Geçtiğimiz tiyatro sezonu Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’ndaki dostların kapanışı O.B.E.B.’le yapacaklarını duyduğumda aşırı heyecanlanmıştım. Türkçe oyun yazan yazarlar arasında severek okuduğum ve bir sonraki oyunu ne zaman çıkacak diye takip ettiğim iki yazardan biridir Yiğit Sertdemir, oyunun yazarı.
Ne kadar sahnelendi hatırlamıyorum da, kısa bir süreydi ve bir türlü ayarlayıp gidememiştik. Pek çok etkinlik için de öyle oldu/oluyor zaten; tam organize oluyoruz, gideceğiz, bir aksilik çıkıyor, erteliyoruz ya da hepten kaçırıyoruz... ve bundan dolayı kötü hissediyorum kendimi.
LTB’nin yeni tiyatro sezonunu O.B.E.B. ile açacağını duyar duymaz bu defa ağırlığımız koyduk, planımızı yaptık, çocukları Lisi’deki nene-dedelerine bırakıp, tekrar Lefkoşa’da aldık soluğu...
Bazen okuduğunuz bir oyunu (aynısı roman için de geçerli) o kadar seversiniz, sahnelenme (ya da filmleşme) potansiyeli sizi o kadar ele geçirir ki, sizin gibi okumuş, sevmiş, potansiyelini hissetmiş başkalarının varlığını sevinçle karşılarsınız. İlk adım budur en azından. Sonra gün gelir ve ortaya çıkanı izlemek olur ikinci adım ve içinizi bir kaygı kaplar. Ya beklediğiniz gibi olmamışsa...
Daha önce aynı yazarın ‘444’ adlı oyununu (ki o da favorilerimdendir) Lefkoşa Sanat Tiyatrosu ekibi sahnelemişti ve açıkçası metni iyi bilen ve seven birisi olarak oyunu izlemek bende hayalkırıklığına sebep olmuştu. Çıkartılan bölümler, yapılan eklemeler, genel çerçevede oyunun yorumlaması rahatsız etmişti beni. Her sezon en az iki oyun çıkarmaya çalışan, sevdiğim, saygı duyduğum ve kendi yağında kavrulmaya çalışan bu genç ekibin işlerine gösterdikleri özeni az-çok bildiğimden, ‘444’ oyununun hazırlıklarının aceleye geldiğini tahmin ediyorum.
(Bu arada ‘444’ ve ‘O.B.E.B.’ oyunları arasındaki ‘filifu’ bağlantısı içimi gıdıkladı.)
Neyse, dönelim O.B.E.B.’e! Oyunu Aliye Ummanel yönetmiş. Reji asistanlığını ve sahne amirliğini Melihat M. Beşe yürütmüş.
Sahnede ‘Doktor’ rolünde Barış Refikoğlu’nu, ‘Yardımcı’ rolünde Aytunç Şabanlı’yı, ‘C.T.’ rolünde Melek Gözükeleş’i, ‘A.D.’ rolünde Hatice Tezcan’ı, ‘M.E.’ rolünde Özgür Oktay’ı ve ‘P.A’ rolünde ise Döndü Özata’yı görüyoruz.
Dekor-kostüm tasarımı Özlem Yetkili’ye, dekor realizatörlüğü Rıza Şen’e; ışık tasarımı Fırat Eseri’ye, ışık uygulama Salih Kanatlı’ya; efekt uygulama Mehmet Eseri; özgün müzik Ersen Sururi’ye, müzik kayıt ve gitar Kadir Evre’ye, vokal efekt Zeliş Şenol’a; projeksiyon Cem Aykut’a; afiş ve broşür tasarım ve fotoğraf Umut Ersoy’a ait.
Dürüstçe, doğrudan söylemeliyim ki O.B.E.B, son yıllarda Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun sahnelediği en iyi oyun. Yönetmenin yorumu ne eksik ne fazlaydı, tamdı. Dekoruyla, müziğiyle, her şeyiyle harikaydı. En önemlisi de oyunculuklarıyla... Melek Gözükeleş, Hatice Tezcan, Özgür Oktay, Döndü Özata... ‘Yöneten kadın’, ‘Düşünen kadın’, ‘Direnen kadın’ ve ‘İmrenilen kadın’ modellerimiz... Kızlar gerçekten de döktürdüler, üst düzey bir performans sergilediler. Birbirleriyle uyumları ve ritimleri müstesnaydı!
Yazılı metnin sunup sunabileceği her detay ortaya çıkartılmış, etraflıca işlenmiş. Oyun dekoru fazlalıklarından arındırılmış. Kullanılan insan boyundaki karton kalıplar oyun yorumuyla cuk oturmuş.
Kitapta, “Oyun 1970li yıllarda, İstanbul’da, devlete ait bilmediğimiz binalardan birinde geçmektedir. Ya da öyle olması tercih edilir. Ancak günümüzde yahut gelecekte, bu oyunda anlatılan olayın, yani yazar tarafından paranoyakça kurulan bu ‘komplo teorisi’nin gerçekleşmeyeceğini de kimse garanti edemez...” yazarak anlatıyor Yazar oyun için hayal ettiği yer, zaman ve mekanı.
Sevgili Aliye Ummanel’in yorumunda ise tercih edilen dramatik araçların tümü (dekor, kostüm, makyaj, ses, ışık, vs.) belirli bir zamanın, belirli bir yerin, belirli bir dönemin altını keskin hatlarla çizmeden; ‘devlet’ elinin, mücadelesinin hissedildiği, bizimkilerin sizinkileri ‘bombaladığı’ (tersi de geçerlidir) herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir dönemde geçebilecek evrensellik ve esneklikte kullanılmıştır.
Donma (freezing), iç-ses (thought-tracking), zamanda geriye-ileriye kesme (cross-cutting) gibi oyun metninde de yer bulan yaratıcı, yenilikçi dramatik teknikler, sahnede çok etkili bir şekilde kullanılmış, dipdiri bir soluk katılmış oyuna...
Türkiye seyircisine yönelik yazılmış son bölüm, ki kör göze parmak bir bölüm gibi durmuştu okurken, yönetmenin yorumuna göre çıkartılmış. Bu kırpma çok da yerinde olmuş.
Oyunla bütünlüklü olarak daktilo ile yazılmış havası veren broşürdeki Yönetmen’e ait selamlama yazısı ile bitirelim:
Oyun üstüne bir oyun bu. “Geldiğimiz oyun” üstüne bir oyun. Günümüzde iktidar denen mekanizma farklı kılıklarda ve çoğunlukla görünmez olarak işliyor. Bizler, zamanla içselleştirdiğimiz denetim araçlarıyla onu içinde taşıyan birer figüre dönüşüyoruz. Kendi dönüşümüze engel olamadan. Artık orada olmasa da bize çizdiği yoldan çıkmıyoruz. Birazdan izleyeceğiniz oyunla trajik olan bu durumumuza güleceğiz. Belki o da bize gülüyordur aynı anda. Belki de bu oyunu da o kur... ŞŞŞ! İyi seyirler... Not: Oyuna gelmeyin.
Hep hatırlayacağım bu oyunu. Hatta, bir fırsat daha yaratıp yine gidip seyretmek istiyorum. Çünkü böyle bir çalışmayı seyretme şansı her zaman ele geçmez.