“Yurdun bölünmezliği…”

Cenk Mutluyakalı

“Yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü koruyacağıma…”
Bu söz dizimi öylece yer etti beynimde, gün boyunca yinelendi, yankılandı, çoğaldı.
“Yurdun ve halkın…”
Başşehrin surlarına çarptı laf, geri geldi; sularında yüzdü akdenizin, dağlara baktı, barikatlarda duraksadı, betonda boğuldu.
Evlerin kapılarını çaldı birer birer…
Hani eskiden anahtarlar dışarıda dururdu, kilidin üzerinde ve komşular açar girerdi, kahveler içilirdi avlularda, damlara döşek serilir, gecenin serininde uyunurdu.
Açtı, kapadı: “Bölünmez bütünlüğünü…”
Geceler de bölündü avlular gibi…

***

Ne gelmişse başımıza bu bölünmeden geldi.
Yurdumuz bölündü.

Kıbrıs ülkesinin toprak bütünlüğü ihlal edildiği için dünyadan dışlanıyoruz.
Dünyaya erişemiyoruz doğrudan…
Uluslararası topluma katılamıyoruz, ne siyasette, ne sporda, ne kültürde…
Toprak bütünlüğünün korunmasına, iman ve riayet edilmedi çünkü...

“Bölünmez” diyen garantörler böldü adayı…
Anayasayı, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü garanti etmişlerdi oysa…
Uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hakları vardı…
Haksızlıklara dönüştü…

***

Ne gelmişse başımıza bu bölünmeden geldi.
Coğrafyamızın değil yalnızca adımlarımızın, beyinlerimizin, yüreklerimizin, yüzlerimizin bölünmesinden…
Nereye bakacağız, nereye koşacağız, kime inanacağız ve güveneceğiz bilemez olduk.
İkiye ayrıldı yüzümüz, dilimiz, sözümüz…

***

Şimdi çok daha kalabalık ama çok daha yalnızsak eğer bölünmedir sebebi…
Yurdun ve halkın bölünmesi…
Birilerinin varlığı, bir başkasının yokluğuyla yarıştı, senelerce…
Birinin yası, bir diğerinin bayramına dönüştü.

Toprak ağaları doğurdu bölünme…
Gösteriş budalaları çoğalttı…
Ganimet zenginleri türetti…
Evler çocuklarını yitirdi, bahçeler hayatlarına küstü, sokaklar ayrıştı, çirkinleşti, dilsizleşti.
Hem yerlisi hem yersizi olduk adanın, hem evlisi, hem evsizi, hem yurtlusu hem yurtsuzu…
Olduramadık, bölündükçe…
Kimliklerin kimliksizlere yaslandığı temmuz sıcağında “yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü” korumak üzerine bir yemin düştü kulağıma, kan ter içinde, yorgun…

***

Yurt denince siz ne anlarsınız?
Ülke çağırınca…
Memleket duyunca…
Kıbrıs’ı anlarız biz…
Sami yemin etti dün: “Yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü koruyacağıma…”
Ne bizden evvelki neslin ne de bizim neslimizin barış çabasının sonu yok.
Çünkü nesilden nesile sürecek bir mücadele bu…
Bu ülke, bu halk, bu coğrafya bölünmeyecek kadar güzel…


Kısır döngü

Simit aldım sabah…
“15 lira” dedi kız!
Bir simit?
“Asgari ücret de arttı” dedi.
Kendisi de çalışan, emekçi, asgari ücretli…
“Şimdi her şey daha da pahalı olacak…”
Neredeyse üzülecek artışa…
Çünkü biliyor, cebine giren para artarken, evine giren ürün azalacak.

***

Kısır döngü!
Avukat Cemre Günsel çok yerinde özetledi.
“Alım gücü düştükçe maaşlar yükseltilir. Maaşlar yükseldikçe maliyetler artar. Maliyetler arttıkça fiyatlar artar. Fiyatlar arttıkça alım gücü düşer. Alım gücü düştükçe maaşlar yükseltilir.”

O nedenle yoksul yine yoksul!
Hatta daha yoksul…

***

Öğlen yemeğe gittim, bilinen bir restorana, garsona “ne diyorsun” dedim, “asgari ücret arttı”.
Dersine çok iyi çalışmış öğrenci gibi yanıtladı: 15 bin 750 TL.
“Yetmez ki…”

Kendisi 20 bin liraya yakın maaş alıyormuş, çünkü sabah yedi buçuk başlıyor çalışmaya, akşam onda çıkıyor.
Hafta sonu dahil…

***

“Ev sahibi geldi bu sabah, 5 bin 500 lira kirayı, 8 bin 500 lira yaptı, ödeyemeyiz dedik, evden çıkmamızı söyledi… Üstelik ev yıkıldı, yıkılacak.”

Asgari ücret arttığı zaman aynı oranda artıyorsa kira…
Mutfak alışverişi artıyorsa aynı oranda…
Ne varsa artıyorsa…
O zaman yalancı bir döngü değil mi yaşanan…

***

Ekonomiyi büyütmedikçe ve vergi yükünü bu insanların sırtından almadıkça, güvencesiz, korumasız, mesaisiz asgari ücretliye hayat yok!
Bu düzeni, bu statükoyu yıkmadıkça, olmayacak…


Meclis kaynarken!

Meclis’e gittim, gündem çok da uzun sürmedi ancak kulis kaynıyordu.
“Başbakan istifa edebilir” diyen bir vekile sordum.
“Başbakan var mı?”
Gülüştük!

***

Biat, talimat, emirle olmaz, halk en açık tepkiyi verdi, bu ekiple yürümez” dedi, Ulusal Birlik Partili bir vekil…
İki gözüm önüme aksın ki UBP’liydi.
Gülüştük!

***

Ekim ayına kadar Meclis de yok.
Hükümet kalır mı kalmaz mı bilemem…
“Ulusal Birlik Partisi” kongresi var sonra…
Yandık!
Bildik kavgalar, gürültüler, kalleşlikler olacak muhtemelen ve ardından ya MİT’ten biri ortaya çıkacak, ya Büyükelçilik’ten ve onun dediği olacak.
Hepsi de başını eğecek, “en doğrusu bu” diyecek, yeniden masa altına gizlenecek viskiler, avuçlar açılacak, dua edilecek: “Yarabbi şükür.