyor ancak eğitime harcanmıyor. İnsanlar bunu görüyor. Öğleden sonra iki güne devamlılık %43 oranındadır. İnsanlar oraya zaman ayırdıklarında, verim alacaklarına inanmıyorlar. Buna rağmen, kamu okullarına gitme, özel okullardan çok daha fazladır, bir cazibe vardır. Hem ekonomik açıdan, hem de sosyal çevre oluşturma açısından... Bir uyanış var, artık insanlar mahallelerine, okullarına, hastanelerine dönmeye başladı. Bu olumludur. Velilerin attığı bu olumlu adıma, Eğitim Bakanlığı’nın da iki adım atması gerekirken, devlet okullarına dönüş hızlandırılmadı. Eğitim Bakanlığı, özel okullar söz konusu olduğunda, hızını kesiyor. Son 5 yıldır, her şey kötüye gidiyor.
“Okullar, mevcut sayıya bile yetersiz”
Zekai: Orta öğretimde de durum, ilköğretimden farklı değildir. Okullar, özelden gelenleri bırakın, mevcut sayıya bile yetersizdir. Öğretmen ihtiyaçlarından ve eksikliklerden bahsettik. Her yıl bir düzensizlik ve geciken atamalar... Fiziki alt yapıya baktığımızda, 2023 yılında okulların depreme dayanıklılığıyla ilgili bir rapor açıklanmıştı. Bu rapora göre, genel ortaöğretimde ve mesleki teknikte, 18 okulumuzun 43 binası riskli olarak raporlanmıştı. Bunların ileri tetkikleri, hala tamamlanmış değil. Güçlendirilmesi başlanan okullarımız var, örneğin Namık Kemal Lisesi, Cumhuriyet Lisesi, Polatpaşa Lisesi, Kurtuluş Lisesi’nde... Namık Kemal ve Cumhuriyet Lisesi bu yıl bitmeyecek gibi görünüyor. Erenköy Lisesi yıkıldı, yeni bina yapılmaya çalışılıyor ama senenin başına yetişecek gibi değil. Derslikler bitse bile, idari binanın bitmesi muhtemelen önümüzdeki yılı bulacak. Şu anda, Atatürk Meslek Lisesi’nde ve Esin Leman Lisesi’nde de güçlendirme çalışmaları var, senenin başına bitmeyecek gibi gözüküyor. Lefke Gazi Lisesi’nin binası kullanımda değil, herhangi bir çalışma da başlatılmış değil. Bütün okul, konteynere taşındı, okul bahçesi tamamen dolduruldu. Bu konteynerlerin, çocukların yaşam alanlarının içerisine kurulmasının da akran zorbalığında ciddi etkileri var. Çünkü onların sosyal alanlarını alıyoruz, çocukların yürüyebileceği yer bile kalmayan okullar var.
Deprem riskinin dışında, okullarımızın fiziki alt yapısına baktığımız zaman, sosyal alanları ya hiç yoktur ya da varsa da, yetersizdir. Bu ortamda özelden gelenleri karşılama söz konusu değil, mevcut öğrencilere dahi, fiziki alt yapı açısından sağlıklı bir eğitim verildiği söylenemez. “Tam gün” diye bir yalan var. Öğle aralarında yemek yiyecek, oturacak yerler yok. Öğrencilerin %10’u öğle aralarında aç kaldığını dile getiriyor. Akran zorbalığının, disiplin suçlarının neden arttığını dair, pek çok faktörün etkisi var. Kamusal eğitimin güçlendirilmesini, bilimsel ve ücretsiz eğitimi, KTOEÖS olarak yıllarca savunduk. Biz, kamusal, ücretsiz ve bilimsel eğitimden herkesin faydalanması taraftarıyız. Ama, şu anda okullarımızın durumu ortadadır. Bırakın özelden olan kaymayı, mevcut durumu bile, şu anda kaldırabilecek durumda değiliz.
Binlerce öğrencimiz, eğitim konteynerlerinde eğitim görmeye devam edecek. Uzmanlara göre, konteynerler eğitim için uygun alanlar değil. Ama bunlar artık geçici çözümü geçti ve kalıcılaştı. Bakanlık tarafından sanki yeni bir eğitim yöntemi, yeni bir tarz olarak algılanıyor.
Maviş: Geçen sene, çocukların %12’si konteynerlerdeydi, %14’ü de kısmen binalardan çıkmıştı. Konteynerlerin konulduğu okullarda, yıkım çalışmaları başladı. Merkezi İhale Komisyonu, Mayıs-Temmuz arasında teklif kabul etti, ihaleler yapıldı. Şartnamede, 90-120 gün deniyor, bu da zaten Eylül’ü geçecek anlamına geliyor. Okulların %27’sinde, yani 30 okulda, bakım-onarım veya yıkıp, yeniden yapma çalışmaları devam ediyor. Hangisinin yetişip yetişmeyeceğini, 15 Eylül itibarıyla göreceğiz. Bazı okulların hala raporu yok, durumunu bilmiyoruz. Depremin üzerinden 2 buçuk sene geçti, tek bir okulda dahi çalışmalar bitmedi.
Zekai: Güçlendirilme çalışması başlayıp biten herhangi bir okul yok. Durumunu bilmediğimiz okular da var. Orta öğretimde 18 okulun 43 okul binası, riskli olarak raporlandı. 6 okulda güçlendirme tamamlanmadı. Geriye kalan 12 okulun ileri tetkikleri yapılıp, raporları bile yayınlanmış değil. Hem öğrenciler, hem de öğretmenler hayati risk taşıyor çünkü binaların durumlarıyla ilgili net bir bilgi yoktur. Esas tehlike, durumunu bilmediğimiz ve sağlam diye düşünüp, gönül rahatlığıyla girdiğimiz binalardadır.
“Genel bütçeden eğitime ayrılan pay, eğitime verilen değeri gösterir”
Soru: Konu dönüp dolaşıp paraya, bütçeye geliyor...
Zekai: Genel bütçede eğitime ayrılan pay, 12 yıl önce %14.2 idi. 2025’te %12.19. %2 küçük bir fark gibi gözükse de, rakam olarak yaklaşık 60 milyon Eurodur. Genel bütçeden eğitime ayrılan pay, eğitime verilen değeri gösterir.
Maviş: Bütçe, vatandaş sayısına göre yapılır. Okullardaki öğrencilerin %59’u vatandaştır. %59’a göre bütçe yapıp, bunu %100’e paylaştırdığınız noktada, ne öğretmen, ne okul, ne hastane, ne doktor, ne yol, ne de su yeter.
“Müfredatın, toplumun ihtiyacına cevap vermesi gerekir”
Soru: Müfredat ve ders saatlerinde değişiklik konuları da var...
Zekai: TC ile paralel götürülmeye çalışılan bir müfredat var. Müfredat yerel olmaktan çıktı, bilimsellikten koptu. Müfredatın, toplumun ihtiyacına cevap vermesi gerekir. Oysa gericileştirilmeye çalışılan bir müfredat var. Almanca, Fransızca, Yunanca gibi dil dersleri azaltılırken, tarihimizde ilk defa, Arapça için münhal açılıyor. Eğitimde, müfredatımızda, ders çizelgelerimizde, paydaşlarla görüşülmeden, herhangi bir bilimsel çalışma yapılmadan, çocuklarımızın geleceğini etkileyecek, gelecek yaşantılarına eksik başlamalarına neden olacak değişiklikler yapılıyor. Bu müfredattan çıkacak öğrencinin başarılı olması veya hayata hazırlanabilmesi mümkün olmayacak.
Disiplin Tüzüğü’nde yapılan değişiklik, siyasi İslam dayatmasının göstergesidir. Gericileştirilen, toplumun yerel yapısından koparılan müfredatın, ciddi sıkıntılarını, yıllar içerisinde toplum olarak yaşayacağız. Bilimsel ve toplumun yapısına uygun bir müfredatın belirlenmesi için geç kaldık ama ne zaman yapılırsa, o kadar kardır.
“Öğrenciye yüklediğimiz ‘başarısızlık’, aslında onlara imkan sunmayan bakanlığın başarısızlığıdır”
Soru: Bahsettiğiniz pek çok eksikliğin de etkisiyle, akademik anlamda başarısız olan öğrencilerin, “sorumlu” olarak sınıf geçmesini sağlanacak bir değişiklikten bahsediliyor. Bunun detayı nedir?
Zekai: Tüzük değişikliğiyle, öğrencilerin “sorumlu” olarak bir üst sınıfa geçirilmesiyle ilgili, Pazartesi (bugün) için, bize Teknik Kurul çağrısı yapıldı. Aslında mesele, öğrencinin sorumlu geçip geçmemesi değil. Neden sistem değiştirmeye ihtiyaç duyuldu? Bilimsel bir çalışma mı yapıldı? Ölçme-değerlendirme, eğitimin önemli bir bacağıdır ve çok çeşitli şekillerde olabilir. Eğitimdeki aksamalardan kaynaklı olan sorunlar nedeniyle başarısız olan öğrencileri, sorumlu olarak geçirerek ve bunu, seçim öncesi bir yatırıma dönüştürerek yapmak, eğitimin köküne dinamit koymaktır. “Çok sayıda öğrenci sınıfta kaldı ve sınıf tekrarı yapacak. Özelden gelen çok fazla öğrenci var. Binalar yetersiz. Hepsini geçireyim” anlayışıyla yapılacak olan uygulama, eğitimi baltalamaktır.
Eğitim sisteminin sorunlarının, bilimsel yöntemlerle, belki bir şura veya çalıştayla, bütünlüklü bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Günlük ihtiyaçlardan doğan, günlük müdahaleyle yapılacak her şey, hatalı olacaktır.
Maviş: Ölçme-değerlendirme sistemimizde, başarı algısı, her öğrenci için aynı. Her çocuğu akademik bilgisine göre ölçüp, başarılı veya başarısız adlediyoruz. Onlara, yeteneklerine, potansiyellerine, yaratıcılıklarına göre alternatifler sunmuyoruz. Öğrenciye yüklediğimiz “başarısızlık”, aslında onlara imkan sunmayan bakanlığın başarısızlığıdır.
Soru: Bu anlattıklarınız ışığında, 15 Eylül’de okullar nasıl açılacak?
Zekai: Sorunlu açılacak, kaos olacak.
Maviş: Kaos olacak. Aslında eğitim, dünyada çok tartışmalı bir konu değildir. Okulların ihtiyacı bellidir, bunlar da sistem içinde giderilir.