Zoru başarmak!

Birikim Özgür

1974 sonrasında egemen sağ siyaset hadiselerin toplumumuza yaşattığı acıları yaşamın merkezine koyarak iktidarını sürdürürken, maalesef etkin ve verimli olmayan bir kamu sektörünün oluşmasına, mali disiplinin yerleşememesine, turizm potansiyelimizin yeterli düzeyde değerlendirilememesine, kırsal kalkınma odaklı bir tarım sektörünün oluşamamasına, ulaştırma ve haberleşmede çağın gerisinde kalmamıza, enerji maliyetlerinin yüksek olmasına, işletmelerimizin rekabet gücünün zayıf kalmasına ve işgücü arzı ile talebi arasında büyük çelişkiler oluşmasına sebep oldu.

Tarihsel arka planı ve söz ağızdan çıkarken yeni paradigmalarla yetişen nesiller üzerinde oluşacak intibaları dikkate almadan mevcut sorunlarımızı aşamayacağız.

Örneğin bu hafta 50. yılını kutlayacak olan BRT’nin sürekli artan bütçesine rağmen elektrik faturalarını ödeyememesinin nedeni 1990, 1993 ve 1998 seçimleri öncesinde bu güzide kurumumuza yapılan istihdamlardır. Bugün iktidar BRT’nin yüzdürülmesi için gerekli koşulları oluşturmakla mükelleftir ancak pek azımızın “bu duruma nasıl gelindi?” diye sormaya niyeti vardır. Toplumun tüm dinamikleriyle bu soruyu sormadığı ve sormak isteyecek olanların da dâhice oluşturulmuş mekanizmalar ile sessizleştirildiği bir yapıda akla tek bir şey gelmektedir: Dışa bağımlılığımızdan şikâyet eder gibi görünsek de aslında bu durumdan memnunuz! Bağımlılığı reddeden söylevlerimizin mali yardım sağlayanı daha fazla kaynak için tehdit etme aracına dönüştürüldüğü intibaından sakınmalıyız.

Ülkemizde sol siyasetin güncel eşiğidir bu.

Halk için iyi olan her şey iyidir. Kimsenin bu halkı, bilhassa kendini solda gören insanlarımızı, yapısal sorunlarımıza çözümler önermekten uzak durmaya teşvik etme hakkı yoktur! İdeoloji ve onur söylemleriyle bu halkı daha fazla kaynak koparmak için dışa bağımlılıktan şikâyet eder pozisyonuna düşürmemeliyiz. Statükonun devamlılığı çerçevesinde Türkiye ile ilişkileri ele almak bilhassa kendini solda gören hiç kimseye yakışmayacaktır. Bu ince çizginin ayırtında olup değişen Türkiye ile ilişkilere dair siyaseti hassasiyetle örme zorunluluğumuz vardır.

Sağ siyasetin oluşturduğu bugünkü sakat yapı oluşmasın diye muhalif çizgide bir ömür mücadele yürütenler bugün de farklılaşan bir zeminde muhalif birikimlere vefayla bu yapının değiştirilmesi adına eylemleri teşvik etmelidirler. Bu eylemleri gerçekleştirirken kendi beyin gücümüzden başka güvenebileceğimiz hiçbir güç yoktur, olamaz da - “Türkiye ile ilişkilere dair siyaseti hassasiyetle örme zorunluluğu” söylemini yine o dâhice oluşturulmuş mekanizmalar çerçevesinde belli bir kalıba sokmamak, bu yönde propagandaya tevessül etmemek, sol siyaseti belirlerken bir diğer hassas olunması gereken noktadır.

Biz, etkin ve verimli kamu sektörü, mali disiplin ve benzeri ilkeleri 1970’ten beridir savunan ve bugün de bu yönde atılması gereken adımları önemseyen bir hareketin mensuplarıyız. Lakin Kıbrıs Türk halkı olarak en genelde sicilimiz kötüdür - Bugün hâlâ kamuya partizanca istihdamlar gündemimizin birinci sırasında yer almaktadır. Kalbimiz başka söylese de beynimizde Türkiye ile imzalanan programı bu gözle değerlendirmeli, birtakım siyasi beklentilerle bu gibi beynelmilel akitleri ötekileştirmeyi marifet saymamalıyız.

Somut uygulamaları adil gelir dağılımı, yoksullukla mücadele, fırsat eşitliği, sosyal güvenlik, tam istihdam, işsizlikle mücadele, sosyal denge ve barışı sağlama gibi politikalarla ilişkilendirme maharetini sergilerken bir yandan hayatın mali kaygılardan ibaret olmadığını açıklamak diğer yandan ise sol politikaların ekonomi güçlendikçe çok daha güçlü bir zeminde uygulanabileceğini halka anlatmak gerekmektedir.

Eskinin çatışmacı ve tahakkümcü anlayışlarının etkisiyle insanları kategorize ederek hizmet edeceğimiz tek şey vardır o da mevcudun devamıdır. Bu kolay olandır. Zor olan ise insanları farklılıklara saygı temelinde kucaklamak, bir yandan dışa bağımlılığı azaltırken diğer yandan ülkedeki uygulamaları insan temelli bir bakış açısıyla şekillendirebilmektir.

Zoru başarmak zorundayız...