Yeni KKTC…

Mert Özdağ

 

'Yeni bir döneme girdik'…
Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra en fazla dillendirilen cümlelerden biri buydu.
Yeni bir dönem.
Evet, gerçekten ‘siyaseten’ yeni bir dönemdeyiz şimdi.
Manzarayı Kıbrıs sorunundan arındırıp analiz etmeye çalışırsak durumu nasıl yorumlarsınız?
Hem yeni, hem de eski gündemlerin ısıtılıp yeniden önümüze sunulacağı bir dönem olacak bu…
Ta en başından ‘Türkiye ile ilişkiler’ konusunda 90’lı yılları hatırlatan bir havanın yaşanacağını görür gibiydik.
Mustafa Akıncı'nın Cumhurbaşkanlığı’nı kazanması ile önceleri tırmandırılan “federal Kıbrıs” gündemi yerini yavaş yavaş “Güçlü KKTC” olgusuna bırakıyor.

Belli ki müzakereler bir süre sonra duvara toslayacak.
Maraş konusu rafa kaldırılmış, bizzat Mustafa Akıncı tarafından.
Güven yaratıcı önlemlerde hiçbir şey iyi gitmiyor.
Yeni barikatların açılması yavaş ilerliyor.
Telefon şebekelerinin birleşmesi projesi çöktü.
Bunlara paralel olarak daha milli söylemleri ile gündeme gelen bir Cumhurbaşkanı var.
Garanti sistemini savunuyor bu Cumhurbaşkanı!
Güzelyurt konusunu kaşıyor, “vermem” diyor.
Bunlara Kıbrıs Rum tarafının tepki göstereceğini bile bile gündeme taşıyor.
                                                 

***

Bu yeni dönemde “KKTC'nin güçlenmesini” savunan bir lidere ve iç siyasette de “Yeni KKTC” olgusunu ileriye taşıyacak siyasetlere ihtiyaç duyulacak.
KKTC'yi savunan lider hazır zaten, Mustafa Akıncı!

Geçmiş siyasi hayatında birçok kez tekrarladığı “Güçlü KKTC” siyasetine ilişkin bir dil kullanmaya başlamasını bir işaret olarak sayabilirsiniz artık.
İç siyasette de yine ‘dış bağlantılı’ gelişmeler yaşanıyor.
Elbette Türkiye'deki egemen güçler adada oluşan yeni güç dengelerini kontrol etmeye başlayacaktı, bundan kimsenin şüphesi yoktu.
Şaşırmadık.
Kimilerine göre; % 20'lik bir oy oranına ulaşan 'işin ehli' olduğunu iddia eden her dönemin “müzakerecisi” ,“ne sağcıyım ne solcu” modunda herkesime göz kırpan yapı  siyasette kilit bir yer edecek.
Son yıllarda hemen hemen her partinin yaşadığı ‘ideolojik eksen kaybı’ sorunu olmayacak bu yapının…
Çünkü ideolojik zemini yok...
Çünkü ta en başından ılımlı söylemler ve üzeri 'süslü' laflarla örtülen 'politikaları' ile radikal milliyetçilerden ileri derecede 'solculara' kadar farklı kitleleri kendine çeken bu yapı, Türkiye'deki güç odaklarının çok rahat sızabileceği bir oluşum yaratmıştı zaten…
Bu yapının liderine samimi duygularla oy veren yurttaşları tenzih ederim ama; dışarından izlediğim manzara “Yeni Türkiye” sarmalına paralel bir “Yeni KKTC” olgusunun temellerinin atıldığına işaret ediyor.
Siyasi partilerin ötekileştirilerek siyaset yapıldığı bir süreç izledik, hep birlikte ve kimilerimiz de farkında olmadan 'toparlandık'…
% 20'lere varan bu toparlanma 'yeni' dönemde şüphesiz egemen güç odakların ‘favorisi’  olacak.
Yaşayıp göreceğiz.
                                                                   

***

Yeni döneme kaybederek girenler de var pek tabii…
UBP ve DP…
Ama özellikle DP…
Eroğlu'nun peşinde sürüklenen UBP'nin şimdi yeniden iç tartışmalarıyla yoğrulacağı görülüyor.
Kimi genç siyasilerin yeni tüzükle birlikte dillendirdiği “Yeni UBP” söylemleri ne kadar hayata geçecek, göreceğiz.
Ancak en başından ‘tek adam’ girdabında ilerleyen sağın en köklü yapısının kapanacağını, yok olacağını sananlar yanılıyor.
Elbette erken zamanda güçlenecek değil UBP.
Ama bitti, mahvoldu derken tek başına iktidara geldiği günleri de unutmamak gerekiyor.
Bir yere not etmekte fayda var.
Yeni döneme  ‘en yaralı’ giren DP ise kendi içindeki “UG” sarmalı ile sancı yaşıyor.
Aslında sancının nedeni dıştan gelenler değil, siyasetsizlik.
Ancak bu gidip gelmelerin de bir kronolojisi var.
Hatırlayın, 2013 öncesinde, son mecliste DP'de Denktaş ile Arabacıoğlu yalnız kalmamış mıydı?
Sonra UBP'deki gelişmelerle gereğinden fazla şişen DP, bu kez bu şişkinliğinden arınıyor.
Uzun süredir sağ partilerde var olan siyasetsizlik sorunu nedeniyle bu geçişlerin çok da anlamlı olmadığını söyleyebiliriz.
Zira esas mesele siyaset ve siyaset farkları konuşulmadan kişileri ve bu kişilerin tercihlerini konuşuyor olmamızdır.
UBP ve DP’nin yaşadıklarına Eroğlu’nun seçim kaybetmesini de eklersek oyun ‘eski sağ’ için şimdilik bitmişe benziyor.
Ve bu nedenledir ki sağ yeniden şekillenecektir. 
Mevcut düzenin simgesi olan ve ‘yenilenemeyen’ Eroğlu ve onun kuyrukçusu UBP ile DP’nin artık bu halleri ile hem toplumdan hem de deniz aşırı güç odaklarından ilgi görmesi mümkün değil.
Şimdi ‘temiz toplum’ söylemleri ile ilerleyen yapı yeni başrol oyunculuğuna aday.
Daha açık söylemek gerekirse, “Film yeni, oyuncular da yeni” demek zor değil…
Başa dönecek olursak 90'lı yılların eski gündemlerinin yeniden önümüze konacak, bu çok açık.
Bunu işaretlerini herkes görmüştür umarım.
İç gerginliklerimizde Türkiye liderliğinin daha da dişlerini çıkararak gireceği bir dönem olacak belli ki bu dönem…
Ve içteki
dengelerin pozisyonu, bu sancıların acısını daha da artıracak durumda.
Peki  CTP, yeni dönemin ve yeni şekillenmenin neresinde yer alacak?
“Yeni KKTC” gündemi, çözümsüzlük şartları, gerginleşen ortamda zorlaşan barış siyaseti ve bir türlü ileriye taşınamayan KKTC’nin bütçe sorunu…
Böylesi bir gündemde CTP ne yapacak?
İşte buna CTP'yi yönetenler ve CTP’liler karar verecek.
Hükümet performansı hala ‘siyasete yön verici’ en önemli faktör.
Ve bu performans mevcut haliyle gidişata yön verecek yeterlilikte değil.

En azından şimdilik…
Sonrası mı?
Sonrasını kimse kestiremiyor. 

------------------------------------------------------------

UBP’nin içi ve dışı

İlk yazıda siyaseten olabilecekleri yazdık.
Şimdi olanları ve kulisleri yazalım.
DP’den istifa edenlerle ilgili bir sürü iddia ortada dolaşıyor.
Yok efendim parti kuracaklar, yok efendim o olacak, bu olacak.
Aslında her bilginin az biraz doğruluk payı var.
Doğruluk payı dediğim ‘olabilme’ olasılığı ya da konuşulanlar arasında olma durumu…
Evet, istifacıların bir parti kurma ihtimali var, ancak çok uzak bir ihtimal.
Daha doğrusu en son seçenek.
Bundan sonra ne olacaklara şunu da ekleyelim, Milletvekili Özdemir Bezova da yurt dışı ziyaretinden döner dönmez DP’den istifa edecek.
Böylelikle DP’den istifa edenlerin sayısı 4’e çıkacak.

Hakan Dinçyürek, Hasan Taçoy, Menteş Gündüz ve Özdemir Berova…
(Tabii bir de 2013 seçiminden sonra DP’den UBP’ye geçenler var: Ahmet Kaşif, Zorlu Töre, Hamit Bakırcı, Ergün Serdaroğlu)
DP’den son istifa eden 4’lünün ne yapacağını izleyeceğiz ama UBP’nin bu vekilleri almama gibi bir şansı olmadığını düşünüyorum.
Pek tabii şimdi bu adamlar UBP’ye geçemez, yeni yasa bunu engelliyor.
Ama bu geçememe durumu bir UBP’li gibi davranmalarına engel değil.
Bana sorarsanız, seçim dönemine kadar UBP ile birlikte hareket edecekler, hükümet kararlarına destek verecekler.
Yani bir şekil UBP’ye ‘dışarından destek’ vermeleri gündeme gelecek.
Ha eğer seçim günü gelip çattığında UBP listelerinde yer alamayacakları kesinleşirse (ki bu uzak bir ihtimal) yeni bir parti kuracaklar.
Peki bu süre zarfında UBP içindeki muhalifler ne yapacak?
Ya da UBP içinde Özgürgün’e karşı aday olan grupla başkanın arası düzelecek mi?
Bu yönde de ilginç bilgiler var.
Örneğin Ünal Üstel ile Hüseyin Özgürgün’ün arasının düzeldiğine ilişkin UBP kulislerinden bilgiler geliyor…
Buna Hamza Ersan Saner’i de ekleyebilirsiniz.
Saner ile Özgürgün’ün de arasının düzeleceğini söyleyenler de az değil…
Hatta Tahsin Ertuğruloğlu’nun Ulaştırma Bakanlığı’nı sağlık sorunları nedeniyle devretmesiyle bu makamın Saner’e verileceği de dillendiriliyor.
Yani Özgürgün’ün seçime kadar muhalifleri ile arayı düzelteceğine kesin gözüyle bakılıyor, en azından bir kısmı ile…
Kısacası hem UBP içindeki muhalifler hem de UBP dışında kalan istifacı eski DP’lilerle birlikte büyük bir sağ potansiyel UBP etrafında  buluşacak.
Ve bu büyük potansiyel UBP listelerinden aday olmak için yer kollayacak.
Seçime kadar ne olacak izleyeceğiz ama sağda artık iki parti var: UBP ve HP…
DP’nin siyaset sahnesindeki misyonu tamamlanmış gibi görünüyor.