16 yıl önce evinin önünde öldürülen gazeteci-yazar Kutlu Adalı, 6 Temmuz 2012 Cuma günü saat 10.00’da gazetemiz YENİDÜZEN ve Kutlu Adalı Vakfı tarafından düzenlenecek bir törenle mezarı başında anılacak.
6 Temmuz 1996’da geceleyin evinin önünde kurşunlanarak öldürülen YENİDÜZEN yazarı Kutlu Adalı’yı öldüren katillerle ilgili hiçbir zaman etkili bir soruşturma yapılmamış, Meclis’te Kutlu Adalı cinayetini ve bu cinayetin Türkiye’deki Susurluk skandalıyla bağlantılarını araştırmak üzere kurulan araştırma komiteleri de, polisin sivil makamlara bağlı olmayışı ve bu nedenle etkili işbirliği yapmayışı nedeniyle herhangi bir sonuca ulaşamamıştı. Kutlu Adalı’nın eşi İlkay Adalı, Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili olarak Türkiye’ye karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açmış ve bu davayı kazanmıştı. Ancak bu dava dahi, bu “faili meçhul” cinayetin aydınlatılması için yeterli olmadı.
Kutlu Adalı öldürülmeden önce, Sivil Savunma Teşkilatı’ndan bazı görevlilerin karıştığı St. Barnabas baskını hakkında yazılar yazmış ve çeşitli ölüm tehditleri almıştı. Kutlu Adalı öldürüldüğü zaman, Susurluk çetesinin elemanlarından ülkücü Abdullah Çatlı’nın adada bulunduğu da belirlenmiş olduğu halde, polis bu konularda kamuoyunu tatmin edecek etkili bir soruşturma yapmakta yetersiz kalmıştı.
Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili YENİDÜZEN’de yazılar yazan emekli polis yetkililerinden Tema Irkad da, bu yazılarıyla ilgili olarak askeri mahkemede yargılanmıştı.
Kutlu Adalı Vakfı, faili meçhul siyasi bir cinayetle öldürülen gazetemiz yazarı Kutlu Adalı anısına Kutlu Adalı ve İlkay Adalı’nın şiirlerinden oluşan bir CD çıkardı. Bu CD’de Kutlu Adalı’nın ölmeden önce kaleme aldığı “Selam” ve “Girne Kıyısında” başlıklı şiirleri de bulunuyor... CD’nin sponsorluğunu Yakın Doğu Üniversitesi üstlendi.
Adalı, “Selam” başlıklı şiirinde “Gideyim buralardan diyorum, selamsız kalmaktan korkuyorum...” diyordu...
SELAM
Sabahları uyanmakla başlar yolculuğum
Dudaklarımda bir şarkının ezgisi olur
Eski bir şarkıysa söylediğim
Gençliğime selamım olur.
Güncel bir şarkıda gençliğimi bulurum
Anılar yüklü bulutlar dolar başıma
Geçen bulutlara selam dururum.
Güneş selamımı bekler her sabah
Kuşlara selam veririm
Alır götürürler her sabah yorgun anılarıma beni
Dallar, yapraklar, çiçekler
Çiğlenmiş çimler, bildik böcekler
Nergisler, menekşeler, yaseminler
Yolumu bekleyen sardunyalar
Dört mevsim su verdiğm erik ağacı
Portakal, mandalin, limon ve incir
Dut, nar, badem ve yenidünya
Ve hurma ve zeytin ve defne
Ve zakkum ve zangalak
Özenle suladığım tüm bitkiler
Selamı kapımdan eksik etmezler.
Kediler köpekler selam durur
En mutlu anlarımı yaşarım
Sevgiler, dostluklar sabahı kutlar
Komşular uyanır, komşu komşuyu selamlar
Günlük yolculuk onlarsız olmaz.
İnsanlardan önce onlar yolcu eder beni
Selamımı en içten onlar alır
Batan gün onları kararttığında
Yolculuğum bitmiş olur.
Geçen bulutlar gün boyu sevgi yağdırır
Sevgi yüreğimde yediveren gül olur
Bir selamla kimi gün ateş sarar bacayı
Aşklar bitmiş aşklar başlamış olur
Arkama düşmüş yorgun anılar
Artık selamıma yetişmez olur.
Batan gün kana benzeyince
Yaralı kuşa dönünce
Selamların uyku saai gelir hüzünlenirim
Umutlar umutsuzluklarla yarışır gibi savaşır
Nedemi, dedemi anımsarım
Babam annem yarım kalmış aşklarım
Yollarda hala oynayan çocukluğum
Savaş yılları acılar felaketler
Bitmek bilmeyen barış özlemi
Yüreğim dayansın istiyorum
Dayanamıyorum.
Gideyim buralardan diyorum
Selamsız kalmaktan korkuyorum.
Kutlu Adalı
GİRNE KIYISINDA
Zeytin topluyordu küçük köylü kız
Örülmüş saçlarına takıldı gözüm
Lapta'nın limon bahçeleri gibi yeşil mi desem
Vasilya'nın dağları gibi çamlık mı desem
Lambusa Kralı gibi soylu mu desem
Zefiros gibi esen bahar yeli mi desem
Deniz uzanıyordu önümde gözleri gibi yeşil
Bu gözler götüyordu beni uzaklara
Derindeki kentte yaşayan erişilmeyen kıza
Zeytinler iri yağlı zeytinler
Küçük köylü kızın elinde ürünleşiyor
Sonra sepette
Sonra köfünde
Sonra eşek sırtında değirmen yolunda
Sonra değirmen taşları arasında eziliyor
Çağlar boyu Kıbrıs'ım gibi
Görüyorum zeytinyağı oldukça gülümsüyor
Özyurduna özünü verdikçe onur duyuyor
Ben ise Akdeniz'i aşıyorum
Dalga dalga köpük köpük
Okşuyorum saçlarını tel tel
Elim yanıyor özlemden
Sonra deniz meltemiyle beni okşuyor
Sonra gülüşünü görüyorum
Sonra özgürlüğün sesi geliyor
Sonra barışı yudumluyorum
Sonra özyurduma özümü verdikçe
Özgürleşen insan oluyorum
Akdeniz'de bir kıyı görüyorum
Uzatsam elimi tuttum ha tutacak
Bir düş mü görüyorum bilemiyorum
Ha kavuştum ha kavuşacak
Düşler Girne Kalesi gibi güçlü
St. Hilarion gibi kartal bakışlı
Rıhtımlar gibi kucak açmış sevgiliyi bekliyor
Yetmişiki atlıya selam durmuş bir fener
Çanları susmuş kiliseler
Yelkenleri inmiş rüzgarı kesilmiş kayıklar
Zefiros Başiyambos bomboş
Deniz koylara küsmüş
Bellapais rüzgar bekliyor
Buffavento'dan uçan kuşlara özeniyorum
Barışa susamış bir kent oluyorum
Kayalıklar arasında yeşillikler
Yeşillikler arasında köpükler
Köpükler arasında özlem duyulan o kent
Çekiyor kollarıyla kaçamıyorum
Zeytin veren toprak oluyorum
Özyurdumun insanına ürün oluyorum
Evimi görüyorum üzerimegeliyor
Taşlı topraklı daracık yollar
Yediveren limonlar narlar turunçlar
Asmalar talvarlar önü yaseminli kerpiç evler
minareler kaleler ve kiliseler
Daracık yollar köhnemiş evler
Rıhtım boyu tavernalar hep taştan
Eski bir liman
Birşeyler özlüyorum besbelli bu limanda
Düş değil hayır gerçek
Seni seyrediyorum denizi seyrederek
Görüyorum az ötede dut ağaçlı evimiz
Meltem yüzümü okşuyor bir türkü havasıyla
Senin sesin uzaklardan gelen belli
Ha tuttum ha tutacağım ellerini
Tanıyorum bu ülkemin eli
Tanıyorum bu yurdumun sesi
Tanıyorum bu dağımızın yeli
Tanıyorum Akdeniz meltemiyle yoğrulmuş
Saçları örgülü köylü kız olmuş
Toprağımın yediveren dağ gülü gibi
Mis kokulu Girne olmuş
Girneli zeytin toplayan küçük köylü kız
Hiçbirşey görmüyor zeytinden başka
Oysa ben onda seni görüyorum
Sen derindeki kentsin
Sen çocukluğumsun aşkımsın
Sen özgürlüğümsün
Sen bağımsız yurdumsun
Akdeniz sana rüzgar vermiş Aphrodite'li
Sen Akdeniz'e kucak açmışsın sevgilili
Bitmeyen bir sevgiyle şarap içmişsin
Sonsuz bir savaş gibi coşmuşsun
Köle olmuşsun özgür olmuşsun
İki kale arasında yetim kalmışsın
Anayurdum kalmışsın
Görüyorum deniz kıyı ile konuşuyor
Bu konuşma boğuşma mı bilemiyorum
Mars mı Aphrodite mi sezemiyorum
Maviler yeşiller arasında köpüklenen ey deniz
Senin her dalgandan çıkan köpükte
Bir haykırış bir çığlık duyuyorsan
Yurdumun özgürlük türküsüdür bilesin.
Kutlu Adalı