Serap ŞAHİN
Uğradığı silahlı saldırı sonucu 6 Temmuz 1996’da katledilen YENİDÜZEN gazetesi yazarı ve araştırmacı Kutlu Adalı’nın eşi İlkay Adalı, henüz 15 yaşında bir öğrenciyken mektupla gönderdiği şiirler aracılığıyla tanıştığı Kutlu Adalı’yı, yıllar sonra “Çok insancıl biriydi. Barış isterdi ve barış için uğraşırdı.” sözleriyle anlatıyor.
Kutlu Adalı’nın yalnızca eşi değil, aynı zamanda düşünsel yoldaşı da olan İlkay Adalı, o günden bu yana hiç susmadı. Ne 1963’te yaşanan göçle dağılan evlerinden ne de Temmuz 1996’da yaşadıkları büyük yıkımla sarsılan hayatlarından sonra… “Kutlu Adalı o gece yalnız balkonda oturuyordu. Telefon eden arkadaşı onu dışarı çıkardı. Sonra vurulduğu yere acele asfalt döküldü. Kan izlerini bile görmemizi istemediler.” diyor.
İlkay Adalı, cinayetten aylar önce, 14 Mart’ta yaşanan St. Barnabas Manastırı baskınını Kutlu Adalı’nın belgeleriyle yazmasının ardından tehditlerin başladığını söylüyor: “Her sabah telefonla arayıp tehdit ederlerdi. Ama Kutlu hiç tedbir almadı.” diyor. O yaz, 6 Temmuz günü, Kutlu Adalı sokakta vurularak öldürüldü.
İlkay Adalı, eşiyle 17 yaşına kadar mektuplaştıklarını, görüşmeden, dokunmadan yıllarca kalplerini şiirle birbirlerine açtıklarını anlatıyor. “Ben şiir gönderirdim, o da dergide yayımlardı. O yıllarda mektuplaşırdık. Sonra benimle evlenmek istedi. Babam izin vermedi ama arkadaşlarının araya girmesiyle nikâh kıydık.”
Yıllar geçse de belleğinde tazeliğini koruyan yalnızca aşkları değil, cinayetin üzerinin nasıl örtüldüğü de hafızasında hâlâ canlı: “Evi aradılar, inkâr ettiler. Ama bir arkadaş video gösterdi. Polis eve girmişti. Kan izleri temizlenip üzerine asfalt döküldü. Ne parmak izi alındı ne de başka bir şey…”
Bugün 80 yaşında olan İlkay Adalı, artık faillerin bulunacağına inanmıyor: “Kimse ortada kalmadı. Adını yaşatmak için elimden geleni yaptım. Ama gücüm kalmadı. Bir daha dava açacak hâlim yok.”
“Kutlu Adalı çok insancıl biriydi…”
Soru: Kutlu Adalı nasıl bir insandı? Evde, dostlarıyla, yazı masasında nasıl biriydi? Bir günü nasıl geçerdi?
“Kutlu Adalı’nın ilk zamanlar günü daha çok dairede geçerdi çünkü çok meşgul biriydi. Cemaat Meclisi’nde özel müsteşar olarak başlamıştı. 1960’lı yıllarda biz nikâh olduktan sonra Türk Cemaat Meclisi’nde Basın İrtibat Bürosu’na alındı. Daha önce Necak gazetesindeydi. Ben o dönem Rum tarafında Maliye Bakanlığı’nda çalışıyordum. Hadiseler çıkınca buradaki Maliye Bakanlığı’nda çalışmaya başladım. İşimize birlikte gidip gelirdik. Çok insancıl biriydi. Barış isterdi ve barış için uğraşırdı. Bu konuda çok yazıları var. Yemeklerde bütün aileyi bir arada görmek isterdi. Çocuklarını hiçbir şeyden mahrum etmezdi. Sokaktan geçeni bile çağırırdı, ondan bir hikâye çıkarırdı.”
“17 yaşına kadar mektuplaştık”
“İlk zamanlar birçok gazetede yazı yazdı. Biz tanıştığımızda Beşparmak Dergisi’ni çıkarıyordu; sanat dergisiydi. Ben de o dergiye mektupla şiir gönderirdim. O yıllarda görüşme yoktu, mektuplaşırdık. Şiirlerimi gönderirdim, o da dergide yayımlardı. O dönem ben 15 yaşında öğrenciydim. 17 yaşına kadar mektuplaştık. Sonra benimle evlenmek istedi. Babam izin vermedi. Arkadaşlarının araya girmesiyle evlendik. 1960’lı yıllarda düğün yapılmazdı, hadiselerden dolayı sadece nikâh yaptık. 1963’te kızım doğdu. Aralık ayında olaylar patlak verdi. Göçmen olduk, savaş vardı... Çok zor günler geçirdik.”
“Hep belgeye dayanarak yazardı”
Soru: Kutlu Adalı’nın ideallerine, mücadelesine ve yazılarına bunca yıl sonra dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz?
“Bugünü 30 yıl önceden yazmış. Bütün yazılarında belirtmiş. İleriyi gören, çok okuyan biriydi. Çok kitap alırdı. Cemaat Meclisi’nde çalıştığı için birçok belge elinden geçerdi. Belgesiz hiçbir şey yazmazdı. Hep belgeye dayanarak hakikatleri yazardı.”
“Kutlu Adalı alındıktan sonra kan izleri temizlenip asfalt döküldü”
Soru: O acı olaydan sonra hayatınız nasıl değişti?
“Büyük kızımın doğum günüydü, biz Türkiye’ye gitmiştik. O gece acı haberi aldık. Uçağa binmemize izin vermediler, ancak iki gün sonra dönebildik. Bu arada evi aramışlar ve sonra inkâr etmişler. Bir arkadaş, evin arandığını ve neler yapıldığını gösteren bir video sundu. Videoda, Kutlu Adalı alındıktan sonra kan izlerinin temizlendiği ve oraya acele asfalt döküldüğü görülüyordu. Eve polisle girdiklerini muhtar da teyit etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de bu durum belgelenmişti. Böylece anlaşıldı ki araştırma yapılmadan dosya kapatılmış. Ne parmak izi alındı, ne başka bir şey... Sonra tehditler başladı. Sivil polis kapıda bekliyordu, kim gelirse kaydediyordu. Çok zor günler yaşadık.”
“Kutlu o gece evde yalnızdı, arkadaşı arayarak onu dışarı çıkardı”
Soru: O acı olayın yaşandığı gün evde neler yaşandı? O günü ve geceyi nasıl hatırlıyorsunuz?
“Biz yurt dışında olduğumuz için evde kimse yoktu. Kutlu yalnız balkonda oturuyordu. O gece kendisine en son telefon eden arkadaşı Altay Sayıl, evden onu çıkardı. Dava bittikten sonra adını kullandığımız için bize dava açtı ama kaybetti. 2004’ten sonra açtı bu davayı. Bize hiç gelmedi. Ahmet Cavit An adında bir doktor, Altay Sayıl’ı alıp bize getirmişti. Doktora köpekler hiçbir şey yapmazdı ama Altay Sayıl geldiğinde üzerine saldırdılar. Altay Sayıl, yanında bir polisin fotoğrafını da getirmişti. Onu evde bulduk. Onunla ilgili yazı yazması için getirmişti. Normalde Kutlu Adalı’nın vurulduğu yere arabasını park eder, bize öyle gelirdi. Kutlu, o gece oraya kadar köpeklerle yürüdü ve orada infaz edildi.”
“St. Barnabas baskınını yazmıştı, sonra tehditler başladı”
Soru: O gün ya da öncesinde eşinizin endişeli ya da tedirgin olduğunu gözlemlediniz mi?
“14 Mart’ta yaşanan St. Barnabas Manastırı baskınını belgeleriyle yazmıştı. Ondan sonra tehdit almaya başladık. Her sabah telefonla arayıp tehdit ederlerdi. Ama Kutlu hiçbir zaman tedbir almadı. 14 Mart’tan sonra, temmuz ayında vuruldu. Meclis, St. Barnabas baskını için özel komite kurdu. Ancak komite çalıştırılmadı çünkü polis, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlıydı. Takip edemediler. Takip edenleri de durdurdular.”
Soru: Eşiniz sizinle devlet içindeki karanlık yapılarla ya da gizli faaliyetlerle ilgili bir bilgi paylaştı mı?
“Hiçbir zaman böyle bir bilgi paylaşmadı. Hiç o konulara değinmezdi.”
“İki yerinden vurulmuştu, biri başından”
Soru: Cinayet sonrası başlatılan soruşturmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Size yeterince bilgi verildi mi?
“Biz Kasım ayında AİHM’e dava açınca, yalnızca 5 kişinin dinlenerek karar verildiği ortaya çıktı. Bizi çağırmadılar, çağırmaları gerekirdi. Hiçbir bilgi verilmedi. Kutlu Adalı’nın vurulduğu andaki fotoğrafları ilk kez AİHM’de gördüm. İki yerinden vurulmuştu, biri başından. Cinayet sonrası bize hiçbir bilgi verilmedi. Altay Sayıl’ın ifadesi bile ben AİHM’e gittikten sonra alındı.”
“İnfaz olduğunu karakolda öğrendik”
Soru: Soruşturma sürecinde yetkililerin tavrı nasıldı? Sizi dinlediler mi? Ciddiyetle yaklaştıklarını hissettiniz mi?
“Uçaktan iner inmez bizi Yenişehir Karakolu’na götürdüler. Her birimizi ayrı odaya aldılar, çocukları da... ‘Kimden şüpheleniyorsunuz?’ diye sordular. İnfaz olduğunu orada öğrendik. Soruşturma memuru Ahmet Soyalan, ‘Kutlu Adalı’yı tanıyorum, yazılarını okumadım.’ dedi.”
“Kutlu Adalı Uzi silahla vuruldu”
Soru: Faillerin kim ya da kimler olduğunu düşünüyorsunuz?
“Bazı şüpheler var. Kutlu Adalı, Uzi silahla vuruldu. Hatta Abdullah Çatlı o tarihte buradaydı. Bir de Sivil Savunma’dan ihbar gelmişti. İhbarı yapan, orada çalışan bir kadındı. Hüseyin Demirci’nin adını verdi. Hüseyin Demirci, İnönü köyündendi. 11 cinayet işlemişti ama dosyası temizdi. 21 Ocak’ta bize telefon açtı, görüşmek istedi. ‘Ben yapmadım. 11 dosyam var, hepsi poliste temizdir.’ dedi. O dönem Sivil Savunma Müdürü olan Galip Mendi, Kutlu Adalı vurulduktan sonra Hüseyin Demirci’ye maaş bağladı.”
Soru: Sedat Peker’in açıklamaları sonrası sizce neden ciddi bir adım atılmadı?
“O dönem Ergenekon davası vardı. Buradaki savcılık bana bir mektup yolladı, dosyanın kapatıldığını yazıyordu. Sedat Peker’in açıklamaları sonrası dosya tekrar açıldı. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da bir demeç verdi. Kutlu Adalı vurulduğunda soruşturma memuru olan Ahmet Soyalan, Emniyet Genel Müdürü olmuştu. Talat ona talimat verdi, araştırılması için. Sonra Türkiye’de Uğur Mumcu’nun ve Kutlu Adalı’nın dahil olduğu dosyalar kapatıldı.”
“Faillerin bulunacağına dair hiç umudum yok”
Soru: Bu cinayetin faillerine ulaşmak için hâlâ umut taşıyor musunuz?
“Hüseyin Demirci kanserden öldü. Abdullah Çatlı da Susurluk olaylarında öldü. Esas yaptıranlar, yani Türkiye’deki komutanlar başka davalardan hapse girip çıktılar. Kimse ortada kalmadı. Faillerin bulunacağına dair hiç umudum yok. Kutlu Adalı Vakfı’na ne bir bina verildi ne de yardım yapıldı. Kutlu Adalı’nın kitaplarını Yakın Doğu Üniversitesi Kütüphanesi’ne bağışladık. Orada en azından adına bir kütüphane açıldı. Adını yaşatmak için elimden geleni yaptım ancak 80 yaşına geldim. Bir daha davayı yürütmeye ya da tazminat davası açmaya gücüm yok.”