Bu toplumun kanı işte böyle emilmiş!

Serhat İncirli

Bankada mevduatınız var mı?
Varsa, yüzde 2’sinin Kalkınma Bankası’nın kredilerine ayrıldığını biliyor musunuz?
Kalkınma Bankası, bu mevduatlarınızı 1993’ten bu yana bin 86 kişiye kredi olarak verdi…
Bu bin 86 kişinin 300’den fazlası, dağıtılan 1 milyar 413 milyon 889 bin 807 TL ve 35 kuruşun bugüne kadar yüzde 53’ünü geri ödemedi…

-*-*-

Yani 665 milyon 588 bin 256 Türk Lirası ile 36 kuruş “kayıptır”…
“Çalınmıştır” diyebilirsiniz!

-*-*-

Bu parayı hep propagandası yapılan Türkiye ödemedi.
IMF’den de sağlanmadı bu para…
Sizin mevduatlarınızdan kesildi.
Yani sizin paranızdır…

-*-*-

Evet, dün bir grup gazeteci, Kalkınma Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Tosunoğlu ve Genel Müdürü İnanç Babalikki ile Eziç Lefkoşa’da öğle yemeği yedik…

-*-*-

Borcunu ödemeyen 300 civarındaki kişi kimdir?
“Açıklanamaz” tabii ki…

-*-*-

Peki, “sorumlu” kimdir?
Neden banka ipotek aldığı mülkleri satıp paraya çevirmedi?
Bunlara benzer sorular sorduk…

-*-*-

Sorumlu ne tek bir partidir, ne de hepsi!
Sorumlu aslında bizleriz!
Sorumlu toplumdur!

-*-*-

Kendi paramız seçim yatırımı olarak dağıtılıyor.
Yine seçim yatırımı olarak ahbaplardan geri istenmiyor…
Ve kimse sesini çıkarmıyor…
Yasal mevzuat da çalışmıyor…

-*-*-

Ne mi yapmak lazım?
Ne bileyim ama Fransa’daki gibi, İngiltere’deki gibi, toplumun parasını bu kadar hoyratça harcayabilen gelmiş geçmiş siyasilerden hesap sorabilmeliyiz…
Sokağa dökülmeliyiz…

-*-*-

Kalkınma Bankası düzelir mi?
Hayır!
Çok zor!

-*-*-

Neden düzelmez?
Çünkü Kalkınma Bankası’nı, toplumun parasıyla siyasi amaçlar için kullananları yeniden seçeceğiz de ondan!

-*-*-

Bu arada eklemek istiyorum; Kalkınma Bankası’nda şu anda dört “eski genel müdür”, “müşavir” pozisyonundadır…
Bu ne mi demektir?
Vallahi ben bu tür yazılar yazmaktan usandım!
Yaşasın KKTC!
Yaşasın egemen eşitliğimiz!
Yaşasın Ersin Tatar!
Yaşasın Ersan Saner!
Rumlar da bizi kesecek!

-*-*-

Kalkınma bankası 1993’te kuruldu…
Yatırımcılara kredi sağlamayı hedefliyordu…
Çok üzgünüm ama yatırımcıların yüzde 53’ü ya batak ya da hırsız çıktı!

-*-*-

Banka otomasyona geçemedi.
Hasan Tosunoğlu’nun verdiği bilgilere göre, ciddi yasal değişikliklere ihtiyaç var…
Hala elle doldurulan formlar söz konusu…

-*-*-

Bir de örnek verdi Tosunoğlu, tam “aha KKTC” dedirten cinsten…
Yalya’da bir kişi, kamıştan hasır, sepet falan örmek için yer yapacak…
Kalkınma Bankası’na başvuruyor…
Prosedür gereği, sağladığı hammadde ile ilgili olarak fatura ibraz gerekiyor…
Adamın ham maddesi “kamış”…
Gidip dere – bahçe kenarından kesecek…
Fatura getirmezse de kredi alamayacak!
Sizce ne yapmıştır?

-*-*-

Canlarım benim, toplum sağlığı adına tecavüz anlamına gelen aşısızlara “aşı oldu” belgesi veren canım KKTC’m, Yalyalı hasırcı – sepetçiyi de mutlaka düşünecektir!

-*-*-

Kalkınma Bankası, KKTC’nin tam kendisidir…
Sahteliğin, vurgunun, toplumun birikimlerinin son derece sorumsuz ve hoyratça harcandığı, denetimsizlik, saygısızlık, ganimetçilik merkezi…

-*-*-

Ve mevcut siyasi yapı içerisinde düzelmesi de hayaldir…
Son derece şeffaf ve yasalar çerçevesinde bizi bilgilendiren Hasan Tosunoğlu ve İnanç Babalikki’ye teşekkür ederim…

-*-*-

Bu arada bir anımdan bahsedeyim…
Son derce ilerici, çalışkan bir kardeşimi, sağ partilerden biri için ağır çalışırken gördüm…
Samimiyetime de güvenerek, “… Be gardaş, sana bu sağ parti yakışmıyor” dedim…
O da çok samimi yanıt verdi: 
“… Abi, bizim parti kazanmalı ki Kalkınma Bankası aldığımız kredinin peşine düşüp de rahatsızlık vermesin”…
Dünkü toplantıda sonra anladım ki, Kalkınma Bankası zaten dağıttığı kredilerin peşine düşemiyor!

-*-*-

Toplumun parası, siyasi yakınlara dağıtılıyor…
Geri istenmiyor ya da istenemiyor…
Tam bir yolsuzluk, çökmüşlük…
Değiştirmek isteyenler yok mu?
Tosunoğlu ve Babalikki’nin “değiştirme planları ve projeleri” çok…
Ama, siyaset, buna da pek izin vermiyor gibi görünüyor!

-*-*-

Tosunoğlu diyor ki; “… Siyaset baskı yapıyor, her iki krediden biri geri dönmüyor, altyapı geri kalmış…
Tüm bunlar çözüm istiyor… Kalkınma Bankası adil yansız, şeffaf, açık ve siyasi yapıdan uzak olmalı… Gerekli düzenlemeler yapılmazsa, tüm fonksiyonlarının ortadan kalkabilme ihtimali vardır.”

-*-*-

Ve Tosunoğlu diyor ki; “… Ülkede, aydın, demokrat, sorumlu, ilerici ve vatansever kesimlere, siyasi partilere, siyasi kurumlara, oda ve birliklere ihtiyacımız var… Bunların tümü, Kalkınma Bankası’nın fonksiyonlarını yitirmesi durumunu göz önünde bulundurmalı ve harekete geçmeli”…

-*-*-

Ve bu okuduğunuz yazıyı yazarken aklıma geliyor:
“… Bazıları amma emmiş insanımızın kanını!”…
Kalkınma Bankası mı?
1974’te soyamadığımız ülkenin soygununun yani ganimet düzeninin 1993’te başlayan yeni döneminin adı!


 


Türkiye’nin Tatar’ı da sürüklediği çözümsüzlük yolu yol değildir 


Hayatımın hiçbir döneminde; “Federal çözüm dışındaki çözüm modellerini”; “çözüm modeli” olarak göremedim…
Haaaa, defalarca yazdım, kafamdaki çözüm modeli, üniter devlettir…
Kıbrıslıları, Türk – Rum ya da Hıristiyan – Müslüman diye ayırmak gibi bir ilkelliği kabul etmiyorum…
Federal çözüm modeli; sadece “uzlaşabileceğimiz en uygun pozisyondur” diye kabul ettiğim bir modeldir…

-*-*-

Ayrılma hakkı talep edenler mi?
Kavga edecek değilim!
Ayrılma hakkını savunan her hangi bir kimsenin “ölmesi gerektiğini” hiç düşünmedim.
İnatla, ısrarla kendi düşüncemi yazdım, yazmaya da devam edeceğim.
Oysa bana gelen bir mesajda, “Allah seni yok etsin” ifadesi var… 
Bu arkadaş bu ülkeden değil…
Üstelik kökeninin Türk olmamam ihtimali yüzde 95’in üzerinde…

-*-*-

Tartışmaya girmem, polemiğe çekilmekten de nefret ederim…

-*-*-

Ancak, yazdıklarım ya da düşündüklerim nedeniyle “geçmişte Ersin Tatar’ı desteklemiştin, dönek” diyenler de oluyor, bana Türklük öğreten Filistinli ya da Suriyeli Arap kardeşler de!

-*-*-

Ersin Tatar’ı neden desteklediğimi de defalarca anlattım.
Tatar’ı destekledim diye, federal çözüm karşıtı olmadım hele hele “egemen eşitlik” talep etme “saçmalığına” hiç girmedim.
Tatar’ın da federal çözümü destekleyeceğine olan inancım tamdı, çünkü bundan kaçmak demek, çözümsüzlüğü ebedi kılmaktan başka bir şey değildi. Kaldı ki bu meseleye esas bakanların Türkiye’de olduğu da ayrı bir gerçekti.
Sağ gelenekten kişilerin Kıbrıs’ta çözüm anlaşması imzalamasının da en doğru şey olacağını hep yazmışımdır. 

-*-*-

Ve bugün Tatar’ın yanında Amerika’da selfie çekiyor olmamamın en önemli sebebi; görüşlerimi değiştirmemiş olmam; Tatar’ın da yüzde yüz Türkiye’nin çözümsüzlük siyasetine teslim olmasıydı.
Görüşlerimi değiştiriş olsaydım, ayda belki de 35 – 40 bin TL gelirle, hem Saray’da danışmandım, hem de Tatar’ın televizyonunda program yapar durumdaydım…

-*-*-

Haaaa, Türkiye düşmanı mıyım?
Asla!
Türkiye’deki halkların kardeşleriyim…
Son günlerde bu konudaki eleştiri veya mesajlar arttığı için yazıyorum ki “aklı olan” alsın, anlasın… Haaa sırf gıcıklığına yazanlar mı?
Yorulmasınlar! 
Okumuyorum… 

-*-*-

Türkiye’de seçmen değilim.
Oy veremem, ama mesela verecek olsam HDP’liyim; Selahattin Demirtaş hayranıyım…
Olamaz mıydım?
Neden?
Onlar Kürt de ondan mı, yoksa siz Türk’sünüz de ondan mı?
HDP de Türkiye’nin partisi değil mi?
Bazılarınız, “PKK’nın siyasi kanadı” dedi diye inanmak zorunda mıyım?
O zaman, size de IŞİD’in veya Taliban’ın siyasi kardeşleri dediklerinde neden kızıyorsunuz?

-*-*-

Sonuç olarak, “çok yaşa Ak Parti, büyüksün Erdoğan, ne şahane bir adamsın Fuat Oktay, senden kral dışişleri bakanı gelmedi Mevlut bey, golcüsün Ersin Tatar, Tahsin abimden yücesi yok, Ersan Saner inşallah UBP’ye başkansın” diyemez miydim?
Çok mu zordu?

-*-*-

Evet, umarım Türkiye girdiği mutlak çözümsüzlük yolunun hatalı olduğunu anlar; ama onlar anlamazsa bile, umarım Ersin Tatar, kendi toplumunun yok olma tehlikesini görür; koltuktan daha önemli olduğunu kavrar!