Türkiye’nin önemli ekonomi yazarlarından Cemil Ertem adadaydı.
Ticaret Odası’nın EDGE projesi kapsamında hazırladığı “Ekonomi Gazeteciliği” başlıklı konferansa katılmak üzere adaya gelen Ertem’in Kuzey Kıbrıs ekonomisine dair gözlemleri dikkat çekici.
KANAL SİM’de Günün Getirdikleri’nde bunları kısaca konuşma şansı bulduk.
Öncelikle en kestirmeden şunu söylüyor, Ertem;
“Şu anda gerek Avrupa’nın içinde bulunduğu kriz, gerek ise Güney Kıbrıs ekonomisinin durumu, Kıbrıs konusunun çözümü için belki de Annan Planı’ndan daha büyük bir fırsat.”
Ertem’e göre, nasıl Annan Planı kapsamlı bir çözüm için siyasi bir fırsat yaratmışsa, bugün ekonomik kriz ortamı da çözümü kendi doğallığı içinde yaratma fırsatı içeriyor.
Çünkü adadaki çözüm, orta ve uzun vadede petrol ve doğal gazın da kullanımıyla, özellikle Türkiye avantajını da devreye sokarak ada ekonomisini son derece olumlu etkileyecek.
Cemil Ertem bir iktisatçı olarak yaptığı öngörülerde, Suriye krizinin çözüleceğine, Kuzey Irak’taki Ceyhan Petrol boru hattının daha da önemli olacağına, Kürt sorununda önemli bir ilerleme sağlanacağına ve Ortadoğu’da önemli gelişmeler yaşanacağına işaret ediyor.
İşte bu süreçte örneğin, Türkiye Güney Kıbrıs’a limanlarını açacak, bunun karşılığında da Güney Kıbrıs’ın karşı çıktığı ama Türkiye’nin istediği karşılığı alacak.
Yani limanlara karşılık Kuzey Kıbrıs’ın da limanlarının uluslararası trafiğe açılması sağlanacak.
Ertem’in limanlar konusundaki gelişmeye dair öngördüğü zaman ise 2013’ün ortası.
Bu gerçekleşir mi gerçekleşmez mi birlikte göreceğiz. Ancak Türkiye’nin bir şekilde limanlarını eninde sonunda açacağı uzun zamandır çeşitli şekillerde telaffuz ediliyordu.
Ertem’in söylediği çarpıcı gerçeklik ise,
“Şu anda Kuzey Kıbrıs ekonomisi bu yeni gelişmelere hazırlıklı değil. Yani, yarın izolasyonlar kaldırılsa bile biz buna hazır değiliz ve hazırlanmak için de çalışma yapmıyoruz.”
Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs için hazırladığı su projesine hazırlığımız konusunda da karamsar, Ertem.
Bu proje için gerekli olan tarım politikaları ya da reformları yapılmadan Kuzey Kıbrıs’ın bundan kazanç sağlayamayacağını anlatıyor.
Ekonomik krizlerin temelini ise politikasızlığa bağlıyor.
Yani aslında tam da bizim içinde bulunduğumuz duruma…
“Eğer ortada bir para varsa, bunun maliye ve ekonomi politikaları da olması lazım. Bu yoksa kriz olur. Avrupa’da ortak bir para olmasına karşın, kurulamayan ortak para politikası krizin derinleşmesinin temel nedenidir” diyor, Cemil Ertem.
Kuzey Kıbrıs ile Türkiye arasında imzalanan ekonomik programlara ilişkin de çarpıcı görüşleri var, Ertem’in.
Tekelleşme yaratacak, elektrik ve telefon gibi kurumların özelleştirilmesinin son derece önemli bir hata olacağını ve bunun diktatörlük yaratacağını söylüyor.
“Özelleştirmeler çok dikkatli yapılmalı. Türkiye’de özelleştirme konusunda bir ezber yaratıldı ve bu ezber üzerinden büyük hatalar yapıldı, yağmalar oluşturuldu. Özelleştirme, bir özel tekel yaratmamalı. Özellikle ada ekonomileri mümkün olduğunca açık olmalı, tekelleşmeden uzak durmalı. Eğer ekonomiyi yanlış yapılandırırsak, demokrasi yıkılır diktatörlük olur” diyor.
Ertem demokrasiyi işleten ana mekanizmanın ekonomiden geçtiğini söylüyor. Rekabet koşullarının ortadan kaldırılması, serbest giriş olmayan piyasaların ise, demokrasiyi katlederek diktatörlük yarattığını anlatıyor.
Verdiği örnek ise ilginç;
Almaya…
“Almanya’nın dünyanın başına bela olan faşizminin temelinde ekonomide geç ve yanlış ekonomik yapılanmadır” diyor.
Ertem’in değerlendirmelerini dinlerken etrafımızda ve yakın coğrafyamızda yaşanan gelişmelerden ne kadar uzak bir gündemimiz olduğunu bir kez daha hatırlıyorum.
Ve ne karşımızdaki fırsatlara ve ne de tehditlere karşı hazırlıklı olduğumuzu…