Yolculuk…

Asım Akansoy

İnsanın belli bir dönemde ya da hayat boyu yaşadıklarından elde ettiği bilgi birikimine deneyim diyoruz. İnsanoğlu, toplam deneyimlemeyi sonraki kuşaklara aktarıp bir toplumsal bilinç yaratmadığı ölçüde, tekrarın girdabına takılır durur. Kolay mı yaşadıklarının bilincine varmak, suyun akışına kapılmamak? Değil elbette. Yaşananların kişiselliği kadar, genele hakim boyutu da önemlidir. Toplum içinde bir birey olarak sizin yaşadıklarınızın yarattığı sonuçlar yanında, genelin deneyimlediği olaylar bütününü kavrayabilmek de ayrı bir özelliktir. Yaşananlardan sonuç üretmek, sorumluluk üstlenmek ve aktarmak, paylaşmak bir aydın işidir. Üretilen sonuç üzerinden ulaşılan bilinç, toplumun gündemi ile her zaman paralel olmuyor. Bu nedenle tarihsel süreçler, aydının bireysel arayışı ve üretimi ile toplumun genel beklentisi arasındaki makasa işaret eder. Bunu tarihin her bir dönemi ile ilgili okuyabiliriz.

Yaşananlar, çok acı olabilir. Yüreğinizi hayat boyu yakacak denli büyük olabilir. Sizde yarattığı kişisel tahribatı aşma yönünde gösterdiğiniz çabanın sonuçları bir toplumsal dönüşüm unsuruna, elle tutulur bir başarıya da dönüşebilir. Acının burukluğu dönüşür, gitmez. Hayatınızda kalıcılaşan yanı, bilincin yüksek duvarları arasında, deneyimlemiş bir aydının diline, üslubuna yansır.

Ali’yi dinlerken aklıma bunlar geldi. Bilincim dünden bugüne aktı…İki küçük çocukken başlayan bir kardeşlik hikayesinde aklıma gelenlerdi bunlar. 

Mağusa’da, Kültürel Miras Teknik Komitesi’nin yeni bir başarı öyküsünün sunumu üzerine düzenlenen törende…Savaşla karartılmış çocukluk günlerimizin izlerini taşıyan her bir taşa bugün insan eli dokunuyor. İnsanca her dokunuş, çevremizi dönüştürüyor. 

Çifte Mazgalların ardından, restore edilen iki önemli tarihi eser olan St.Mary Ermeni ve St.Mary Karmelit  Kiliselerinin tamamlanma töreninde Ali Tuncay şunları anlattı: 

“(…) Kültürel Miras Teknik Komitesi olarak uzun yolculuğumuz 2008 yılında başladı. Şu anda olduğumuz noktaya gelmemiz hiç de kolay olmadı. Uzun ve zorlu bir süreç sonrasında ortak güven ve işbirliği ortamı oluşturarak birlikte çalışmayı öğrendik. Tekrar tekrar buluştuk, ısrarla birbirimizle konuştuk ve empati yaptık. (…)

İlk çağlardan günümüzde medeniyetlerin tarihini şekillendiren ve insanlığın gelişmesine katkıda bulunda oldukça fazla sayıda millet Kıbrıs’a yerleşerek, bu topraklarda sayısız eser bırakmıştır.

Tüm etnik çatışmalarda olduğu gibi, 1960’lı yıllardan itibaren özellikle insanlar ve onların kimliğini temsil eden kültürel miras Kıbrıs’ta hedef haline gelmiştir. Yıllarca her iki taraf da kültürel miraslarını yok ettiği için bir birini suçladı. Taraflar birbirini suçlamak için enerjilerini harcarken, kültürel miras eserlerin de durumu kötüye gitmeye devam etti.

Sadece binalar ve taşlarla çalışmadığımızın farkındayız. Oyarak taşa verilen şekilde ve bir duvarın üzerindeki resimde onu yaratan kişinin kültürü, duyguları, düşünceleri ve yargılarının yansımaları var. İşimizi yaparken buna da saygı duyuyoruz. Bunun yanında, laik veya dini amaçlar için yapılmış olmasına bakılmaksızın, bu eserlerin bizim için özel bir değeri var. 

Artık kültürel miras ve farklı kültürler, çatışma yaratan değil Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar, Ermeniler ve diğer toplulukların işbirliği, barış ve refah içerisinde yaşamasına katkı koyan faktörler olmalıdır. Kültürel miras, taraflardan biri için gerekli olan teknik ve mali desteğin engellenmesi veya diğer taraf üstünde otorite oluşturma isteği ile korunamaz. Bu şekildeki politikalar sadece durumun daha da kötüye gitmesine katkıda bulunacaktır. 

Bu adada yaşayan insanlar olarak, tarih kitaplarımızı savaş, çatışmalar ve birbirimize yaptığımız kötülüklerle doldurduk, ve bunları çocuklarımıza öğretiyoruz. Acılarımız üzerinden bir yarışa girdik. Okul kitaplarımızda, birlikte çalışırsak ve işbirliği yaparsak neler başarabileceğimizi söylemedik. Gurur ve üzüntüde birleşemedik.

Kültürel Miras Teknik Komitesi bize ancak işbirliği yapar, birlikte çalışır ve üretirsek verimli olabileceğimizi öğretti. Ayrıca eşit temelde birbirimize saygı duyar, güvenir ve birlikte çalışırsak herkesin faydasına olabilecek birçok şeyi yapabileceğimizi de gösterdik.

Yaptığımız işlerle sadece eserleri restore etmiyor aynı zamanda Kıbrıslı Türk ve Rumlar arasında en fazla ihtiyaç duyulan güven ve barış kültürünü de oluşturacak ortamı da yaratıyoruz. 

Bu coğrafyadaki tarihi eserlerle barışmamızın zamanıdır. Kökeni ne olursa olsun adadaki tüm Müslüman ve Hristiyan ibadet yerleri ile Bizans, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve diğer medeniyetlere ait tüm eserler bizim ortak mirasımız ve zenginliğimiz olmalıdır. Teşekkürler.”

Bu değerli yolculuğa bizi de ortak ettikleri için sevgili Ali’ye ve değerli Takis Hadjiemetriou’ya binlerce teşekkür.