YENİDEN KAPANMA OLUR MU?

Sami Özuslu

Bu soru çok sık soruluyor. Hatta bundan daha fazla kurulan cümle şu: ‘Yeni bir kapanmayı kaldıramayız.’

Devlet olarak da…

İşletmeler de…

Vatandaş da…

Doğru mu? Doğru…

Peki ama ‘o nokta’ya gelirsek ne yapacağız?

Yani sağlık sisteminin vaka sayısını kaldıramaz hale gelmesi durumunda…

‘Ne yapalım, kaldıramayız artık kapanmayı, o yüzden ölen ölsün, kalan sağlar bize yeter’ mi diyeceğiz?

Tabii ki öyle olmayacak. Bir yıldır birkaç kez tecrübe ettik: Bugünkü kamuoyu birkaç gün içerisinde tam tersine dönebiliyor. Vaka sayısına, hastanedeki ve özellikle yoğun bakımdaki hasta sayısına göre ibre süratle değişebiliyor.

Geçen yıl ‘sıfır vaka’ çıkan üç ayın ardından dönemin Başbakanı Ersin Tatar’ın sağına soluna bakmadan başlattığı ‘karantinasız girişler’in iki hafta sonrası neler yaşandığını hatırlıyoruz.

Daha da yeni, tüm uyarılara rağmen yılbaşında eğlence mekanları ve kumarhaneleri açık tutmanın bedeli çok daha ağır oldu. Ocak ayının sonuna kadar ‘kapanma kararı’ almayı bir tarafa bırakın, ‘turizmi açma’ hayalleri kuran hükümet, iki gün içinde 180 derece çark etmek ve neredeyse bütün sektörleri kapatmak zorunda kalmıştı.

Dolayısıyla kimse kesin konuşmasın. Umalım ki tekrar kapanmayız ama her türlü ihtimale de hazırlıklı olmak gerekiyor.

**

‘Yeniden kapanma’ olup olmayacağını etkileyen unsurlar bellidir:

  1. Vaka sayıları kontrol edilebilir düzeyin üzerine çıkmamalı…
  2. Hastanelerde yatak kapasitesi Covid hastalarına ve de diğer hastalara sağlık hizmeti verilemez hale gelmemeli…
  3. Yoğun bakım üniteleri dolup taşma aşamasına erişmemeli…

Eğer bunlar olmazsa, kapanmaya gerek kalmayabilir.

Lakin geçen bir yıl içerisinde bu üç unsurun da çok kısa süre içerisinde nasıl ters yüz olduğunu gördük. Çünkü sağlık sistemimizin eti belli, budu belli…

Bugün ‘rahat’ gibi görünen hastanenin üç beş gün içinde SOS verir noktaya gelmesi gayet mümkün…

Tüm bu olasılıklarda katalizör rol oynayan birkaç element var ki ‘yeniden kapanmama’ adına bunlar şans olarak görülebilir.

Bunlardan biri ve en önemlisi artık nüfusun bir kısmının aşılı olduğu gerçeği… Aşılanmış kişilerin hastalığa yakalanma ihtimali olduğunu biliyoruz ve halihazırda böyle hastalar da var. Aşılı kişilerin genellikle hastalığı hafif semptomlarla geçirmekte olduğu yönünde gözlemler olduğu söyleniyor. Bu konuda istatistiki çalışmalar önümüzü daha kolay görmemizi sağlayabilir.

Eğer gerçekten aşılanmış kişilerde ağır semptomlar görülmüyorsa, vaka sayıları azalmasa, hatta artsa bile, sağlık sistemi ciddi bir tehdit altına girmeyecek anlamı çıkabilir.

Hangi aşının ne kadar koruyucu olduğu bilinirse eğer, bundan sonraki adımlar da ona göre planlanabilir.

Örneğin Sinovac aşısının etkililik düzeyi çok kritik…  Zira Kuzey Kıbrıs’ta en fazla uygulanan marka o…

Elbette daha az miktarda yapılıyor olsa da Astra Zeneca ile Pfzier Biontech aşılarının etkililik düzeyi de sonuca doğrudan etki edecek.

Ve bir de aşı tedariki ile iyi bir plan çerçevesinde aşılamaya hız verilmesi…

Tüm bunlara bir de maske-mesafe-hijyen konularına uyumdan taviz vermemeyi becerirsek toplum olarak, tünelin ucunda ışık görülebilir.

İşler yolunda giderse ‘yeniden kapanma’ ihtimali uzaklaşır.

Ama o kadar iyimser olmak için henüz yeterli veri yok.