ÖDE ÖDE BİTMEZ GAYRI…

Ankara-Lefkoşa hattında imal edilip, ilelebet yaşayacağına iman edilen düzeneğin kum saati dramatik biçimde boşalırken, kimse rahatlamasın “oh işte 21 Aralık 2012’yi atlattık, kıyamet de kopmadı” diye. Kıyamet bir “son” ise

 

Ankara-Lefkoşa hattında imal edilip, ilelebet yaşayacağına iman edilen düzeneğin kum saati dramatik biçimde boşalırken, kimse rahatlamasın “oh işte 21 Aralık 2012’yi atlattık, kıyamet de kopmadı” diye.

Kıyamet bir “son” ise eğer, Ankara orijinli düzen bütün kurumlarıyla birlikte çökerken; Türkiye’deki pek az kişi farkında ama beraberinde, oynattığı taşlarla Ankara’daki düzenin de çöküşünü hazırlıyor.

Küçük Başbakan, kendi ikbalinin telaşında lâkin asıl endişelenmesi gereken Büyük Başbakan… Zira Kıbrıs’ın kuzeyinde başlayan çöküş, kurulu düzenin temellerini sarsacak kadar büyük sonuçlar doğuracak nitelikte.

Ankara görmek ve kabul etmek istemese de artık kimse kurallarını Ankara’nın koyduğu ve yönettiği oyunun figüranlığını yapmak istemiyor. Ve yine her ne kadar görmek ve kabul etmek istemese de; beliren alametler, Ankara’nın kurduğu düzenek için koptu kopacak bir kıyametin haberciliğini yapıyor.

Erdoğan ve ekibinin; coğrafyanın en barışçıl topluluğu olan Kıbrıslı Türkleri bile zıvanadan çıkartacak kadar berbat bir yönetimin artık sürdürülebilir kılınamayacağını görmemekte direnmesi, yaklaşan kıyameti hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Kıbrıs’ın Kuzeyinde derhal bir erken seçime gidilmeli ve Ankara; işleyişine müdahale etmekten vazgeçip, Kıbrıslı Türklerin iradesine saygı gösterilecek bir seçimin sonuçları doğrultusunda Kıbrıs stratejisini yeniden değerlendirmeli.

“Kıbrıs’ın Kıbrıslı Türklerin iradesine terk edilemeyecek kadar önemli, stratejik bir alan olduğu” zihniyeti çöktü. Artık Ankara bu gerçeği kabul edip, bu gerçekle yaşamayı öğrenmek zorunda…

Kimse kalkıp da “hem Ankara’nın memesine yapışmış bir toplum olup, hem de Ankara’nın dayatmalarına diklenmek olmaz” diyerek Kıbrıslı Türklerden daha fazla biat beklemeye kalkışmasın. Kıbrıs’ın Kuzeyinde 40 yıllık sömürü düzeninin mimarı kimse, Kıbrıslı Türklerin geleceğini yeniden kurmasına yardımcı olma borcu da onundur.

Türkiye, Kıbrıs’ın Kuzeyinde tahrip ettiği her ne varsa onarmak, Kıbrıslı Türklere kaybettirilen 40 yılın tazminatını ödemek, sonra da efendice Kıbrıslı Türklerin sırtından inmek zorundadır artık. Başka yolu yok!

Lefkoşa sokaklarına kayıtsız, boş gözlerle bakıp “tuzunuz kuru işte, yediğiniz önünüzde, yemediğiniz arkanızda, devletse devlet kurduk size, paraysa para verdik, askerse asker verdik, daha ne?” zevzekliğini sürdürmekte kararlı olan Türkiyelileredir sözüm:

Kurtarmak bahanesiyle girip talan ettiğimiz, tüm değerlerini tahrip ettiğimiz Kıbrıslı Türkler alacaklıdır bizden.

40 yıl boyunca bir zindana tıkıp, dünyayla tüm ekonomik, sosyal, kültürel bağlarını koparmamızdan doğan bir borçtur bu.

Tarımının, zaten cılız sanayii ve ticaretinin, turizminin köküne kibrit suyu ekmekle yetinmeyip, “neye ihtiyacın varsa ben vereceğim, sen üretme” diyerek memurlaştırılan bir toplum yaratmaktan doğan bir borçtur bu…

İşbirlikçilerinin eline sopa verip, “kendi sürünü yönet, sıkışırsan ben binerim tepelerine” diyerek pespaye bir düzene mahkûm edilmiş bir topluma karşı ödenmesi gereken bir borçtur bu…

O yüzden ne kimse korksun, ne de kimse korkutmaya kalkışsın Kıbrıslı Türkleri “Türkiye olmazsa bu topraklarda her şey biter” diye… Kusura bakmayın ama yağma yok!

40 yıl boyunca bir pislik çukuruna tıkılan insanlar “hade be yeter!” dediğinde kimsenin ne kızmaya, ne korkutmaya, ne tehdit etmeye ve ne de “sessizce sıvışmaya” hakkı var.

Oturup konuşmak zorundayız. Kayıp yılların envanterini çıkarmak zorundayız karşılıklı olarak. Sadece ekonomik değil, sosyal, kültürel alanda kaybettirdiğimiz her yılın bedelini ödemek zorundayız Kıbrıslı Türklere. Ancak ondan sonra görürüz analığı danalığı…

“İyi de söze Lefkoşa, bütün taşları yerinden oynatır diye girmiştin? Hani dahası?” diyen çıkarsa, şöyle bir Uludere’ye doğru baksın derim…

Ankara’nın borcu çok… Öde öde bitmez gayrı…

Okuyucuya Not: Yeni bir yıl yeşeren yeni umutlar demektir. Umudunuz büyüyen bir çınarın yemyeşil, dipdiri yaprakları kadar çok olsun. Birlikte olsak da olmasak da, yeni yılda büyüttüğünüz umutlar, benim de umudum olsun…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri