Yurt bilgisi 101    

Neşe Yaşın

Bir toprak parçasıyla kurduğumuz duygusal bağın en önemli nedeni hatıralarımızdır diye düşünüyorum.  Çocukluğumun ilk yıllarının geçtiği, zorla koparıldığımız Peristerona’nın böyle bir anlamı var benim için. Yurdumuz çocukluğumuzdur. Bir de kolektif belleğini taşıdığımız, aynı kamusal alan içinde var olduğumuz topluluğun bize aktarılmış anıları var. Anılar garip şeyler. Onlar anlatılırken kafamızda bir film sahnesi gibi imajlar beliriyor. Çok kez aktarıldıklarında sanki oradaymışız ve onları görmüşüz sanısına kapılıyoruz. Hatta o kadar eminiz ki iddialaşabiliriz bunlar için. Çocukluk hatıralarımızın bir kısmı da böyle. Çok küçüktün nasıl hatırlıyorsun derler. Birileri bize anlatmış ve o filmi görüp belleğimize yerleştirmişiz kimi zaman. Kendi hatıralarımız da var elbette. Onları da bir biçimde çarpıtıyor bellek, aktarılmış olanlarla bir kolaj yapabiliyor, ya da farklı zaman dilimleri ve mekanlarda çekilenleri montajlıyor. Hatıralarımızın detaylarından çok onların bize verdiği ruh hali, içimize yerleşen duyguları önemli sanki.

Bir ülkeyi bir adayı seviyoruz çünkü ona ilişkin kimlik ikonlarına aşinayız. Manzaralarını içmişiz çocukluktan itibaren. Dağıyla, ağacıyla, çiçeğiyle, gökyüzüyle bağ kurmuşuz. Bir de doğduğumuz ve atalarımızın da doğup büyüdüğü yer olduğu için bir aidiyet hakkı verilmiş bize. Kimliklerimizden biri onunla tanımlanmış. Konuklarımıza kendi evimizi gezdirir gibi gezdiriyoruz ve gurur duyuyoruz onunla. Bunun bir kısmı eğitimle ilgili elbet, bir kısmı ise kendiliğinden bir gönül bağı.

Benim çocukluğumda okullarda ülkemizin Türkiye olduğu söylenir, Türkiye’nin dağını taşını anlatan ders kitapları okutulurdu. Gurur duyulması gereken tarih anlatılırdı. Şairler, yazarlar da öyleydi. Bizimkiler de vardı azıcık. Yavru düzeyde. Sadece Türkçe yazanlar elbette. Kıbrıslı Rumlar korkunç insanlardı ve bize sayısız kötülük yapmış ve yapmaya hazır düşmanlarımızdı; öyle aktarılırdı. Ama Kıbrıs haritasını ezberden çizmek önemli bir beceri sayılırdı. Doğal sınırları olan bir yerdi Kıbrıs. Sınırları denizlerdi. Hem Türkiye ile hem de Kıbrıs ile kurulan aidiyette bir sorun vardı ama. İkisinin de esas kişisi değildik. İkisinde de başrol bize ait değildi. Bir çeşit yan roldü bizimkisi. Köyümüz bile öyleydi. Biz ve köyümüz meselesinde bir sorun vardı. Adı Peristerona idi. Rumca güvercinlik demek Peristerona. Güvercinlerin evi. Kıbrıs’ı ziyaret eden Türkiyeli şair Arif Nihat Asya Kıbrıs Rubaileri kitabında benim için de “Ey Neşe gözünde sürmedir kirpikler/ doğdun büyüdün/ yuvan güvercinlikler” diye başlayan bir şiir yazmıştı. 1964-1967 arası hiç gidememiştik köyümüze. Sonradan da yağmalanmış harabeye dönmüş evimizle karşılaşmıştık. 1974’te köyümüz artık dünyanın en uzak yeri olduğunda ve köylülerimiz milletvekili olan babamın marifetiyle Peristerona’ya sınır komşusu Kadakopya’ya yerleştirildiğinde kilise çanlarını işitmiş, uzaklara bakar olmuştuk. Hatta adanın kuzeyi işgal edilirken ilk planda Peristerona’nın da olduğu ama rehberin orduyu yanlış yoldan götürdüğü iddiası üzerine Peristeronalılar bizim Lefkoşa’daki evimizde toplanmış ve Hürriyet gazetesine röportaj verip mağduriyetin giderilmesini talep etmişlerdi. Küçük kardeşime mücahit üniforması giydirilmişti. Bu iddia nereden çıkmıştı, ne kadar doğruydu bilemiyorum ama köylülerimiz Peristerona ile gönül bağlarını son kez dile getirmişlerdi. Bir kısmı 1963 sonrası çok acı çekmiş, dükkândan bozma evlerde filan kalmışlardı. Sonradan onları Kadakopya’daki modern Rum evlerinde başkalarının eşyaları arasında, başkalarının kıyafetleri içinde görmüştüm.

Bir toprak parçasının, türlü kıyım yaşamış bir adanın yangınını en çok kim hisseder? Dağı, ağacı, hayvanı, çiçeği, börtü böceği kendine arkadaş sayanlar elbette. Bir adanın ruhunu iliklerinde hissedenler. Herkesin içi sızlar ama çocukluğu yanıp kül olanlar daha da derinden duyar bu acıyı.

Görüşme masalarında bir adayı birleştirmek için değil de adeta bir şirkette hisseleri bölüşmek için salvolar yapanlar, yüzdelerle, rakamlarla uğraşanlar bu toprağın o derin anlamını hissetmiyor olabilirler mi? Bir toprak parçasını rant gibi görenler için böylesi bir romantizmin ne anlamı var diyebilirsiniz. Dünya yangın yeri zaten. Küllerinden doğacak bir Anka kuşu ol sen Kıbrıs’ım