Ben Aşşa’yı güzel insanlarından tanıdım... Skarparis’in şiirlerinden, Kaşalos’un naif resimlerinden tanıdım... Aşşa’yı acı dolu öykülerinden tanıdım... Öldürülen, kuyulara atılan insanlarının öykülerinden tanıdım, tecavüze uğrayan genç kızların korkunç hatıralarından tanıdım... Ben Aşşa’yı içimde kanayan bir yara gibi taşıdım hep, Muratağa’yı, Atlılar’ı, Sandallar’ı taşıdığım gibi... Artık var olmayan eski bir Kıbrıs’ı anlatan, Aşşa’daki o eski hayatı damıtan Aşşalı şair Hristoforos Skarparis’in dizelerinden tanıdım Aşşa’yı... Hristoforos Skarparis, “Mayıs geceleri” (*) başlıklı şiirinde, Aşşa’dan içinde kalan tortuyu şöyle anlatıyordu:
Gençken
yağmurlu kışlar düşlerdik
sık ormanlar...
Orada, sonsuz yazımızın ortasında
ne büyük evler, ne de arabalar düşlerdik
Utanmazdık yoksulluğumuzdan,
kerpiç evlerimizde ekmeğimiz azdı
çorak, sıcak yaz günleri için
akıtan damlarımızdan
Tanrı’nın gönderdiği yağmur suyunu
sevecenlikle toplardık teneke maşrapalarda
küçücük bahçelerimizdeki nane ve feslikan için bu ne bulunmaz şeydi!
Alev alev yanan Mesarya’da
“Kutsal” madenlerin adını duymamıştık
hiçbir zaman başkalarının “nadir taşlar” dediklerini avuçlarımıza almamıştık
büyükbabamızın nasırlı avuçlarında arardık altınımızı
Mayıs gecelerinde
gözlerimiz sihirli bir buğuyla kaplanırdı
gökyüzünde ilkbaharı arardık
Sirius ve Çoban Yıldızı’nı arardık - onlardı bizim gerçek ve ender elmaslarımız
Başka topraklarda büyümekti kaderimiz
karanlığın insanın düşmanı olduğu yerlerde
gecelerin düşler ve yasemin kokularıyla gelmediği
yıldızların parlamadığı bir yerde.
Bir başka hayat yaşamaktı kaderimiz
Yabancılaşarak,
Ve çevremizdeki herşeyin bize yabancılaştığı bir yerde...
Aşşa’yı Mihalis Kaşalos’un naif resimlerinden tanıdım... 1974’te Aşşa’daki evine ganimete giden bazı Kıbrıslıtürkler’e tüm parasını veren, ardından ganimete gelen bir başka gruba verecek para bulamayan, bu naif resimlerini vermeyi teklif eden, bu yüzden öldüresiye dövülen, elleri, ayakları kırılan ve güneye gittikten kısa süre sonra bu dayaklar nedeniyle yaşamını yitiren Kaşalos’un resimlerinde zeytinlerin altında yeyip içen, tarlalarda orak biçen, topladıkları buğdayı çileyle ölçen, köy kahvesinde eğlenen ya da evlerinin önünde seramik üreten insanlar vardı, kadınlı erkekli... Kendi evini de çizmişti Kaşalos ve evin planını da resmine yerleştirmişti... Kaşalos yaşlı bir adamdı, üç kuruşluk ganimet için bu yaşlı adamın o yetenekli ressam elleri kırıldı, yaşlı bedeni yediği dayaklara dayanamadı...
Aşşalı “kayıplar”ın öykülerini bu sayfalarda yıllar öncesinden başlayarak yayımladım, henüz geçen hafta Konstantinos Neofitos’un öyküsü bu sayfalarda yer aldı...
Ve bir kez daha Aşşa (Paşaköy) yollarındayız, Aşşa’nın muhtarı Yorgos Yuannu ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte... Olası gömü yerleri gösterecek Bay Yorgos ve mutlaka benim de gelmemi istedi... Hep birlikte Aşşa’ya gidiyoruz... Şimdiki adıyla “Paşaköy”e...
(“Mayıs geceleri” şiiri Hristoforos Skarparis’in “Ruhumun Gölgesi” başlıklı şiir kitabından - Türkçesi: S. Uludağ)