Yeter ki kararmasın...

Cenk Mutluyakalı

Yeter ki, tükenmez bir yolculuk sanma aşkı, en baştan kabullen artık, tükenir... Nefessiz kaldığın anlardır işin kıymeti...
...
Yeter ki, birbirine benzeyen günlerin kıyısından sıyrıl;  32’inci günü keşfet, 13’üncü ayı, kendine yazılmış mevsimleri...
...
Yeter ki, korkuların esir almasına izin verme yüreğini, bil ki ‘uyumadan’ da yaşanır rüyalar...
...
Yeter ki, çocukluğuna dön yine, sık sık, ne kadar büyüsen de...
...
Yeter ki, özgürlüğün önüne ‘ama’lar koyma, şartlara boğma sevini...
...
Yeter ki, güneşli maviliklere uyanırken her sabah, o günü yaşa, ‘anlar’ çoğalt ‘yaşadım’ diyebildiğin...
...
Yeter ki utanmanın da insana dair olduğunu bil, kırılmanın da... 
...
Yeter ki ‘yalansız’ yaşa, en fazla da kendine...
...
Yeter ki, her gece ‘kuş tüyü’nden önce, tertemiz bir ‘vicdan’ olsun yastığın, en yumuşak, en beyaz, en sıcak...
...
Yeter ki, bir teneke kapta çiçeği sularken de aynı gülümse, hiç tanımadığın insana ‘merhaba’ derken de... Ama bir başka öp sevdiğini...
...
Yeter ki, Baf sakızı gibi çam reçinesinin tadı yapışın damağına, onca gece hayalini kurduğun her ilk öpüşte...
...
Yeter ki, aylarca konuşmasan da, hep orada olduğunu bil bir dostunun, sıcacık, karşılıksız ve çıkarsız... Hep ‘orada’ ol birilerine, yeter ki...
...
Yeter ki, hesabını tutma çok fazla, kılığa sokma, ‘adını’ koyma illa, yaşa...
...
Yeter ki, gözlerinin sözlüğündeki alfabeyi oku, her seferinde yeniden, yine de ezberleme sakın ha!..
...
Yeter ki ‘adın’ yetsin, önüne ardına sıfatlar gerekmeden...
...
Yeter ki, ‘malım’ deme, bil ki senle taşınan duygulardır zenginliğin.
...
Yeter ki, ‘yetmediğini’ bil...
...
Yeter ki, sev...
...
Yeter ki, “kararmasın  sol memenin altındaki cevahir!...”

------------------------------------------------------------

Bir de O’nun gözünden yaşananlar

‘Tarih gibi adam’ derler ya, bu laf Turhan amca ile tam da örtüşüyor...
‘Ben de Yazdım’ adlı kitabı yayımlandı Dr. Turan Korun’un...
Sözlü tarih, anı, anlatım tarzında...
Öyle ‘edebi’ bir gaile taşımıyor çok fazla..
Ama Kıbrıs’ın 50’li, 60’lı, 70’li yıllarını öylesine içtenlikle, samimi, yalın anlatıyor ki...
Sanki ‘günlük’ tutmuş da dostları ile paylaşıyor şimdi.
‘Cehlin İlime Galip Geldiği Yıllar’ alt başlığı var, kapakta...
“Ne demek” dedim...
“İlmin cehalete yenildiği yıllar” diye özetledi.
Hâlâ öyle değil mi?...

***

Henüz yarısına geldim, 400 sayfadan fazla...
Ama şimdiden altını çizdiğim yerler bolca...
Bu kitaptan çok yazı çıkar...

***

Tıp eğitimi sırasında Türkiye’den sınır dışı edilmiş, Demirel’i dava etmiş bunun için ve ardından, bu kez Ecevit’le görüşmüş, ihtisasa başlayabilmek adına...
Serde ‘solculuk’ var !..
Kıbrıs’taki savaşı hem hekim olarak yaşamış hem insan....
Siyasetin ‘pisliklerinin’ çok eskiye dayandığını özetlemiş birinci gözden...
‘Koktu’ dediğimiz siyaset kurumu meğerse hep aynı!..
Farkı, ‘sosyal medya’ yoktu o zamanlar !..

***

Mesela bilmiyordum, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar ‘ortak’ grev yapmak dışında ‘ortak’ grev kırdığını, Süveyş kanalına gittiğini, çalışmak üzere...
Ah o ilk toplumlar arası çatışmalar, provokasyonlar...
Yaşlı bir devrimcinin çocuk gözlerinden Kıbrıs, gençlik gözlerinden İstanbul ve hayatın sillesini yemiş bir tecrübeyle Kıbrıs...
“Ben de Yazdım” demiş Turhan Korun ya...
Ne iyi etmiş... İyi ki yazmış...

-------------------------------------------------------------

 

‘Beyinlerde taksim’

‘Müzakere Sürecinde Medyanın Rolü’ başlık seçilmişti, panele...
İlk dikkatimi çeken, ‘müzakere’ sürecini aktif olarak izleyen tek bir gazeteci gelmedi !..
Müzakere heyetinden de tek kişi yoktu...
Ya duyarsızlık var ve usanç, ya da konuşmacılar ilgilerini çekmedi.
Üstelik organizasyon Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’ne aitti...
‘Soru’ soracak edasıyla paneli kendi ‘açık oturum’una, toplanan kalabalığı da fırsata çeviren gözümüze ‘aşina’ saygısızlar da olunca, tadım kaçtı...

***

En fazla dikkatimi çeken, özellikle “çözüm mevsimi”ni kirletmeye çalışan kimi gazete ya da televizyonlara yönelik farkındalık ve öfke...
‘Tamtam’cılar iş başına geçti.
Ali Baturay “düğmeye basıldı” dedi, samimiyetle, KIBRIS’tan yani kendi gazetesinden dahi ‘şahinler’ olduğu özeleştirisini yaparak...
Kathimerini yazarı, Türkolog Nikolas Stelya, “Çözüm süresinde milliyetçiliğe yenilen bir medya var” dedi...
Ah bu ‘genellemeci’ haller!..
Hatta daha ileriye gitti, “İletişim yok, basın yok bu adada!”  diye çıkıştı.
Ama şunu doğru söyledi:
“Taksim denilen Yeşil Hat beyinlerimizde var...”
Asıl sorun da bu ya!

------------------------------------------------------------

dize

------------------------------------------------------------
haftanın notcukları

• DÖVİZ KRİZİ’ni hep ‘vahlamak’ yerine fırsata çevirme şansı da var... Mesela Kıbrıslı Rumlar’ın kuzeyden alış-veriş yapmasını teşvik etmek... Bunun için kafa yoran var mı?

• LEFKOŞA çok güzel temizlendi, iyi bir temizlik kampanyası yapıldı. Ama ne yazık, insanımız pis!.. TEMİZLENMİŞ boş alanlar ‘çöp dökme istasyonu’ gibi algılanıyor.

• "Evlilik insan doğasına tamamen aykırı ve insana yapılmış en en büyük haksızlık" ...
Şarkıcı Yeşim Salkım demiş, 5'inci kez boşanırken...
5’inci de anlamış :)

• Ah şu DÜĞÜNLER ile FESTİVALLER çakışmasa... Mesela 6 Eylül akşamı Geçitkale’de “Light In Babylon” konseri kaçar mıydı?
[ Siz kaçırmayınız ne olur.. ]

• Tabipler ‘Muayene ve Tedavi ücretlerini sabitlemiş’ ya, bir ilginç durum!.. Çünkü bu ücretler ‘döviz’ değil ki!..
Yani ‘kur farkı’ yok ortada... ‘TL’ ücretler mal ve hizmet anlamında, o kadar çok sabit ki zaten, senelerdir...

Devlet harçları; pasaport, kimlik, ehliyet, ruhsat gibi ‘asgari ücretli’ye % 50 indirimli olsun demiştik... Kimseler üzerine almadı!..