“Çanakkale Savaşı, Alternatif Tarih ve Kıbrıslı Katırcılar”(2)

Sevgül Uludağ

Mete Hatay

İngiliz kayıtlarına göre Temmuz 1916 ile Ocak 1918 yılları arasında Kıbrıs’tan Selanik’e 9,200 katırcı gönderilir. 402 katırcı ise eğitim taburu olarak Mağusa’da konuşlandırılır. 1919’un Mart ayına gelindiğinde ise bu rakam 15,910’a çıkmıştı (http://www.cyprusveterans.com.cy/contributionww1.php). O dönemde Kıbrıs’ın erkek nüfusunun 140,000 civarında olduğu düşünülürse bu rakamın büyüklüğü ortaya çıkar. Bu rakama baktığımızda savaşabilecek yaştaki gençlerin çok önemli bir bölümünün asker yazıldığını görürüz.
Rumların bir kısmı milliyetçi nedenlerle orduya katılmak istiyorlardı. En büyük hayalleri İstanbul’u Osmanlıların elinden kurtarmak ve Ayasofya’da tekrar ayin yapmaktı. Bu yüksek katılımın diğer önemli bir nedeni ise ödenen yüksek maaştan kaynaklanmaktaydı. Yüksek maaş, özellikle Kıbrıslı Müslümanların orduya katılmalarının tek sebebini oluşturuyordu. O günlerde çok büyük ekonomik sıkıntılar içerisinde yaşama mücadelesi veren Kıbrıs köylüsü için yüksek bir meblağ olan 3 Drahoma, gündelik olarak katırcılara ödeniyordu.
Kıbrıs I. Dünya Savaşı Gazileri Derneğinin iddia ettiğine göre katırcı olarak savaşa katılanların %11’ni Kıbrıslı Türkler oluşturuyordu (a.g.e). Yani bu dönemde yaklaşık 1,500 Kıbrıslı Müslüman İngiltere ordusunda savaşa katılmıştı.
O dönemde savaşa katılan bazı Kıbrıslı Türkler anlatılarında, yüksek maaşın teşvikiyle ve sadece Almanlara karşı savaşacaklarını sandıkları için bu birliklere katıldıklarını iddia etmişlerdi. Buna benzer mazeret kokan açıklamalar Çanakkale’de esir düşen bazı Müslüman Senegalli askerler tarafından da dile getirilmişti. Fakat, bu tür savunmaların ve mazeretlerin ne kadarının doğru olduğunu şu an bilmek çok zordur. Fakat dönemin sosyo-ekonomik durumuna baktığımızda nüfusun büyük bir kesiminin gerçekten büyük zorluklar içerisinde kıvrandığını görürüz.
Çanakkale’de katırcı olarak bulunduğu iddia edilen Lefkoşa’nın bir döneminin meşhur simalarından Çoronik, orduya ekonomik sıkıntılarını gidermek için katıldığını, Çanakkale’ye gidene kadar da nereye gittiklerini bilmediklerini ve Osmanlı’ya karşı savaşmak için götürüldüklerini anladıktan sonra çok korktuklarını ve utandıklarını ve kendi aralarında Türkçe konuşmaktan vaz geçip, Arap rolü yapmaya başladıklarını iddia etmişti (Nurperi Özgener, “Sarayönü’nün Unutulmayan Renkli Siması; Çoronik,” ).
Kıbrıs I. Dünya Savaşı Gazileri Derneği, Kıbrıslı Ortodokslar ve Müslümanlardan oluşan Katırcı birliklerinin, 3 yıl boyunca, Makedonya, Serez, Rodop, Varna, Rostouki ve Çanakkale cephelerinde savaştıklarını ve bazılarının Bulgaristan’a ve İstanbul’a zafer kazanan İtilâf Devletleri ordusuyla girdiklerini iddia eder.
İstanbul’a giden İtilâf ordularının içerisinde bazı Kıbrıslı Türklerin de olduğu İngiliz belgelerinde görülmektedir. Geçen haftalarda, Poli dergisi genel yayın yönetmeni Öntaç Düzgün ve abisi Niyazi Düzgün’le yaptığım sohbette, Hem büyük dayılarının hem de dedelerinin İstanbul’un İngiliz işgaline katılan birliklerinde yer aldığını öğrendim. Düzgünler bu sohbette ayrıca bana, Kalamış’a konuşlandırılan Kıbrıs katırcılarının İstanbul’da olduklarını ancak bir süre sonra anladıklarını ve birliğin yanındaki mahallede yaşayan bir Balkan muhacirine aşık olan büyük dayılarının ordudan ayrılıp İstanbul’a yerleştiğini anlattı. Bir süre sonra dedelerinin Kıbrıs’a döndüğünü ve arkadaşının kız kardeşiyle evlendiğini ve çocukken dedesinin, bu kısa İstanbul macerasını her fırsatta onlara anlattığını gülerek bana aktardılar. Ayrıca Niyazi Düzgün sohbetimizin sonunda 1971 yılında İstanbul’da yaşayan büyük dayılarını nasıl bulduğunu ve dedesinin anlattığı  hikayenin aynısını büyük dayılarından da dinlediğini anlattı.
Öte yandan Çanakkale’de savaşmak için Kıbrıs’tan sadece insanlar devşirilmemişti. Kıbrıs’tan aynı dönemde sözü geçen katırcı birliği yanında Hintli katırcı birliği için gerekli olan yüzlerce Kıbrıs eşeği ve katırı gönderilmişti. O dönemin İngiliz belgelerinde Kıbrıs’ta eşek ve katır toplamak veya satın almak için İngiliz askeri yetkililerin yoğun bir seferberlik içerisine girdiğini görüyoruz. Hatta halk arasında o dönemdeki katır ve eşeklerin büyük bir kesiminin toplum liderimiz Dr Küçük’ün babası tarafından sağlandığı ve bu işten doktorun babasının büyük bir kazanç elde ettiği iddia edilir. Bununla ilgili elimizde yayınlanmış bir belge yoktur ama bu iddianın doktorun siyasi rakibi Necati Özkan tarafında 1940’larda ve 50’lerde sıkça, siyasi bir polemik malzemesi olarak kullanıldığını dönemin basınından görmekteyiz.
Evet görülebileceği gibi tarihçilerimize bayağı bir iş düşüyor. Yani bugüne kadar anlatılan bazı ulusal anlatılar haricinde yazılacak o kadar alternatif hikayeler ve anlatılar var ki? Bütün bunlar bize bazı bildik konuların ters yüz edilmesini ve geçmişe daha sağlıklı bir açıdan veya açılardan bakmamızı sağlayacaktır.
(Gazete360.com – Mete HATAY – 28.3.2014)