Berivan BABAHAN
Türkiye’de yetmişli yılların sonunda yaşanan Maraş katliamının ardından, Kıbrıs’ın kuzeyine yerleşen İbrahim Sezikli, Alevi inancı ve kültürünü yaşatma direnişini YENİDÜZEN’e anlattı.
Alevi Kültür Merkezi Başkanı İbrahim Sezikli,1978 yılında yaşanan Maraş olayları ve akabindeki 1980 darbesi ile beraber, pek çok insan gibi kendisinin de memleketinden göç etmek durumunda kaldığını dile getirdi. Sezikli, önce Türkiye’nin Mersin iline ardından da İstanbul’a gittiğini fakat, askerliğini yaptıktan sonra gelecek kaygısı ve ekonomik sıkıntılar sebebiyle 1992 yılında Kıbrıs’a yerleşme kararını aldığını söyledi. Kıbrıs’ın kuzeyinde yeni bir hayata başlayan Sezikli, burada işçilerin yaşadıkları sorunlar, alevi toplumunun dayanışması ve toplumsal sorunlar gibi konularda da mücadelesinin devam ettiğinin altını çizdi.
“Madımak katliamı birlik olmazsak yok olacağız direnişini güçlendirdi”
Sezikli, Kıbrıs’ın kuzeyinde başlayan alevi örgütlenmesinin, Türkiye’de 1993 yılında yaşanan Madımak katliamından sonra daha da güçlenerek ilerlediğini vurguladı. “Alevilerin köy yaşamında geçmişte dernekleşme gibi bir gelenek yoktu” ifadelerini kullanan Sezikli, Sivas Madımak katliamının ardından Alevi toplumunun “Birlik olmazsak yok olacağız” düşüncesiyle direnişini dünyanın birçok yerine yaydığını ve böylelikle dernekleşme sürecinin başladığını belirtti.
Sezikli, geçmişte Alevilerin bir arada yaşadığı dönemlerde bir “ocak sistemi” olduğunu ve bu ocaklarda “pir ve dedelerin” inanç hizmetini yürüttüğünü belirtti. Bu sistemin evrilme sürecini anlatan Sezikli; “Daha sonra bahsettiğim 70–80–90’lardaki göç dalgası, Alevi bölgelerini boşaltınca aleviler büyük şehirlere göç etti. Metropollerde bir araya gelme ve Alevi inancını yaşatma ihtiyacı doğdu” sözlerine yer verdi.
Sezikli 90’lı yıllarda Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulan Hacı Bektaş Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Derneği’nin ise o dönemlerde Alevi ismiyle örgütlenmenin yasak olduğu gerekçesiyle bu isim altında izin alabildiklerini dile getirdi. Kendisinin müzisyen olduğunu belirten Sezikli, dernekte ilk zamanlar ‘zakirlik’ yaptığını, yani Semah ekibine saz çalarak hizmet verdiğini, bunun yanı sıra saz dersleri vererek derneğin içerisinde yer almaya başladığını söyledi.
“Alevilik resmi din kabul edilmediği için Cemevi ismiyle izin alamıyoruz”
Alevi Kültür Merkezi başkanı Sezikli, aleviliğin bir inanç olduğunu vurgulayarak yasal statüde bunun kabul edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Kültür merkezi isminin dernekler yasasına göre kendilerine verildiğini söyleyen Sezikli, amaçlarının Cemevi olarak izin almak olduğunu fakat yasal statünün buna izin vermediğini dile getirdi. Sezikli açıklamasında “Alevi Kültür Merkezi ismini almamız da Alevi kimliğinin Türkiye’de artık açıkça kullanılmaya başlamasıyla oldu. Biz aslında dernek değil ‘cemevi’ olmak isterdik fakat yasal statü buna izin vermiyor. Alevilik resmî bir inanç olarak tanınmadığı için dernek statüsündeyiz” ifadelerine yer verdi.
Dünyanın birçok ülkesinde aleviliğin resmi din olarak kabul edildiğini belirten Sezikli, Türkiye’de ise bunun halâ yasal bir statüye geçmediğine de dikkat çekti. Sezikli, Almanya, İngiltere, Fransa ve Yunanistan gibi ülkelerde aleviliğin resmi din olarak kabul edildiğini ve okul müfredatlarında Alevi eğitmenlerin ders verebildiklerini de sözlerine ekledi. Türkiye’de alevi inancı ile ilgili bir algı yaratıldığına değinen Sezikli, “Türkiye’de yakın zamana kadar “cümbüş evi” denilerek Alevilik aşağılandı. Şimdi “Alevi Açılımı” adıyla bazı adımlar atılıyor ama devletin, Aleviliği kendi kurduğu bir daire başkanlığına bağlayıp asimile etme çabası sürüyor. Devlet “dedelerinizi gönderin, maaş bağlayalım” diyor. Bu, Aleviliği devlet kontrolüne alma çabasıdır. Bugün verilen maaşla görevlendirilen dedeler 20 yıl sonra emekli olduğunda devlet, “maaşı ben veriyorum” diyerek istediği kişiyi atayabilir. Bu Aleviliğin özünü yok eder” ifadelerini kullandı.
“Pir Sultan’ı, Şeyh Bedrettin’i, Kerbela’da Hüseyin’i kendimize kılavuz ettik”
İbrahim Sezikli Alevi inancını anlatırken, sözlü kültür ile günümüze ulaşan “Eline, beline, diline sahip ol”, “yetmiş iki millete bir nazarla bak”, “mazlumdan yana ol” yaşam şekline uymakla aleviliğin özünü yaşamak gerektiğinin altını çizdi. Sezikli aleviliğin özünü, “Haktan ve hakikatten yana olmak” olduğunu anlatırken; “Alevilik mazlumdan yana olan, emekten yana olan, kadın haklarını, doğayı, hayvan haklarını savunan, hümanist, eşitlikçi bir inanç biçimidir” ifadelerini kullandı. Sezikli inançları doğrultusunda, “Pir Sultan’ın haram lokma yememesi, Şeyh Bedrettin’in eşitlikçi görüşü, Hallacı Mansur’un ‘Enel Hak’ diyerek hakikati insanda araması, Hüseyin’in Kerbela’da zulme boyun eğmemesi, alevilerin kılavuz edindiği örneklerdir” açıklamalarında bulundu. Yalan söyleyenin, hak yiyenin, sömüren birinin “Ben Aleviyim” diyemeyeceğine vurgu yapan Sezikli, bu yanlışlara düşenlerin Cem’de toplumun kararıyla düşkün ilan edilip toplum dışına itildiğini de sözlerine ekledi. Alevilik zor ama değerlidir diyen Sezikli, Katliamlara rağmen bugüne ulaştıklarına dikkat çekerek “Bize düşen, bu mirası kirletmeden gelecek kuşaklara aktarmaktır” ifadelerini kullandı.
“Cemevi ve kültür merkezini birbirinden ayırmamız gerekir”
Sezikli, devlet politikaları nedeniyle ‘kültür merkezi’ ismiyle açılmak zorunda bırakılan cemevinin, aslında kültür merkezinden farklı olarak “Cem toplanması” olduğunu belirtti. “Bizde ibadet sadece yaradana karşı yapılmaz” diyen Sezikli, toplumsal sorunların da cem içinde konuşulduğunu ifade etti. Cem’in ne için ve nasıl olduğuna da değinen Sezikli, Pir’in rızalıkla cemi açtığını ve cemaat arasında dargınlık, küskünlük, alacak, verecek varsa önce onların çözüldüğünü anlatarak, Cem’de sorunlar giderildikten sonra deyişler söylendiğini, semah dönüldüğünü söyledi. Sezikli cemevinin ayrıca, cenaze hizmetleri ve sırlama erkânı, kadın dayanışması ve lokma günü gibi özel zamanlarda da toplanılan bir dayanışma yeri olduğunu dile getirdi. Sezikli Kültür merkezinde ise daha çok saz kursu, semah çalışmaları ve gençlik merkezinin düzenlediği halay geceleri gibi yapıldığını kültürel aktivitelerin yapıldığını anlattı. Alevi kültürünü yaşatma üzerine de etkinlikler düzenlediklerini söyleyen Sezikli, Muharrem orucu, Aşure günü, Hızır Cem’i gibi özel günlerde de bir araya geldiklerini belirtti. Sezikli, Dersim’den Sivas’ a gerçekleştirilen katliamların yıl dönümlerinde anma geceleri düzenlediklerini ifade etti.
“Aleviliğin resmî inanç olarak tanınmasını ve cemevlerinin statüye kavuşmasını istiyoruz”
İbrahim Sezikli aleviliğin resmi din olarak tanınması konusunda, 32 yılı aşkın süredir Kıbrıs’ta örgütlü bir Alevi mücadelesi sürdürdüklerini ifade etti. Sezikli verdikleri mücadelenin kendi hakları olduğunu savunurken, aleviliğin resmi din olarak kabul edilmesini ve cemevlerinin de resmi statüye kavuşması gerektiğinin altını çizdi.
Sezikli geçmiş yıllardan günümüze verdikleri mücadeleyi “Eskiden tek merkez ve bir çanta ile yürüyen mücadele, bugün Mağusa, Lefkoşa, Girne ve Lefke şubeleriyle devam ediyor. Bütün bu hizmetler üyelerin lokmalarıyla karşılanıyor. Devlet ise bizim vergilerimizi alıp başka inançlara kaynak aktarıyor. Biz de bu ülkenin vatandaşıyız. İnancımızın da devlet tarafından tanınmasını ve hizmetlerin kamu tarafından desteklenmesini istiyoruz. Bu bir sadaka değil, hak talebidir” sözleriyle anlattı. Ayrıca zorunlu din derslerinin kaldırılması gerektiğini de sözlerine ekleyen Sezikli, alevi ailelerin çocuklarına okullarda aleviliği anlatan dersler konulması gerektiğini de dile getirdi.