Yüzde 20'yle hükümet olmak!

Cenk Mutluyakalı

“Demokrasi” tanımı yapılırken yönetimin doğrudan halk tarafından üstlenilmesi anlatılır. Meclis’e gitmek, yasa çıkarmak, Bakanlar Kurulu’nda karar almak gibi şansımız yoktur.

Keşke olsa!
Bunu “seçtiklerimiz” yapar.
Ya da seçmediklerimiz.

Yine de “kendi kendimizi yönettiğimiz” varsayılır!
Yurttaşların tümü eşitlik içinde ve kendi özgür iradesiyle karar verir, seçer ve seçtikleriniz sizi temsil eder.

İnsanlığın bulabildiği en iyi yöntem bu!
Eğer doğru kullanılırsa…

* * *

Kıbrıs’ın kuzeyinde ortak şüphe sanırım burada kilitleniyor.
Çıkınız sokağa, her gördüğünüze sorunuz, “Bu ülkeyi kim yönetiyor ve kararları kim veriyor.”
Yeniden konuşalım!

* * *

Yine dönelim demokrasiye ve seçimlerimize…
Ada yarısında nüfusa yönelik siyaset, yurttaşlık dağıtımı, deniz ötesinden gelen müdahaleler, ekonomik eşitsizlik gibi derin meselelere girecek değilim.

Çok daha basit bir yerden bakıyorum ve kafam karışıyor.

203 bin 792 seçmen var.
En son seçimde 117 bin 005’i oy kullandı.
Seçmenin yüzde 57’si oy verdi.
Yarıdan biraz fazla…

O zaman aslında Ulusal Birlik Partisi tüm seçmenin yüzde 20’si kadar oy aldı.
Bir hükümet diyelim ki UBP-DP-HP ortaklığında kurulacaksa…
Tüm seçmenin yüzde 30’unu temsil etmiş olacak.

Günün sonunda sandığa gitmeyenleri de bu insanlar yönetecek.
Demokrasi (!)

* * *

İlk yapılması gereken sanırım seçmen sayısını gerçekten incelemektir.
Bu insanların ne kadarı bu ülkede yaşıyor?
Hatta ne kadarı halen yaşıyor!

Sonra sandığa gitmeyenlerin gerçek rakamını ortaya çıkarmak gerekiyor ve bu kitleyle ilgili çok ciddi, derinlikli, samimi bir araştırma, analiz, anket…

* * *

Seçmenin yüzde 20’sinin desteklediği bir partinin herkesi yönetmesi içime sinmiyor.
 


Neyse o!


Rum Meteoroloji Dairesi diye bir daire yok.
Kıbrıs Meteoroloji Dairesi var.

Rum Futbol Federasyonu da yok Rum Haber Ajansı da!

Kıbrıs adını kendin kullanmıyorsun, bir başkası kullandığı zaman da hazmetmiyorsun.
Üstelik ırkçı bir yaklaşımla hepsinin başına “Rum” yerleştirmek gibi öğretilmiş bir çaresizlik var, tam bir psikolojik dayatma!

İllaki Türk ve Rum olmak zorunda değil adada ne varsa!

Bilgiyi çarpıtmak gibi bir ayıp sergileniyor her gün, her gece…

Doğruyu söyle yeter…
Neyse o!
 


Hangi dünyaya anlattınız sayın başkan?



"İki devletli siyaseti tüm dünya devletlerine anlattım" tarzında bir cümle kurmuştu, Ersin Tatar.
Hangi devletlere anlattı, bilmiyorum.
Duymadım.
Bilen, duyan, gören, işiten, anlayan var mı?


Bir seneyi geçti, siz, "Kıbrıs'ta iki ayrı devlet vardır" diyen tek bir dünya lideri duydunuz mu?
Böylesi bir link, kayıt, kupür, görüntü varsa paylaşınız ne olur.

Bir de...
Tatar hangi devlet başkanıyla görüştü, kimle, ne zaman?
Türkiye'deki muhtarlar, valiler, belediye reisleri dışında...

Sabah dağlara bakıyor adam can sıkıntısından, akşam yollara!


Yaz, Kış

Kış…
“Hiç bu kadar soğuk yaşamamıştık”

Yaz…
“Hiç bu kadar sıcak olmamıştı.”

Yaz, kış…
“Hiç bu kadar çürümemiş, böylesine kokmamıştık.”



Fark ettim

Her akaryakıt zammında toplu taşımayı daha çok konuşmamız gerekirken, çok daha fazla susuyoruz.
Alıştığımız hayatları değiştirmezsek yoksulluk büyüyecek, çaresi yok!