YASAK YERLERDE YÜRÜDÜM ÜZERİNE GÜRGENÇ (KORKMAZEL) İLE SÖYLEŞİ

Clare’in şiirlerini sevdiğim için çevirdim. İlk defa çevrildiği Türkçe’de nasıl duracak merak ettim hem. Şiirleri çevirirken herhangi bir toplumdaki boşluğu düşünmedim veya bu boşluğu doldurma kaygısını duymadım

 

 

 

 

John Clare’in şiirlerini çevirme ihtiyacı, yaşadığımız toplumda tespit edilen bir boşluğu doldurma kaygısından mı geliyor? Eğer öyleyse, bu boşluğun ne olduğunu biraz açar mısın?

 

Clare’in şiirlerini sevdiğim için çevirdim. İlk defa çevrildiği Türkçe’de nasıl duracak merak ettim hem. Şiirleri çevirirken herhangi bir toplumdaki boşluğu düşünmedim veya bu boşluğu doldurma kaygısını duymadım.

 

John Clare’in senin şiirinle olan ilişkisi nedir?

 

Doğayla ilişkimiz ve ilkel olanla koparmak istemediğimiz bağlar olabilir. Farklı yüzyıllar ve coğrafyalarda yaşasak da ikimiz de köylüyüz ve doğayı çok seviyoruz.

 

Kıbrıslı Türk Edebiyatı’nda gazete eklerinde veya dergilerinde şiir çevirileri uzun yıllardır varken, şiir çevirileri neden kitaplaştırılmadı? Şiir çevirileri kitaplaşmaya bile değecek nitelikte olmadıkları için mi?

 

Aslında Taner Baybars ile Osman Türkay gibi isimler İngiltere ve Amerika’da çeviri kitapları yayınladılar 60’lı ve 70’li yıllarda. Türk şiirini Batı’ya tanıttılar. Bu çeviriler Türkçe’den İngilizce’yeydi tabii. Dediğin gibi eski kuşak şairlerin çoğunun dergilerde ve gazetelerde kalan çevirileri var, ama kitaplaştırma yoluna gitmediler bunları. Hiç kuşkusuz nitelikli olanlar da vardı bu çeviriler arasında. Bunları kitap haline getirmemelerinin başlıca sebepleri, ekonomik,  yayıncılık koşullarının yetersizliğinden çok, çevirilerin bir hobi olarak istikrarsız bir biçimde yapılması ve kendine olan güvensizlikti.     

 

Son zamanlarda, Kıbrıslı Türk Edebiyatı’nda çeviriler  artış gösterdi. Teorik anlamda bir dilden başka bir dile şiir çevirisi yaparken anlamsal boyutta, düz yazı çevirisine göre daha fazla bir emek söz konusu diyebiliriz sanırım. Buna rağmen politik metinler dışında öykü, roman ve anlatı türlerinde çeviriler yapılmamakta. Bunun nedeni sence nedir?

 

Evet böyle bir artış var. Yalnız çevrilen kitapların hepsi politika veya tarih kitapları. Dediğin gibi şiir, öykü, ve roman yok. Yaratıcı yazın çalışmaları yok yani. Bu eksiklik, buradaki kurumlaşamama durumuyla da ilgili. Türkiye’de zaten her yıl yüzlerce kitap çevriliyor. Orada çevrilenler buraya da geliyor. Bu bize yeter deniliyor. Tamam, öyle olsun ama, Türkiye’de Niki Marangu’nun Mağosa’dan Viyana’ya (2011) adlı romanından başka hiçbir Kıbrıslırum’un şiir, öykü ve romanının çevirisini bulamazsınız. Oysa, Kıbrıs’taki iki toplumun birbirini daha iyi tanıması, barış ve anlaşma yolunda ilerleyebilmek için daha çok karşılıklı edebi çevirilere ihiyaç var. Costas Montis, G. Filippo Pierides, Ivi Meleagru gibi önemli şair ve yazarların bir an önce Türkçe’ye çevrilmesi gerekiyor.        

 

Şiir de düzyazı çevirisi de aşağı yukarı aynı emeği istiyor sanırım, ama şiir çevirisi, düzyazı çevirisinden daha yüksek bir konsantrasyon istiyor ve şiir bilgisi tabii ki. 

 

Beat kuşağının metinleri Türkçe’ye çevrilirken, “çok eşlilik, uyuşturucu ve radikal” olma halleri ön plana çıktı. Siyasallaşmadan kopmanın bir aracı olarak sunuldu. Oysaki batıda siyasallaşmanın ve başkaldırının daha yoğun olduğu bir söylemle Beat toplumsal rolünü aldı. Bu bağlamda metin çevrilirken, çevrildiği dilde olması istenen role göre mi çeviriliyor?

 

Beat kuşağı şair-yazarlarını orijinal dillerinde okudum ben. Türkçe çevirilerde neler ön plana çıkarılmaya çalışılıyor haberim yok. Ama her şeyden önce Beat kuşağının politikayı da içine alan geniş bakışlı bir yaşam felsefesi var. Her alanda özgürlük talebi ve mücadelesi var. Ne ideolojiye indirgeyebiliriz yaptıklarını, ne de politika dışında tutabiliriz.   

 

 

Kabul etmek istemesekte, dünya edebiyatını, Türkçe edebiyatı İstanbul üstünden öğrendik adalılar olarak. İstanbul’da çıkan edebiyat dergilerini okuyor ve takip ediyoruz. Bu minvalde, edebiyatla olan ilişkimiz, İstanbul’da egemen olan entelektüel “bakışla” şekillendi. Buna ek olarak felsefi anlamda kendimize dert olarak gördüğümüz “meseleleri” de İstanbul üstünden öğrendik ve bunları içselleştirerek bizim parçamız olarak kabul ettik şimdiye kadar. Bu hep böyle mi devam edecek?

 

Ben de İstanbul’da çıkan kitapları ve dergileri takip ediyorum, doğru, ama bunun yanında Britanya, Avusturalya ve Amerika’dakileri de takip ediyorum edebildiğimce. Hatta bu iletişim ve çeviri çağında, dünya edebiyatını da takip etmeye çalışıyorum. Örneğin şiirlerini çok beğendiğim İzlandalı, Katalan, Lübnanlı, İsveçli, Arjantinli, ABD’li şairler var. Henüz hiçbiri Türkçe’ye çevrilmedi.

 

Tamam merkezle meselem var, ama her şey siyah-veya-beyaz değil Halil, daha geniş açılardan bakmalıyız dünyaya. Biz ve onlar ayrımına gidip ötekileştirmemek gerek onları, merkezde olsalar da. Karşıt yaratmamak gerek. Hem merkez bir tane değil, birden çoktur. Ve merkezle savaş halinde değiliz. Evet, Kıbrıslıtürkler olarak özerkleşmek, kurumlaşmak istiyoruz, ama merkeze savaş açarak gerçekleştiremeyiz bunu.  

 

John Clare’in şiirlerini Türkçe’ye çevirirken düşündün mü, toplumsal açıdan edineceği rol İstanbul’a göre mi yoksa Lefkoşa’ya göre mi şekillenecektir?

 

John Clare’yi çevirirken benim öncelikli derdim şiir. Toplumsal anlamda pek bir rolü olacağını da sanmıyorum. Şiirin okuyucusu belli. Başkaları bunu nasıl görür, nasıl bir anlam yükler buna, orasını bilemem.  

    

Dünya edebiyatını takip etmek gerek dedin, peki, yabancı dil bilmeyenlerin durumu?  

 

Eğer konu çeviriyse, Türkiye’de çok iyi yayınevleri ve çevirmenler var. Seçici olsunlar. Günün sonunda okumaktır önemli olan, o kitabın nerde basıldığı sonra gelir. Ha, eğer merkezin verdiklerinden o kadar rahatsızsalar örgütlensinler, kurumlaşsınlar, okumak istedikleri kitapları kendileri çevirsinler, ya da dil öğrensinler, ne deyim.

 

 

Daha önce gerek Taner Baybars’ın şiir çevirisi olsun gerekte Rum Şiir Antolojisi olsun, senin çeviri kitapların var. Bu senin için yeni bir şey değil ama John Clare’in şiirlerini neden Lefkoşa’da yayınlamak istedin?

 

Taner Baybars’ın toplu şiirleri Tilki ve Çobanaldatan ve Kıbrıslırum Şiiri Antolojisi İstanbul’da yayınlandı. Taner Baybars’ın şiirlerini çevirme projesi M. Yaşın’a aitti (1997 yılında Seçme Şiirlerini aynı yayınevinde yayımlamıştı zaten.) Ben yarısını yapacaktım, ama yayıneviyle anlaşmazlığa düştü ve bütün çeviriler bana kaldı. Halihazırda yapılmış bir anlaşma vardı, bunu devraldım yani. Antoloji’yi ise İstanbul’da yayınladık çünkü öyle veya böyle Kıbrıslırum şiirinden haberi vardı Kıbrıslıtürklerin, ama Türkiye’dekilerin yoktu. Bu nedenle… Biliyorsun, kendi kitaplarımı Lefkoşa’da yayınlıyorum… Kuzey Kıbrıs’ta kitap yayınlarken ISBN numarası almak isterseniz eğer, ya TC’den ya (Güney) Kıbrıs’tan almak zorundasınız. Ben Kıbrıs’ta yaşıyor ve burada üretiyorum, en çok okuyucum da burada, e, doğal olarak kitaplarımı burada yayınlayacağım. Ayrıca mademki ayrı bir ülkeyiz diyoruz ve özerkleşmek isiyoruz, bunu yapmak daha gerçekçi geliyor bana.   

 

Taner Baybars Kıbrıslı Türk, Rum Şiir Antolojisi, Kıbrıslı Elen şairlerin şiirleri Kıbrısla her iki çalışmanında güçlü bağları var. Ancak John Clare, daha önce sömürgesi olduğumuz Büyük Britanya’ya ait bir şair. Özellikle İngiliz bir şairi seçmenin nedeni, sömürge imparatorluğu ile olan ilişkimizden mi kaynaklanıyor?

 

Kıbrıs’ın üç resmi dilinden biri de İngilizce. Ve bir gün birleşip üç dilli Kıbrıs Edebiyatını oluşturmamız için beğensek de beğenmesek de İngilizce anahtar dil… İngiliz bir şairi seçme nedenim İngilizce bilmem ve orada yaşamam. John Clare İngiliz olabilir, ama kendi de sömürgeye karşıydı. Ve Seamus Henay’in de yazdığı gibi: “John Clare, post-kolonyal milletlerin dillerindeki modern şiirin öncüsüdür…”  Tabii ki şunu da belirtmem gerek, şiirinin yanında, şiirinin ekolojiyle olan ilişkisi de önemliydi benim için.  

 

 

Söyleşiyi yapan: Halil Karapaşaoğlu

 

 

 

Arşiv Haberleri