ET VE TIRNAK!

En azından benim yarım asra dayanan ömrümde gördüğüm, duyduğum uğursuz ifadeler vardır. Ne zaman biri kullansa tüylerim ürperir, içim bulanır. Kaçmak isterim yanından, kullanan her kimse. “Et ve tırnak gibiyiz” o uğursuz ifadelerden biridir.

 

En azından benim yarım asra dayanan ömrümde gördüğüm, duyduğum uğursuz ifadeler vardır. Ne zaman biri kullansa tüylerim ürperir, içim bulanır. Kaçmak isterim yanından, kullanan her kimse.

“Et ve tırnak gibiyiz” o uğursuz ifadelerden biridir.

Bayılır bizimkiler iki lafın birinde “etle tırnak gibiyiz” demeye. Onlar da bilirler sorunlu bir ifade olduğunu ki, hep bir sorun yaşadığımızda dillendirirler.

Devlet-i Ali’nin “lütuf sınırları” dışına taşan mı oldu? Çıkar hemen biri patlatıverir: “etle tırnak gibiyiz!”

Mesela Kürt kafasını kaldırsa… Çok değil ha, sadece anasının dilini özgürce konuşabilmek; hastaneye, mahkemeye gidip meramını öz dilinde anlatabilmek gibi basit, temel bir insan hakkını kullanabilmeyi talep etse, çıkar bizimkiler ortaya: “etle tırnak gibiyiz!”

Tamam kardeşim, et ve tırnak gibiyiz anladık da…

Nasıl bir et-tırnak ilişkisiyse bu?  Kürd, Türk’le omuz omuza kurduğu bu devlette atasının anasının diliyle anlatamaz derdini meramını. Nasıl bir et-tırnak ilişkisiyse bu? Kürd, “Kürd’üm” diyebilmenin bedelini bile kanıyla canıyla ödemek zorunda kalır. Nasıl bir et-tırnak ilişkisiyse bu?  “Düz ovada siyaset yap” dediğin yapmaya kalksa toplar içeri tıkarsın, kalkıp dağda arasa hakkını çeker vurursun. Nasıl bir et-tırnak ilişkisiyse bu? İçeri tıktığın 10 bin genç insan ölümüne aç kalır, sırf mahkemede ana dilinde savunma yapabilmek için!

İfade uğursuz ya, adeta takip ediyor beni… Kıbrıs’a adımımı attım, gazetelere bir göz atayım dedim, yine o uğursuz cümle: 15 Kasım KKTC’nin kuruluş yıldönümü malum, patlatıvermiş bizim Beşir Bey: “et ve tırnak gibiyiz!” Tabii “yavru vatan” mevzubahis olunca hızını alamamış Beşir Bey, cümleyi evirip çevirip daha bir beter hale sokmuş: “Türkiye’nin eli KKTC’nin üzerinden hiç çekilmeyecek. Et ve tırnak gibiyiz!”

İşbirlikçiler pişkin pişkin gülücükler saçadursun, temennalar edip el etek öpedursunlar da düşünsenize; Bayan Clinton’un Türkiye’ye gelip basına beyanat verip, “etle tırnak gibiyiz, Amerika’nın eli hep Türkiye’nin üzerinde olacak” dediğini? Utanmadan “egemenliğinden ve bağımsızlığından” söz ettiğiniz bir memleketin üzerinde elinizin işi ne be efendiler? Hayır, eğer elin hep üzerinde, etinde, cebinde olacaksa Kıbrıslı Türk’ün, geveleme ağzında o zaman egemenliği, bağımsızlığı, devleti. Yok samimiysen egemenlik konusunda, iki egemen devletin adabınca kur cümlelerini. Bak bakalım ne diyor adam? İstiyor mu bakalım elini üzerinde? İstiyor mu bakalım tırnağını etinde?

Diyorum, gelmeyeyim ben bu Kıbrıs’a! Başım eğik Kıbrıslı dostlarıma karşı. Başbakanı gelir fırça atar. Bakanı gelir sıkılmadan “elim üzerinde ha!” ayarı verir. Elçisi ahkâm keser!

Gerekçe hep aynı: “Eee, etle tırnak gibiyiz gardaşcığım!”

Devlet-i Ali’nin et-tırnak ilişkisi budur. Geçirmiş tırnağını etinize, bırakmaz nefes alasınız! Azıcık gevşetseniz dikilir karşınıza, “hoop! Ayıp oluyor ama, et ve tırnak gibiyiz biz!”

“Tamam be yeter! Çek tırnağını etimden! Çek elini üzerimden” demez mi bu halk bir gün?

Der elbet! Der elbet! Buysa istediğiniz…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri