Yüz metre

Cenk Mutluyakalı

 

Bar sahibi anlatıyor:
“Turistler korku ve endişe içerisinde, arkalarına dahi bakmadan, çığlıklar atarak kaçıyordu.”

***

Masadan gelip şişeyi almışlar, bir yabancının önünden ve vurup kırmışlar; o kırık şişeyle birbirlerine saldırmışlar.

***

“Telefonlar hemen çalışmaya başladı bile, göreceksiniz kimse sınır dışı edilmeyecek” diyor, yaşlıca bir Arasta sakini...
Bir esnaf yanıma yanaşıyor, “Aha KKTC böyle oldu” diyor, “Bunlar haraç toplar, pay edemedikleri de budur, haraç işinin hesabı görüldü...”

***

O yüz metrelik yol Kıbrıs’ın röntgenidir adeta!
Yürürsünüz ve ışıklar biter, karanlık başlar!
Yürürsünüz ve huzur, sükunet, güven biter, korku başlar.
Yürürsünüz ve temizlik, düzen, medeniyet biter, kir başlar, çöpler devrilir önünüzden, ömrümüzden köhnelik akar.
Yürürsünüz ve Avrupa biter, Orta Doğu başlar.

***

Böyle hissedersiniz!
İçiniz kararır; onca gencin emeği, onca kültürün kenetlenmesi, onca rengin birleşmesi devrilir, dökülür, akar ellerinizden...
“İki ayrı” dedikler böyle tasarlanmıştır, ada yarısında...
“İki ayrı” dedikleri, hayatımıza dayatılan gericiliktir, külhanbeyiliktir, iradesizliktir.

***

Güvenlik dedikleri de güvensizliğe evrilir giderek, ne yazık...

***

Şimdi sorarım size, yüz metre ilerisi, hepsi yüz metre midir ve gerisi nedir?
Kim ellemiştir bu düzenin “ayar”ını!
Onca “ayarsızlık” içinde bu memleketin loş yarısı kimindir?