Yüksel Çelebi saldırısı ve geri kalmış KKTC gerçeğinin yüzümüze vurması

Serhat İncirli

Bazı yayın organlarında, Dikmen Belediye Başkanı Yüksel Çelebi’nin uğradığı silahlı saldırı ile ilgili haberler çok ilginç...

Haberlere ek olarak, bir sendika başkanının açıklaması da o kadar ilginç ki, neredeyse saldırgan haklı!

Hatta bırakın haklı olmasını, “iyi yaptı” ya da “az bile yaptı”ya getiriyorlar meseleyi!

-*-*-

Başkan, belediyeye ait bir şantiyeye gitmiş ve çalışana “üç ay sonra burada olmayacaksın, senin başını alacağım” gibi ifadeler kullanmış...

Bunun üzerine de o işçi şantiyeden ayrılmış, biraz sonra da av tüfeğiyle dönmüş ve başkana sıkmış...

Başkan da duvardan atlayıp koşarak kaçmaya başlamış...

-*-*-

“Başkan korktu, başkan korktu” diye tempo tutup kahkaha atmadıkları kaldı neredeyse!

-*-*-

Bu olayda var mı bilmiyorum ama ülkede “mobbing” kesinlikle vardır...

Ülkede “ırkçılık” had safhadadır...

Ayrımcılık boyutu inanılmazdır...

-*-*-

Çalışanlara ücret ödenmesi konusunda özellikle bazı özel sektör işvereninin asgari ücreti dahi vermediği çok iyi bilinmektedir...

Bir çok iş yerinde haftada 100 saat insan çalıştırılmaktadır...

-*-*-

Kesinlikle bu ülke çalışma yaşamı “geri kalmışlığın” ta kendisidir...

-*-*-

Ve bir çok belediyede, çalışanlarla başkanlar ya da yöneticiler arasında sorun olduğu gayet net bir şekilde bilinmektedir...

Seçim döneminde bu tür “sorunlar” ayyuka çıkmıştır ve herkes görmüştür...

-*-*-

Ancaaaak, en şiddetlisinden mobbing dahi olsa, bunun karşılığı silah ya da her türlü şiddet kullanmak değildir...

-*-*-

Basın mı?

En başta da belirttiğim gibi bazı gazetelerde, neredeyse “oh olsun Yüksel Çelebi’ye, keşke vurulaydı” noktasına varacak seviyede bir hava da yaratılmaktadır ki bu mobbingle alakalı değildir.

Burada, Çelebi’nin siyasi kimliğine ve seçimi kazanmasından duyulan kızgınlığa karşı nefret de söz konusudur ki bu en tehlikeli olandır!

-*-*-

Ve ayrıca işin aslı nedir biliyor musunuz?

Ülkemizin tanınma, eşitlik, egemenlik gibi dangalaklıklardan önce; demokrasi, insan hakları, medeniyet, modern yönetim bilimi konularında en az bir kaç bin fırın ekmeğe ihtiyacı vardır...

-*-*-

Bu ülkede bir çok insan, örneğin siyasi duruşu nedeniyle, yasal uyarılar yapılmaksızın işten çıkarılabilmektedir...

Sadece siyasi duruşla alakalı da değil, her hangi bir sebeple “işten çıkarma” konusunda “işveren” kesimi, “işçi” kesime göre çok rahattır...

-*-*-

Bu konuda uluslararası hukuk ve yerel hukuk çerçevesinde “hak arayabilme seviyesi” çok ciddi anlamda düşüktür...

Aylarca devam eden mahkeme süreci sonunda – örneklerle sabittir ki - haksız yere işten çıkarılan işçinin kazancı, mahkeme masraflarını dahi karşılayabilir değildir...

-*-*-

Ve bu ülkenin, gerçekten işçiden yana bir sisteme ihtiyacı büyüktür...

“Sol öldü”, “komünizm bitti” gibi aptalca bazı söylemler var ya; aslında çalışma yaşamı konusunda işçi aleyhine pozisyonlar o kadar barizdir ki, sol ve hatta komünist felsefe çizgisinde “iyileştirmeler” yapabilecek siyasi örgütlenmelere, sendikalara ya da partilere, Kıbrıs sorununu çözecek ya da yumurtayı daha sulu haşlayabilecek – pişirebilecek partilerden çok daha fazla ihtiyaç vardır...

Yeri gelmişken bu ihtiyacı da belirtmek istedim...

-*-*-

Ve tabii ki son bir not: Yüksel Çelebi’ye saldırı kabul edilebilir değildir...

İster mobbing olsun, ister bullying fark etmez; yasalar, eğer ortada çalışana şiddet varsa, işverene cezayı caydırıcı bir şekilde verebilmelidir...

Mahkemeye, yargıya müdahale gibi olmasın ama “Yok hayır yasalar yetersizdir, o yüzden bana mobbing uygulandığında cezasını da av tüfeğiyle ben keserim” diyorsanız, avukatlar uğraşsın ki 30 sene değil, belki 8 sene hapisle yırtarsınız!


Bir ziyaret ve iki şehit kabri daha!

26 Aralık 2022 tarihli gazetede şu ifade yer alıyor:

“... Sayın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 28 Aralık 2022 tarihinde saat 09:l0'da Ankara'ya gitmek üzere Ada'dan ayrılacaklardır...”

-*-*-

Resmi Gazete diyor ki, “... Tatar’ın yerine Meclis Başkanı Zorlu Töre bakacak...”

-*-*-

Zor bir seçim süreci yaşadı Tatar...

Özellikle Mağusa’da resmen UBP amigoluğu yaptı, ağır bir yenilgi aldı...

Biraz gezecek, alkışlanacak, gaz dolacak ve geri dönecek...

Burada kaldığında, kendi insanından aynı alkışı, aynı sevgiyi görmediği açık...

Adam “Cumhurbaşkanı” olduğunu bir tek Türkiye’deki muhtarlık gezilerinde hissediyormuş ki bu da ayrı bir mesele...

-*-*-

Neyse, güle güle gitsin...

Allah sağlık, esenlik versin...

Dinlensin, sevinsin, nutuk atsın, Kanlı Noel’i anlatsın...

Sallasın...

-*-*-

Ama biliyor musunuz; bu ziyaret de tüm masrafları ile birlikte en az iki şehit kabri eder!

Hatırlatmak istedim!

Hani parası yok, şehit kabirlerini yapamıyor ya!


İngilizler “Trolley” diye yazar... Alış veriş arabası mı deriz biz? Yoksa “drolli” mi? Her neyse... Bu arabayı, KKTC’de bir markette, fotoğraftaki gibi içindeki malzemelerle birlikte doldurmayı deneyin... Sizce kaç asgari ücrete ihtiyacınız var? Eşit ve egemen devlet mi? Tartışmayı sürdürün ama tartışamayacağınız tek şey nedir biliyor musunuz “fakir devlet”...