Genç ressamlar Galatya gölündeydi...

Hristina, sırtını Galatya gölüne dönüyor ve çokkültürlü grubumuza bu köyde babası ve kardeşinin nasıl “kayıp” edildiğini anlatmaya başlıyor… Konuşmaya başlamadan once durup soluklanıyor, acının kıyısında dolaşıyor, gözleri doluyor çünkü

 

 

Hristina, sırtını Galatya gölüne dönüyor ve çokkültürlü grubumuza bu köyde babası ve kardeşinin nasıl “kayıp” edildiğini anlatmaya başlıyor… Konuşmaya başlamadan once durup soluklanıyor, acının kıyısında dolaşıyor, gözleri doluyor çünkü o günleri hatırlıyor…

Burada, Galatya gölünde birlikteyiz: Komikebirli “kayıp” yakını Hristina Pavlu Solomi, Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum ve başka kültürlerden grubumuzdaki sanatçılara Ağustos 1974’te Galatya’da (Mehmetçik) yaşananları anlatıyor… Aramızda Suriyeli ressam Adi Atassi var, yaşamının ilk 25 yılını Suriye’de, son 25 yılını Kıbrıs’ta geçirmiş… Alel acele çekip gitmek zorunda bırakılmış yurdundan tam 25 yıl önce, bir Kıbrıslırum kızla evlenmiş, Kıbrıs’a yerleşmiş, bir daha geri dönememiş… Onunla Suriye’nin “kayıplar”ına ilişkin geniş bir röportaj yaptık, önümüzdeki günlerde bu sayfalarda yayımlanacak... Aramızda Kıbrıslı Ermeni Nuritza Nacaryan da var, annesi Anadolu’dan 1921’de kovulduğunda Kıbrıs’a gelip yerleşmiş, Nuritza Lefkoşa’da doğmuş, şimdi tam 81 yaşında... Ancak bastonla yürüyebiliyor ama nereye gidersek bizimle gelebilecek enerjiyi buluyor kendinde, çok güzel Türkçe konuşuyor, hiç duymadığımız deyimleri laf arasında kullandığında ağzımız açık bakakalıyoruz... Aramızda İtalyan sanatçı Gaia da var, o da yıllardır Kıbrıs’ta yaşıyor ve Nilgün Güney Atölyesi’ndeki resim gruplarına katılıyor... Gaia, ilk kez bir toplu mezar yerini görüyor, burada Galatya’daki gölden 11 “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunmuştu kazılarda... Bu göle başka “kayıplar”ın da gömülmüş olduğu yönünde bilgiler vardı, hem okurlarımız, hem bazı şahitler bunu söylüyordu, Kayıplar Komitesi’nin elinde de benzer bilgiler vardı fakat bu gölde geçen yıl yapılan kazılarda başka herhangi bir ize rastlanmadı... Göl, çok geniş bir alanı kapsıyor, bu yüzden gelişigüzel kazı yapmak mümkün değil – bunun için şahitlerin çıkıp da olası gömü yerlerini göstermeleri gerekiyor...

Geçtiğimiz Haziran ayından bu yana İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Katliam ve Savaş Kurbanları Örgütü “Birlikte Başarabiliriz”, ressam Nilgün Güney Atölyesi’yle birlikte bir atölye çalışması yürütüyor: Adamızın iki tarafından genç ressamları “kayıp” yakınlarıyla buluşturuyor, genç ressamlar onların evlerini ziyaret ediyorlar, öykülerini dinliyorlar, Kayıplar Komitesi’nin geçmişte kazı yapmış olduğu ya da Muratağa-Atlılar-Sandallar gibi bilinen toplu mezar yerlerini ziyaret ediyorlar... Bugüne kadar Paralimni bölgesinde, Prodaras’ta “kayıp” edilen ve aralarında bankacı Ertuğrul Veli’nin de bulunduğu bazı Kıbrıslıtürkler’in gömülü olarak bulundukları toplu mezarı, Muratağa-Atlılar-Sandallar’daki toplu mezarları, Palekitre’de (Balıkesir) bazı Kıbrıslıtürkler’in katlettiği Suppuris ve Liasis ailelerinin kadın ve çocuklarının bulunduğu toplu mezarı ziyaret ettiler. Leymosun yolunda Ayios Yeorgios Alamanos’a gittik, Strovulos’a gittik, Prodaras’ta Ertuğrul Veli’nin oğlu Veli Beidoğlu babasının 1964’te Barclays Bankası’ndan nasıl alınıp “kayıp” edildiğini, Prodaras’taki bu toplu mezara başka Kıbrıslıtürkler’le birlikte nasıl gömüldüğünü, yıllarca ondan nasıl haber alamadıklarını, toplu mezar açılırken buraya geldiğini, babasının üstünden evlilik yüzüğü, cebinden araba anahtarları, boynundan kravatının çıktığını anlattı... Sonra da bunları alıp topluca çerçevelettiğini söyledi ressamlara ve bir gün Nilgün Güney Atölyesi’ne gelerek babasının kravatını, kol düğmelerini, anahtarlarını gösterdi genç ressamlara...

İşte şimdi de Galatya’dayız ve Hristina onlara babası ve erkek kardeşinin en son görüldüğü yerin Galatya olduğunu anlatıyor... Zaten Christina’nın annesini de ziyaret ettiler, Leymosun’da Ayios Athanasios Göçmen Bölgesi’ndeki evciğinde ve Hristina’nın annesi onlara oğlu ve kocası için hazırlamış olduğu bavulları gösterdi... Hristina’nın babası AKEL’ciydi, köyün varlıklı ailelerindendi, yanlarında pek çok Kıbrıslıtürk çalışıyordu, 1974’te savaş başladığında, “Benim Kıbrıslıtürkler’le hiçbir anlaşmazlığım yoktur, bu yüzden Komikebir’den (Büyükkonuk) ayrılmayacağım” dedi. Ama gelip onu da, oğlunu da, 13 yaşındaki kızı Hristina’yı da, eşi Panayota’yı da tutuklayıp Galatya’ya götürdüler.

Galatya’da “Paşa”, Hristina’nın annesinin biraz Türkçe bildiğini öğrenince meraklandı ve onların yanlarında pek çok Kıbrıslıtürk çalıştırdığını, Kıbrıslıtürkler’le iyi ilişkileri olduğunu öğrendi. O zaman “Paşa” yani köyün komutanı, Hristina ve annesinin Komikebir’e evlerine götürülmesini ve onlara zarar verilmemesini istedi, Panayota Hanım’a da, “Merak etme hanım da üç gün sonra oğlunu ve kocanı sana göndereceğim” dedi. Panayota Hanım köye döner dönmez, “Paşa”nın sözüne inanarak biri oğlu, biri kocası için iki bavul hazırladı: Üç gün sonra döndüklerinde bavullarını alıp gitsinler diye... Ama bugün oldu Panayota Hanım’ın oğlu da, kocası da geri dönmedi, onlar hala “kayıp”... Hristina “Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamı duyulunca, öfkeyle gelip Galatya’daki Kıbrıslırum esirleri dövmeye başlamışlar ve o zaman öldürmüşler onları” diye anlatıyor... “Ben başlangıçta bunu bilmiyordum ama araştırdım ve öğrendim... EOKA-B’cilerin yaptığı katliamın bedelini babam gibi, kardeşim gibi masum, hiçbir olaya karışmamış insanlar ödedi...” diyor.

 

Panayota Hanım, kocası ve oğlu için hazırlamış olduğu  bavulları hala olduğu gibi saklıyor ve genç ressamların ziyaretinde onlara bu bavulları göstermişti...

İki tarafın ressamları birlikte bu ziyaretleri yaptıktan sonra resimler çizmeye koyuldular, günlerce uykuları kaçtı, ilk kez bu kadar yakından “kayıplar” konusuyla karşı karşıya geliyorlardı... Onlara bol bol materyal sağladık: Ziyaretlerin ve “kayıp” yakınlarıyla yüzyüze görüşmelerin yanısıra, onlara gidip gördükleri toplu mezarlarda kalıntıları bulunmuş Kıbrıslıtürkler’in ve Kıbrıslırumlar’ın fotoğraflarını, öykülerini verdik... Bu atölye çalışması halen devam ediyor ve bu ziyaretlerimiz de sürecek...

Hristina için burada durup olup bitenleri anlatmak çok zor çünkü kötü anılarına dönüş yapıyor ancak biliyor ki gerçeğe ulaştıkça güçlenir insan... Eğer Hristina ve onun gibi insanlar konuşursa ve insanlar onları yürekleriyle dinlerse, o zaman gerçek insanları daha özgür kılacaktır, bunu biliyor Hristina ve çaba gösteriyor...Çünkü travmalarla, acılarla, ölümlerle yoğrulmuş bu topraklarda tek ilacımız gerçeğe ulaşmak olmalıdır... Bu toprakları kurtaracak olan tek şey de budur... İşte bu yüzden Hristina ve İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Katliam ile Savaş Kurbanları Örgütü’nün üyeleri sessiz ve son derece mütevazi biçimde bu çalışmaları yapıyorlar, gösterişe tapınan bu coğrafyada birer aziz ya da azize gibi, kutsal birer varlık gibi dolaşıyorlar, gerçeği duyurmaya çalışıyorlar, insanların Kıbrıs’ta her iki tarafın da katliamlara imza attığını bilmesini sağlıyorlar, Kıbrıs’ta yaşanmış tüm acı gerçekleri teker teker sayıp döküyorlar... İki taraftan ressamları da biraraya getirerek, onların da bu gerçekleri tüm ayrıntılarıyla öğrenmelerini sağlıyorlar...

Bu örgütün üyelerini havalı kokteyl partilerinde göremezsiniz, pahalı takılar içinde ya da lüks arabalarda da göremezsiniz onları... Birleşmiş Milletler ya da öteki “önemli” uluslararası örgütler, düzenledikleri resepsiyonlara davet etmez onları... Onları radyolarda ya da televizyonlarda pek ender görür ya da duyarsınız... Onlar sizin gibi, bizim gibi, son derece sade insanlar, son derece sessiz biçimde, inatla, ısrarla, her iki tarafta da “gerçeklerin” bilinmesi için çalışıyorlar ve bunu bir “şov”a dönüştürmüyorlar, bundan bir “rant” elde etmeye çalışmıyorlar... Onların konuştuğu dil, sizin gibi, bizim gibi, gerçek sorunların, gerçek konuların, gerçek travmaların, gerçek acıların dilidir çünkü o acılardan geliyorlar... Onları köy köy dolaşıp şu şahitle ya da bu kişiyle konuşurken, onları konuşmaya, anlatmaya teşvik ederken görebilirsiniz... Ya da şu veya bu olası gömü yeri hakkında bilgi toplamaya çalışırlar – tüm bunları çocuklarımız, torunlarımız yalanlar üstüne kurulmuş hayatlar sürdürmesin, gerçeği bilerek büyüsünler ve daha insancıl bir adada yaşasınlar diye yapıyorlar... “Birlikte başarabiliriz” diyorlar ve buna yürekten inandıkları için mücadelelerini sürdürüyorlar... Ressamlara yönelik “kayıplar” konulu atölye çalışması da son beş aydır kesintisiz sürdürülüyor ve gelecek yılın Mart ayına kadar da devam edecek... Genç ressamların “kayıplar”la ilgili çizdikleri resimler çoğalırken, Mart ayında açılacak sergi için de hazırlıklar sürdürülecek... Adamızın ressamları ilk kez birlikte “kayıplar” konusunda birlikte kafa yormuş, birlikte üretmiş olacaklar ve ürettiklerini de birlikte sergileyecekler... Sergi hem Kıbrıs’ta, hem Avrupa’da “kayıp” insanların geride bıraktıklarının yaşadıklarını, ressamların diliyle bize ve dünyaya anlatacak...

 

 

 

 

Arşiv Haberleri