Zavallı insanlar, su ve Karpaz…

Tayfun Çağra

Dünyanın merkezi gibi yaşamak, başkalarının hayatlarını umursamamak, başkası bu hayatta yaşamıyormuş gibi yaşamak…

İstediğini yapmak, ortak yaşam alanlarına müdahale etmek, bu alanları kendi istediği biçime sokmak için onay almadan girişim yapmak, herşeyi sahiplenmek gibi (‘ilkel’ diyemeyeceğim çünkü ilkel yaşamda sahiplenmek duygusu yoktu) emperyalist düzenin getirdiğini yaşamaya çalışmak…

Bu kafa karıştırıcı sözleri anlayabilmek, tanımlayabilmek, görebilmek, yaşamak için başka yerlere gitmeye gerek yok. Hemen yanıbaşınızda… Bir apartmanda, bir sitede, bir duvarınız bitişik de olsa yanyana yaşadığınız yerde, bir işyerinde, birden fazla kişinin olduğu yerde bu sözlerin ortaya koyduğu sinir bozucu ortamı her an yaşayabilirsiniz… Hele öyle bir yaşam dilimine geldik ki olasılık olma durumundan da çıkıyor, bu ortamı mutlaka yaşıyorsunuz.

Bir Pazar sabahı… İyi bir uyku çekmek istiyorsunuz ama ne mümkün… Bir apartmanda yaşıyor olmanın üst kattaki gürültünün evinizdeymiş gibi yansımasını bırakın bir de yandaki sitenin işgüzarlığını çekmek zorunda kalıyorsunuz…

Bahçelerinde iki çam ağacı var… O çam ağaçlarının öyküsünü daha önce yazmıştım sanırım… O site yapılacağında henüz bir adam boyunda olan çam ağaçlarını kurtarmak için müteahhitten rica etmiş, sitenin yerleşim planını değiştirtmiş ve o çam ağaçlarını kurtarmıştık. Şimdi bir apartman boyunda onlar… Şimdi o çam ağaçlarının yere düşen iğne yapraklarını toplayabilmek için ağaç testeresi gürültüsü çıkaran hava kompresörü biçiminde bir aletle o iğneleri süpürüyorlar sabahın tan anında… Yerdeki o iğneler bir yerlerine batıyormuş gibi… Onunla da kalmıyor, sormadan izin almadan temizliklerini yapmak için çağırdıkları Pakistanlı çocuklara da duvarımızdan alanlarına uzayan zeytin dallarını ve akasya ağaçlarının dallarını kesmelerini istiyorlar. Bunu yapabilmeleri için ne bir soru, ne bir izin… Nasıl olsa “benim alanıma geçti bu dallar” anlayışındalar… Kesme seslerini duymasak, ağacı kökünden de kesecekler…

İşte şimdiki hayatların yaşanış biçimleri… Birileri birilerinin süpürgeyle olacak işi gürültüye dökmesini dinleyecek, her şeyin sahibiymiş gibi yaşamalarını seyredecek, “ben özgür yaşıyorum” yanlışlığındaki sorumsuz ve sinir bozucu biçimlerin başka hayatlara çok normalmiş gibi müdahalesine izin verecek…
O kişi mutlu olacak çünkü yaşam felsefesi sadece o kadarcık dar çerçevede yaşama bakışını sınırlayacak ama o hiçbirşeyin farkında olmadığı için mutlu yaşayacak!..

Acınası bir durum ama diğer yandan da sinir bozucu bir durum… Koca bir çıkmaz.

***

Su’lu bir haftaya giriyoruz. Mağusa ve Güzelyurt’a su verildi. Mağusa’ya eski hattan su giderken Hamitköy de bundan nasipleniyor! Belediye meclislerinde geçen hafta alınan kararlardan sonra bu hafta Lefkoşa ve Girne’ye de su verilebilir belki… Tabii ki su hatları tamamsa… Çünkü her iki yerde de su borularının geçmesi için hâlâ kazma çalışmalarının yapıldığını, yolların çukur, toprak ve moloz içinde olduklarını biliyoruz. Zaten Lefkoşa’da önce hatlarında kaçağın az olduğu hatlara öncelik tanınacağını öğreniyoruz belediye meclisi kararından…

Sonuçta her ne kadar dirensek de bu su’yu almaya başladık ama henüz belediyelerin çeşmelerimize suyu kaça akıtacakları belli değil.

***

Karpaz Altın Kum’da izinsiz bungalovların yıkılması sırasında yaşananlar yine iki karşı cepheden izlendi. Kimileri hak verdi işletmecilere, kimileri de haksız gördü karşı duruşu… Şunu söylemeliyim; Mahkemenin kararı vardı, zamanı dolunca izinsiz yapılar yıkılacaktı, sahipleri taşınma işini yapmadılar, beklediler, o zaman olabileceklere katlanmak durumundalar… Ancak öte yandan da bu süreçte hep söylenen şey şu; Karpaz’daki kaçak yapılara yıkılması kararı alınırken özellikle Girne kıyılarındaki veya başka kaçak yapılar için bu karar neden alınamıyor, alınırsa neden uygulanamıyor.

Karpaz’ın isyanı da buna galiba!..

----------

Din savaşları

Millet ‘din’le bozdu. Müslümanlıkla ilgili kolej tartışmaları, kuran kursları, tarikatlar, her mahalleye bir cami tartışılırken öte yandan İncil’i sevenler de boş durmuyor. Geçtiğimiz gün Girne’de bir otoparka bıraktığım arabamın camında iliştirilmiş bir yazı buldum. “Ebedi hayattan nasıl emin olabilirim” diye soruyordu büyük kelimelerle… Altında da İngilizcesi vardı; “How can I be sure of ETERNAL LIFE.” “Tarikatlar uluslararası çalışmaya başladı galiba” dedim kendi kendime… Gecenin karanlığında bütün arabaların camında gördüğüm yazıyı okumaya başladığımda İncil’den bölümlerin yer aldığı pasajlar olduğunu gördüm. Kimileri kuran’a, kimileri İncil’e çağırıyor. Dinler arası savaş başlamış gibi yurdumda… Bu savaşın yasal bir tarafı var mı, ben de onu merak ediyorum! 

----------

Sebep yaratmak

“Bugün arife, yarın da bayram… Neşe doluyor insan…” Yoksa 23 Nisan’da mı söyleniyordu o devam cümlesi!.. Ne farkeder ki… Önemli olan insanın kendini mutlu hissetmesi… İster dini bayram olsun, ister çocuk bayramı, isterse başka bir şey… Mutlu olmak için özellikle bugünlerde sebep yaratmak gerekiyor ki o sebebi bir şekilde yaratalım, yoksa başka türlü geçmez bugünler… Bu hafta da uygun bir zaman… Sebepler için yeterli zaman var!

----------

BİR RİCA

Aile hükümeti

Bu hafta hükümet acaba ‘akraba hükümetine’ hangi isimleri atayacak! Başbakan, ailesinden hükümet dışı kalan isimlere makam yaratmaya devam edebilecek mi? Devamını getirmesi gerekiyor çünkü aile içinde büyük bir ayırımcılığa neden olmuş durumda… Bu ayırımcılığı ortadan kaldırmak için mutlaka yeni makamlar yaratması gerekiyor… Yaratamasa bile ailedeki bu büyük sorunu ortadan kaldırmak için kaydırmalar yapsın, çare üretsin, mutlaka birşeyler yapsın ama aileyi memnun etmeyi ihmal etmesin lütfen… Bu benim insani! bir ricamdır.

----------

Okumak;insana olgunluk,konuşmada canlılık,yazmada açıklık verir.

F.BACON