Yeryüzünün en rezil yağması

Cenk Mutluyakalı

Adanın kuzeyinde 1.5 milyon dönüm Kıbrıslı Rum mülkünün üzerine kapaklandık ve buralar, parsel parsel dağıtıldı, üleşildi, paylaşıldı.
Toplumsal yarar, gelişim, hizmet hiç düşünülmeden.

Yeryüzünde kilometre kareye düşen en büyük “yağma” yaşandı sanırım…
Park yerlerine, köşelere, deniz içindeki kayalıklara kadar verdiler.

Öylesine yüzsüzce, fütursuzca, hoyratça dağıtıldı ki toprak, sahil, orman kamusal yatırım yapacak yer kalmadı.

“Bize yer gösteriniz okul yapalım” diyor gönüllü insanlar yer yok!
Spor tesisi yapmak isteyenler var, arazi bulunamıyor.
Yürüyüş ya da yaşam parkı yapmaya yer arıyor belediyeler…
Ne yeşil alana ne de araç parkına mekan bırakıldı.
Hepsi birilerine verildi, “al gülüm, ver gülüm.
Bir grup açgözlü topladı toprağı, kendi mülküne geçirdi, kendi varlığına kattı.

Üniversite yatırımı” dendi üzerine kapaklanıldı.
Turizm yatırımı” dendi peşkeş çekildi.
Hem de sudan ucuz kiralarla…

Alıyorlar, satıyorlar, devrediyorlar ve itmiyor, bitmiyor, tükenmiyor bu yağma…
Şimdi sıraya deniz ötesinden taşınanlar girdi.
Böyle gelmiş, böyle de gidiyor.

Her kim ki makam tutuyor; yönetimde bulunuyor, bakanlık koltuğuna oturuyor, müdürlük yetkisi kuşanıyor, bir yakınını görüyor, bir hatırlının işini hallediyor…

***
Şeffaflık olsa göreceğiz, duyacağız, anlayacağız bugüne kadar kime, ne araziler verilmiş, hangi şartlarda ve üzerine ne yapılmış!
Ah birileri “toplu döküm” çıkartsa da gözlerimizin önüne serse, sarsılacak ortalık!
Siz o zaman görünüz, nasıl da altı üstüne gelecek ada yarısının…

***
Yüksek İdare Mahkemesi’nden yine bir ‘Ara Emri’ kararı çıktı dün.
Yeşil Barış Hareketi iyi ki bu işlerin peşine düşüyor.
 

Orman arazisi, sahil ve plaj yine özel bir şirkete kiralanmış.
Bu kaçıncı…

“Ulusal” örtü altında yapılıyor bu işlerin çoğunluğu…
Kıbrıs sorununa elbette çözüm istemiyorlar.
Mülkiyet” dosyası açılırsa boyaları dökülecek ve çirkin yüzleri iyice deşifre olacak çünkü...

***
Lefkoşa’nın güneyine geçtim geçen gün…
Yürürken saydım yirmiden fazla tenis kortu vardı.
Uzun uzun park, yürüyüş yolu, sosyal tesis…
Yine yürüyüş mesafesinde üç tiyatro salonunun önünde geçtim, geçmişte tümüne gittim, biliyorum, her biri balkonlu izleme alanlarına sahip, çağdaş sahnelere, içeriğe…
Tüm bu saydıklarımı otuz dakikalık yürüyüş sırasında gördüm yalnızca…

Savaşın kaybedeni onlar!
Dünya kadar okulu, fabrikayı, tarlayı, oteli, kamu kurumunu, stadyumu, sanat merkezini, atölyeyi terk etmek zorunda kalmışlar…
Yeniden yapmışlar!

“Dünya onlara yardım etti…”
Hep bu gerekçenin ardına sığınılıyor ya…
Yalan!
Örtü!
Bahane!
Gerçek şu: Siz arsızlar, yüzsüzler, utanmazlar eşinize, dostunuza, yandaşınıza peşkeş çektiniz ‘bir karış verilmez’ dediğiniz toprağı!
Marşlarla, nutuklarla, rüşvetle ve duayla verdiniz!


***
Kıbrıs’ın kuzeyinin röntgenini çekmek istiyorsanız “mülkiyet envanteri”ni ortaya dökeceksiniz.
Tek tek, dönüm dönüm, isim isim…
Evlerden fabrikalara, sanayi bölgelerinden kıyı şeritlerine, tarlalardan arazilere kimlere verildi?
Her bir kararın altında kimin imzası var?

Bunun açıklanmasını kaç kişi samimiyetle ister acaba, bunu da ayrıca merak etmiyor değilim…
 


Operasyon, denetim ve büyük balıklar!

"Reçete operasyonu"nun birkaç olumlu etkisi oldu.

En önemlisi, "ayağımızı denk alalım" noktasında uyandı kimileri, kendine geldi, korktu.

Bu soruşturma sağlık sistemine dair açıkları da yeniden gündeme getirdi.

Böylesi adımlar insanları cesaretlendirir, çok alışılmış değildir.

Örneğin Meclis'te ilk kez "Hastanelerde saat 15.00'e kadar poliklinik hizmeti verilmelidir" yönünde bir önerme yapıldığını duydum.

Hep "ek mesai" gündeme gelirdi de "eksik mesai" konuşulmazdı hiç, bu köşenin sürekli okurları sıklıkla gündeme getirdiğimi bilir.
Her gün saatlerce hizmet hakkından çalınıyor toplumun…
"Saat 12'den sonra doktor bulmak zor" diye manşet oldu örneğin!

***
Denetimin önemi ortaya çıktı ve bir bakan bunu artı değer olarak kendine yansıttı.

Ulusal Birlik Partisi'nin yeni Çalışma Bakanı, eski bakanın, yolsuzluk dosyalarının deyim yerindeyse "üzerine yattığını" söyledi.

Açık açık bunu demedi ancak ima etti.

Tabii tüm bunlar yaşanırken 'Jet Skandalı' soruşturmasının ileriye gitmesini engelleyen de aynı hükümet…
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu'na yönelik "ihale vurgunu" hiç gelmiyor gündeme...
İstihdam rezilliği soruşturulmuyor.

Başbakan ya da bakanların isminin karıştığı şaibeli işlere dokunulmuyor henüz...

Ne zaman ki onlara da sıra gelecek, işte o durumda ilkeli, tutarlı, sorumlu bir siyasetten söz edebileceğiz.

***

Böylesi denetimlerin gelip, geçici olmaması sistemin bütüne dair yapacağınız müdahaleler ile anlamlıdır.

"Reçete" operasyonundan çok daha ciddisi kürtaj skandalında yaşanmıştı.

Tarlalarda ilaç poşetleri değil fetüsler bulunmuştu o dönem, anımsayınız.

Unuttuk bile!

Sizce o günden bu yana nasıl bir "sistem” kuruldu?

Yasa dışılıkları meşrulaştırmak için adımlar atıldı çoğunlukla...

Kayıt dışılık aynen sürdü.

Ne hasta takip sistemi kuruldu, ne de hekim ya da ilaç...

***
"Reçete operasyonu" şunu da hepimize hatırlattı.

İşini iyi, dürüst, temiz yapan insanlara sahip çıkmamız gerektiğini...



Sınırları aşan bir utancımız oldu

Uluslararası insan hakları kuruluşu Freedom House, Kıbrıs’ın kuzeyinin “özgürlük” notunda Ulusal Birlik Partisi kurultayını da gördü.

Kurultayda açık ara farkla “Başkan” seçilen ama “talimatla” devrilen Faiz Sucuoğlu’na yönelik müdahale dünyaya not edildi.
Sandıktan ilk çıkan eve gitti, son çıkan Başkan oldu (!)

UBP’linin seyirci kaldığı ve boyun büktüğü bu demokrasi rezaletiyle bir kez daha yüzleştik.
Sınırları aşan bir utancımız oldu böylece…

Tatar’ın “ifade özgürlüğüne karşı kurduğu baskı” da rapora yansıdı.

***
Kim demiş “yeni siyaset” uluslararası toplumda yankılanmadı diye (!)