Yeniden Kovid 19

Yücel Vural

Kovid 19’un yarattığı ciddi sorunların varlığını bilimin yardımıyla öğreniyoruz.

Ama konunun bir de idari-siyasi boyutu var.

En başta sağlık bürokrasisi olmak üzere, yönetimin çeşitli kademeleri ve hükümet bu sürecin idari-siyasi boyutundan sorumlu.

Onlar ne yapıyor?

Bu ülkede yöneticiler, bir sorun gündeme getirildiği zaman, genellikle ‘hazırlık yaptık’ diyerek ödevlerini yerine getirdiklerini sanıyorlar.

Yani bütün marifet sanki bu sihirli sözcüğü kullanarak karşıdakini, yani soru soranı susturmaktır.

Sonradan, hiç önlem almadıklarını, hatta hangi önlemin alınması gerektiğini bilmediklerini, bilenlere de hiç danışmadıklarını anlıyoruz.

Bu sürecin iyi yönetilmediğine dair kaygılar giderek artıyor.

Kararlar, aceleyle, sadece o günü kurtarmak için değil, toplumun ve onun siyasal kurumlarının sorun çözme yeteneğini geliştirecek şekilde ve gelecekteki tehlikeleri de bertaraf etmek için alınmalıdır.

Bunun böyle olmadığını artık herkes biliyor.

İki hafta önce Dr. Okan Dağlı ile birlikte sürdürdüğümüz Salamis Tartışmaları programında, acil olarak bir ‘Aşı Programı’nın yapılmasının ve bu konuda halkın bilgilendirilmesinin gerekli olduğunu vurgulamış, Avrupa Birliği’nden gelecek aşıların akıbetinin araştırılmasının gereğinden bahsetmiştik.

Bu aşılama programında kimlere nasıl öncelik verileceği, uygulamanın nerede ve ne zaman yapılacağı, kişilerin muhatabının hangi birimler olacağı önemliydi.

Bu iki haftalık süre içinde devlet, belirgin, kamuoyunu yeterli düzeyde bilgilendirerek bir program oluşturmadan aşı uygulamasını başlattı.

İşte böyle bir program yapılmadığı için neler olmadı ki!

Sağlık çalışanları bile aşı olmak için kuyrukta uzun süre beklemek zorunda kaldı!

Dr. Okan Dağlı, Avrupa Birliği’nden gelen aşıların, güneyden geçiş noktasına kadar uygun koşullarda nakledildiğini, ama, bizim bu aşıları alelade bir araçla teslim aldığımızı belirtiyor.

Tabii ekliyor:

“Sağlık bakanlığının elinde, bu aşıların uygun koşullarda nakledilmesini sağlayacak araç ve donanım yok mudur?”

“Bu aşılar, hızlı bir aşılamayı öngörecek şekilde, kamu ve özel hastahanelere niçin dağıtılmadı?”

“Türkiye’den gelen aşılarla birlikte elimizde 21 bin civarında aşı bulunduğu anlaşılıyor. Peki eldeki bu aşılar sadece birinci doz için mi kullanılacak, yoksa öncelik verilen gruplara ikinci dozun da uygulanması için bir düzenleme mi yapıldı?”

Daha da önemlisi, “aşılama programına kimler dahildir? Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan ve vatandaş olmayan öğrenci ve çalışanlar hangi koşullarda ve ne zaman aşı uygulamasına dahil edilecek?”

Bir aşılama programı olmadığı için, bu soruların şimdilik bir yanıtı yoktur!

O nedenle daha fazla soru sormaktan vazgeçelim!

Meselenin idari-siyasi boyutunda kamuoyunu ayağa kaldıracak türden acemilikler sürekli tekrarlanıyor.

Bunların en önemlilerinden bir tanesi de, Bakanlar Kurulu ile Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin yol açtığı karmaşadır.

Bu karmaşanın olumsuzluğu, sadece halkı şaşırtıcı açıklamalar değildir elbette.

Komite, kendini yürütme organı yerine koyarak idari ve siyasi kararlar alıyor!

Hükümet ise, komitenin ne yapıp söylediğini hiç dikkate almadan, kendini uzman yerine koyarak önlem alabileceğini düşünüyor.

Başbakan yardımcısı ise, ‘özrü kabahatinden büyük’ dedirtircesine konuşuyor:

“Üst Kurul dar gelirlilere demek istiyor ki ‘Coronadan ölme, evinde açlıktan öl,’”

Yani bakan uzman, uzmanlar ise bakanlar kurulu üyesi olmuş!

Böyle devam edecek miyiz?