Eğer ‘normal’ bir psikolojide yorumlarsak yaşananları...
Yani, aylarca ‘maaşsız’ kalma ızdırabını hiç anlamaya çalışmadan...
Yani defalarca aldatılmanın psikolojisini hiç hissetmeden...
O durumda deriz ki, “sendikal haklar kolay kazanılmadı, bu nedenle, eylem disiplini önemlidir, yakıp yıkmak kabul edilemez...”
Dedim ya “normal” bir psikolojide...
Oysa...
Bir de kendinizi, son bir yılı hep yüksek tansiyonla, kuruş hesabıyla, ezgiyle ve eziyetle geçiren insanların yerine koyunuz...
Bir ‘çıldırma’ halidir bu...
***
Son birkaç senede yaşananların bedelini en fazla da emekçiler ödedi...
Kadınlar ödedi...
Analar... Çocukları, en fazla...
Asgari ücretli, tek kuruş artış alamadı...
Pek çok kurumun üzerine “satılacak” gölgesi düştü, ip üstünde yürüdü, yürüyor çalışanlar...
Alım gücü eridi...
Yalan rüzgarı dinmek bilmedi...
Onurumuzun üzeri çizildi sürekli, ‘özne’ olmaktan uzaklaştık, ‘hiç’leştik...
Ve tüm bu sıkıntıların asıl sorumluları, hiç bedel ödemedi...
***
Ülkenin tepesinde bir ‘irade’ yok...
İyi de...
Sokakta var mı?
Hemen her kesim, sokağa indi, son birkaç senede...
Ama bir farkla...
Herkes, ‘canı yanınca’ koştu ve ‘kendi’ yanınca yandı, sadece...
“Sessiz çoğunluk” izledi...
“Öfke” sürükledi kalabalıkları, “akıl”dan önce...
Yine “sloganlar” vardı önde, ne işbirliği ruhu, ne bedel ödemeye hazır yürekler, ne de proje.
Ve “sevgisizlik” aşılamadı bir türlü...
Şimdi de öyle...
Kimi “sendikalar” siyasi partileri görmek istemiyor yanında...
Oysa olmuyor...
Kimi siyasiler de, sendikacılara tahammül edemiyor bir türlü...
Toplumun geneli, her iki kesime de güvensiz...
Çoğunluk ‘umursuz’...
Öylesine büyük bir ‘sevgisizlik’ ve ‘güvensizlik’ var ki, kitleler arasında...
Ne zaman ki ‘öfke’ kabarıyor, sokağa iniyor aynı simalar, aynı yürekler...
Sonra yaşam dönüyor kendi akışına.
***
Herkesin “bir ötekine” burun kıvırdığı bu ortamda..
Burnumuzu kıvırıyorlar sürekli...
‘Birlik, mücadele, dayanışma’ sadece lafta...