Bir pastanenin önünden geçerken camlara sıralanmış göz alıcı donutlara kim kayıtsız kalabilir? Parlak çikolata sırlı, pudra şekerine bulanmış, kimi sade kimi çılgın renklerde… Bugün bir kahve zincirinin vitrini gibi görünse de donutun hikâyesi sadece şeker ve süslü glazürden ibaret değil. Aslında donut, dünya mutfağının en hüzünlü, en çalışkan ve en göçmen ruhlu tatlılarından biridir.
Hollanda’nın Soğuk Kışlarından Amerikan Limanlarına
Donut’un yolculuğu 17. yüzyılın sisli Hollanda sabahlarına uzanır. O dönem halk, kış aylarında enerji veren yiyeceklere ihtiyaç duyardı. Un, yumurta, şeker, maya… Mutfağın en ulaşılabilir malzemeleri bir araya getirilir, kızgın yağda kızartılırdı. Bu hamur toplarına “oliekoek” yani yağlı kek denirdi.
Fakat soğuk havalarda hızla katılaşan yağ ve hamurun yoğunluğu yüzünden ortası pişmeden kalırdı. İşte çözüm olarak hamurun orta kısmına fındık, ceviz gibi bir “çekirdek” konur, iç kısmı böylece biraz dengelenirdi. Bu yüzden “dough-nut” yani hamur-ceviz ismi doğdu.
Sonrasında, Hollanda’dan Yeni Dünya’ya göçen ailelerle bu tatlı Amerika’ya taşındı. Kalabalık göçmen mahallelerinde, evlerin dışına taşan kızgın yağ kokusu artık yeni bir kıtanın havasına karışıyordu.
Denizlerde Doğan Delik: Bir İnatçı Kaptanın Buluşu
Donutun kaderini değiştiren ise bir gemi kaptanı oldu: Hanson Gregory. Yıl 1847. Cape Cod açıklarında seyreden gemi, dalgalarla boğuşurken tayfalar enerji toplamak için kızarmış hamurdan yiyor; fakat hamurun ortası bir türlü tam pişmiyordu. Gregory, “Ortası hamur kalmasın!” diye haykırdığı bir anda bir teneke kutunun kapağını aldı ve hamurun ortasını deldi.
İşte donutun meşhur halkası o gün doğdu.
Denize karşı savaşan bir adamın, mükemmel pişmiş bir lokma isteği…
Bir keşif ancak bu kadar sıradan ve bu kadar devrimci olabilir.
Savaşın Sisleri Arasında Sıcak Bir Gülümseme
20.yüzyılın başına geldiğimizde donut artık yalnızca bir tatlı değildi; moral yemeği haline gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı'nda Amerikan askerleri Avrupa sınırlarında savaşırken, Salvation Army'in gönüllü kadınları, siperlere taşınan küçük ocaklarda donut pişiriyordu. O zor günlerde askerlerin ellerine sıcak donutlar tutuşturup “evindeymiş gibi hisset” diyen kadınlar tarihe “Doughnut Dollies” olarak geçti.
Savaşın karanlığında parlayan şekerli bir teselli, bir ana dokunuşu, bir memleket kokusu…
Fabrika Işıkları, Neon Tabelalar ve Bir Simgenin Doğuşu
Savaş sonrası Amerika modernleşirken donut da endüstriyel hayata adım attı. 1920’lerde Rus göçmeni Adolph Levitt, ilk otomatik donut makinesini icat etti. Hamur artık ritmik bir melodiyle yağa düşüyor, dönüyor, kızarıyor ve banttan çıkıyordu. Donut, sermaye çağının gözdesi oldu; vitrinleri aydınlatan neon tabelalarla Amerika’nın uykusuz şehirlerinin sembolü hâline geldi.
Hollywood filmlerinde polisler kahveyle donut tüketmeye başladı, çizgi filmlerde çocuklar pudra şekerine bulandı. Donut artık sadece bir yiyecek değil; mizahın, pop kültürünün, sabah kahvaltısının, gece vardiyasının ve yol kenarı dinlenme duraklarının lezzetiydi.
Bugünün Donut Haritası
Bugün donut;
New York’un metro çıkışında aceleci bir ofis çalışanının elinde,
Tokyo’da matçalı varyasyonlarıyla,
İstanbul’da pastane vitrinlerinde mahcup bir misafir gibi yerini alıyor.
Çünkü o, göçün, uyumun ve yeniden doğuşun tatlı bir temsilcisi.
Bir kızartma hamuru değil sadece.
Bir hikâye, bir denizci hayali, bir cephe morali, bir fabrika sesi.
Ve belki de en önemlisi:
Bir lokmada dünyayı dolaştıran bir hatıra.
MALZEMELER:
Hamuru İçin;
- 1 çay bardağı sıcağa yakın ılık süt
- 2 yemek kaşığı toz şeker
- 1 paket instant kuru maya
- Yarım çay bardağı ılık su
- 2 yemek kaşığı sıvı yağ
- Yarım çay kaşığı tuz
- 1 adet yumurta
- 2,5-3 su bardağı kadar un (kontrollü ekleyin)
Üzeri İçin;
- 80 gram (1 paket) eritilmiş çikolata
- Renkli pasta süsleri ya da beyaz çikolata, Hindistan cevizi vs.
Kızartmak İçin;
- Sıvı yağ
HAZIRLANIŞI:
Sütü küçük bir tencereye alıyorum ve ocağın altını yakıyorum. Kaynamasına izin vermiyorum, sadece sıcağa yakın ılık olmasını istiyorum. Ilınınca içine mayayı ve şekeri ekliyorum. Bir kaşıkla şöyle güzelce karıştırıp tencerenin kapağını kapatıyorum. Yaklaşık 5–6 dakika bekliyorum; maya uyanıp yüzeye minik kabarcıklarla çıkınca doğru yoldayım demektir. Şimdi sıvı yağını, tuzunu, suyunu ve yumurtayı ekliyorum. Unu da azar azar ilave ederek hamuru yoğurmaya başlıyorum. Ele yapışmayan, yumuşacık bir hamur elde ettiğimde tamamdır. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp avuçlarımda yuvarlıyorum. Hepsini aralıklı şekilde tepsime diziyorum. Üzerine temiz bir mutfak havlusu örtüyor, sıcak bir köşede mayalanmaya bırakıyorum. Yarım saat kadar dinlenen hamurlar kabarıp pofuduk hale geliyor. Şimdi ortalarını küçük yuvarlak bir aparatla kesiyorum; işte donut şeklini aldılar bile. Ayırdığım o minik yuvarlakları da unutmayacağım, onlar da kızaracak. Tavamda yağı güzelce kızdırıyorum. Hamurları dikkatlice yağın içine bırakıyor, arkalı önlü kızartıyorum. Rengi dönüp kabukları hafif çıtırlaşınca kağıt havlu serdiğim tabağa alıyorum. Küçük yuvarlaklara da aynı işlemi yapıyorum onlar da pek keyifli atıştırmalık oluyor.
Bu sırada çikolatayı benmari usulü eritiyorum; pürüzsüz bir kıvama gelince altını kapatıyorum. Donutlar biraz ılıyınca onları çikolatanın içine batırıyorum. Üstlerine ister renkli şekerlemeler, ister fındık kırığı… Sizler dilediğiniz şekilde süsleyebilirsiniz… Ve işte… Mutfağımda mis gibi kokan, içi yumuşacık, dışı hafif çıtır donutlarım hazır!