Yolculuk

Gözünü açtığında hala gördüğü rüyanın etkisindeydi. Nerede olduğunu anlaması bir kaç saniye sürdü ve odasına baktı. “Oh... rüyaymış” dedi.

 

 

 

Gözünü açtığında hala gördüğü rüyanın etkisindeydi. Nerede olduğunu anlaması bir kaç saniye sürdü ve odasına baktı. “Oh... rüyaymış” dedi. Çünkü yaşadığı şey bir rüya olmasaydı, mantığı alamayacak ve varoluşunu sorgulamak zorunda kalacaktı. Böyle şeylere gerek yoktu çünkü yapılması gereken birçok şey vardı ve bunlara vakit yoktu.

Geçmiş, cevapsız sorularla doluydu. Daha küçük bir çocukken dünyaya bakmış ve “bu acı neden?” diye sormuştu. “Benim burada ne işim var” diye sorduğunu da hatırlıyordu. Aslında bunun gibi bir sürü soru vardı ama hepsinin altında tek bir kelime vardı; “Neden?”. Kendini bildi bileli bu sorunun cevabını aramaktaydı fakat gördüğü ve yaşadığı hiçbir şey, bu soruyu cevaplamadı.

Dış dünyadan aldığı sinyaller, okulda öğretilenler ve arkadaşları ile yaptığı konuşmaların tümünde, zihninde bir çıkarım vardı. “Cezalandırılıyoruz veya geçmemizin mümkün olmadığı bir sınavdayız. Bizden bir halt olmaz”.

Uyanıp kendine geldikten sonra hemen harekete geçti. Yine baş ağrısı ve yorgunluğun olduğu bir sabahtı bu. Daha gün başlarken gelen yorgunluk onun kaderiydi. Mecburen giyindi ve evden çıktı. Gitmek zorunda olduğu yere gitmek için kendisinin kullanmadığı bir arabaya bindi. Her zamanki şekilde araba yola çıktı ve giderken düşünmeye başladı. Yine tüm gün boyunca hiç yapmak istemeyeceği şeyleri, yapması gerektiği için yapacak ve gününü bu şekilde bitirecekti. Ama bundan şikayet etmenin de hiçbir anlamı yoktu çünkü herkes aynı şeyi yapıyordu. Normal olan buydu zaten. Kendisine tanınan özgürlük diğer insanlara oranla fazla bileydi. İçinde bu derin mutsuzluk ve anlamsızlık sürse de onu bastırmalı ve yaşamına devam etmeliydi. Of çekmemek için kendini zor tutuyor, ayağı sürekli hareket ederek adeta arabadan inip koşmak istiyordu. Bunlar önemsizdi. Bunları düşünürken aklına bir anda rüyası geldi.

Bir mağaranın önündeydi. Mağara karanlık ve soğuktu. Girip girmemek konusunda endişeliydi ama karanlık onu çekiyordu. Yavaşça girdi ve yürümeye başladı. Yolunu zor buluyordu. Elleri ile tutabileceği yerler olmasa olduğu yerde kalabilirdi. Yürürken önce ayağı sonra da tüm bedeni bir şeye çarparak durdu. Bu bir duvardı, ama hareket ediyordu. Sonra ışık gelmeye başladı ve bir anda tüm mağaranın duvarları yıkıldı ve bir dev, dev gibi cüssesi ile uyandı. Önce kaçmaya çalıştı ama sonra devin zararsız olduğunu gördü ve geri döndü. Dev onun hizmetinde olduğunu gösteren hareketler yaptı. Sonra “benim bir devim var” duygusuyla neşe içinde yürümeye başladı. Dev onu takip ediyordu, o da insanlara gösteriş yapıyordu.

Yapmak istediği bazı şeyleri deve yaptırdı. Daha sonra ne yapsam diye düşünürken aklına bir fikir geldi. Devi, bir gösteri alanına götürdü. Kendisi gibi küçük insanların izlemeye geldiği dev, önce gösteri yapıyor ve gücünü kullanıyordu. Aniden dev iki elini hızla açarak duvarları yerle bir etti. İnsanlar bunu gösteri sandı fakat o bunun gerçek olduğunu biliyordu ve telaşa kapıldı. Ayağa kalkıp bağırdı “Kaçın!”. Dev yıkımına devam etti. Her şeyi yerle bir etti ve en sonunda havaya zıpladı. Yer sallanmaya başladı ve yarılmaya başladı. “Ben ne yaptım?” diye kendi kendine haykırdığı anda uyandı.

Rüyasını hatırladığında irkildi fakat etrafına çaktırmadı. O sıkılmış halini korudu. Yol boyunca derin bir iç sıkıntısı yaşadı. Zaten aslında uyandığından beri içinden bir şey onu rahatsız edip başının normal ağrısını iki katına çıkarıyordu. Yolda giderken bir anda arabanın kaydığını hissetti ve panikledi. Araba kaydı ve yüksekte olan yoldan savrulup, bariyerlerin üzerinden uçarak aşağıya doğru yol aldı. İşte o an sıkıntı büyüdü ve artık dayanılmaz seviyedeyken patladı.

Sahne yavaşladı. Yavaşça karanlık çöktü ve dört boyutlu bir çizgi ortaya çıktı. Yani çizginin üzerindeydi ve aynı anda onun tamamını görebiliyordu. Bu onun yaşam çizgisiydi. Üzerinde lineer zaman vardı ama kendi durduğu yerden zamanın hiç te lineer olmadığı çok bariz bir şekilde görünüyordu. O an içerisinde hızlı bir şekilde çizgiden geriye giderek doğduğu güne geldi ve doğumunu tekrar yaşadı. Her şey siyah beyazdı. Düşünmeye vakti yoktu çünkü zaman hem kısıtlı hem de sonsuzdu. Sadece yaşamaya vakit vardı ve yaşadı. Yeniden yaşadı. Tekrar babasını ve annesini gördü. Bu kez onları dıştan da görebiliyordu. Onu büyütmek, beslemek ve yaşatmak için verdikleri savaşı gördü. Çevresindeki dünyanın, kendi iç dünyası ile ilişkisini gördü. Aslında her ikisi bir birine çok benziyordu. Sonra zaman ilerledi ve çocukluğunun diğer bölümlerini izledi. Çeşitli olay ve kişilerin, onun kişiliği üzerindeki etkilerini ve katkılarını gördü. Aslında sanki acı çekiyor ve sorun yaşıyor gibi görünüyorsa da dıştan bakınca büyüdüğünü ve geliştiğini gördü. Fakat bu gerçek bir gelişim değildi çünkü o dış dünyanın ona anlatmak istediği şeyi göremiyordu. Şimdi yaşamla ölümün arasında, içine girdiği bu sonsuz gerçeklikte dıştan bakıp her ilişkinin, her olayın ve her trajedinin aslında göründükleri gibi olmadığını algılayabilmişti fakat yaşarken bunu görmek imkansızdı. Tek tek tüm anıları arasında gezindi ve hepsi için farklı bir bakış açısı geliştirdi.

Bir anda araba büyük bir çarpma ile yere çarptı ve zaten kilitlenmiş, baskılanmış olan bedeninin içine giremedi. Beden orada öylece yatıyordu ve o da kendini dışarıdan görebiliyordu. Her şey çok hızlıydı. İleriye sarılan film gibi hareket ediliyor, konuşuluyordu. Çıldırmış bir dünya görüyordu ve şimdi kendisi bu dünyanın parçası değildi.

Ölmüş müydü? Hayır bedeni nefes alıyordu. Ve kendisi de yaşadığının farkındaydı. Fakat yaşıyor muydu? Yaşamaktaydı çünkü bilinç yerineydi fakat daha önce yaşamak dediği şeyden çok daha farklı bir var oluş deneyimlemekteydi. Ölmemişti ama yaşamıyordu da. Hissetmiyor ama algılıyordu. Nasıl algıladığını bilmiyordu çünkü gözleri, kulakları yoktu. Sadece vardı ve sadece biliyor, deneyimliyor ve görüyordu.

İstediği her an geçmişe gidebiliyor, orada bazı şeyleri daha iyi anlayıp aynı anda geri geliyordu. İsterse geleceğe gidip, geçmişte değiştirdiği şeylerin gelecekte neyi değiştirdiğini görebiliyordu. Bu mükemmel bir şeydi fakat o, tanıdığı kişi değildi. Bu yüzden aynı rüyasındaki gibi bir his vardı fakat bu kez, olanların gerçekten olduğunu biliyor ve varlığının farkındaydı. Hem bir rüyada gibiydi, hem de rüya gördüğünün farkında gibiydi. Bu bilinç ile bedenine girmek ve bu şekilde yaşamayı çok isterdi fakat ne zaman denese başarısız oluyordu. Bedeni kabul etmiyordu. Uyanmak istiyor ama uyanamıyordu.

Bir süre bedenini takip etti ve hızlı akan zaman içerisinde ne kadar uğraştıysa da ona etki edemedi. Bedeni hareket ediyor ve yaşıyordu fakat bu yaşam, sadece bitkisel yaşam benzeri, bilinçsiz ve anlamsız bir yaşamdı. Tek yapabildiği, yaşayan bedenini takip etmekti. Sonra bedenini takip ettiği zaman içerisinde bir an geldi ve beden durdu. Çevresindeki her şey de onunla birlikte durmuştu. Bu nasıl oldu diye düşünmeye başladı. Bir anda her şeyin tekrar hareket ettiğini hayal etti ve aniden her şey tekrar hareket etmeye başladı. Zamanı, sadece düşünerek hareket ettirebiliyordu. Geçmişe gidebilme yeteneği gibi şu anı değiştirme ve zamanı kontrol edebilme yeteneği olduğunu keşfetti. Bedeninin zamanını yavaşlattı ve durdurdu. Bu şekilde zamansal ve mekânsal bir yolculuğa çıkıp neler yapabileceğini, bu deneyimlediği şeyin ne olduğunu keşfedebilecekti. Böylece bedenine dönmeyi başardığı zaman, arınmış, yeni bir kişi olarak yaşamaya başlayabilirdi. Geçmişi ve şimdiyi öyle bir değiştirmeliydi ki gelecekte ulaşabileceği en yüksek bilinç seviyesine ulaşmalı ve yaşamını değiştirerek, bugüne kadar yaşamış herkesin yaşamı ile birlikte dünyaya büyük bir değişim getirebilmeliydi. Nihayet belki sorularına cevap bulabilecekti.

En büyük korkusu da gerçekleştiğine göre korkacak bir şey kalmamıştı. Bu yüzden rahattı. Bedenini orada bıraktı ve yükselerek karanlıkta kayboldu. Gezegenlerin arasında dolaşıyordu. Çok hızlı bir şekilde hızlanıp içinde bulunduğu evreni bütünlüğü ile algılayabilecek uzaklığa kadar gidebiliyordu. Daha uzağa gitmek isterse bu da sorun değildi fakat bir noktadan sonra, nasıl oluyorsa, dönüp dolaşıp kendi gezegenine dönüyordu. Buranın ya bir çıkmaz sokak ya da bir labirent olduğunu anlaması uzun sürmedi. Şimdi sırada bu labirenti aşmak vardı. Bunun için ya deneme yanılma yollarını kullanacak, ya da çeşitli işaretler arayacak ve bu işaretlere göre hareket ederek labirenti aşacaktı. Bu seçenek daha kolay görünse de işaretler çok karmaşıktı ama deneme yanılma yolu da sonsuz ihtimallerle dolu olduğundan, labirentten çıkması sonsuza kadar sürebilirdi. Buradan çıkmalıydı. Emin olduğu tek şey, yaşadığı şeyin anlamsız hayatını değiştireceği ve dönüştüreceğiydi. Ama nasıl olacağına dair hiçbir fikri yoktu.

Rüyasında gördüğü dev, kendisiydi ve şimdi yaşamını alt üst etmek üzereydi.

Devamı haftaya...

 

 


 

 

Bu hafta için film önerileri

Matriks Üçlemesi

Sır (The Secret) – Rhonda Byrne

Ne Biliyoruz ki?

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri