YENİ JAMES BOND FİLMİ VE YENİ EKONOMİ PLANI…

Kutlay Erk

Yeni 007 - James Bond filmi dünya sinemaları ile birlikte Kuzey Kıbrıs’ta da gösterime girdi.


Eskilerden farkı var mı?!. Tema gene dünyayı büyük bir tehlikeden kurtarmak ise ve bu görev de emperyalist bir ülkenin gizli servisinin aynı ajanına verilmişse, özde değişen bir şey yok… Kahraman hala daha olağanüstü güç ve dayanıklılığa sahip… Düşmanlar da her yolu deniyor; dünyayı tek başına kurtaracak ajanı tam da yok edecekler, adam gene kurtuluyor ve dünyayı kurtarıyor… Bond filmlerinin birincisinden sonuncusuna hikayenin özeti bu… Bir de filmler çekilirken medyada yapılan ve gösterime girene kadar heyecanlı beklenti yaratacak reklam ve tanıtım amaçlı haberler, görseller…


Ve ilk gösteri, şaşaalı başlangıç… Filmi görmek için, “bu defa neler olacak acaba?” merağı ile bilet kuyruğunda bekleyen kalabalıklar… Filmi, etkili efektlerin yarattığı heyecan, senaryonun yazdığı gerilimli anlar ve “acaba Bond’u bu defa bitirirler mi? Olamaz… Yoksa diğer film nasıl çekilecek… Bond gene yırtar” düşünceleri ile koltukta tedirgin ama emin izlemeler… Film bitince ve sinema salonundan çıkarken, “vay be, Bond amma da kurtarmış ha dünyayı, ne filmdi ama?!..” yorumları…  Sinema binasından çıkınca da hayatın gerçeği… Dışarda insanlar kendi halinde, trafik kendi halinde; Bond’un az önce kurtardığı dünyayla hiç alakası yok… Bunun üstüne bir çorba içilir, hade çorbacıya… Bond’un bilmediği çorbalar var menüde; hummus, paça, işkembe falan…  


Birincisinden kaçıncısıdır artık hiç de önemi kalmamış KKTC Ekonomi programları da James Bond filmleri gibi hep yeniden uygulamaya girer. Tema hep aynı, ‘KKTC’yi içinde bulunduğu büyük ekonomik sorunlardan ve tehlikelerden kurtarmak; bunun için de Türkiye’nin katkı ve katılımcılığının rol aldığı bir program’… Kahramanımız da Kıbrıslı Türkler; onlarca yıl olağanüstü koşullarda yaşamış olan, dayanıklılığı tartışmasız, gücü tartışılır Kıbrıslı Türkler… Emeği ve sermayesi ile, çiftlcisi, hayvancısı ve esnafı ile, öğrencisi ve meslek sahipleri ile, yerlisi ve yerleşikleri ile, sağcısı ve solcusu ve orta-yolcusu ile Kıbrıslı Türkler… Düşman değil de “karşı taraflar” denilebilecek unsurlar da var; kimileri siyasi sorun içinde tanımlanan, kimileri ekonomideki yerleri ve rolleri ile tanımlanan, kimileri siyasi bakış ile tanımlanan, kimileri de garaz ile tanımlanan… 
Program hazırlanırken, medyada yapılan ve tamamı hazırlanıncaya kadar büyük ve heyecanlı beklenti yaratacak tanıtım ve bilgilendirme amaçlı programlar, yorumlar, tartışmalar, toplantılar… Program tamamlanınca, dönemin açılışı için şaşaalı ilk gün törenleri… Programın uygulanacağı süre içerisinde “Bu defa neler olacak acaba?” merağı ile, görmek ve okumak için, programı edinme çabası içinde olan meraklı kurum, kuruluş ve bireyler…


Ve program uygulamaya girer… Ama yazıldığı gibi olmaz… Hayatın gerçekleri, beğenmeyenlerin tepkileri, politikanın cilveleri, uygulayanın iradesizliği ve beceriksizliği, öngörülememiş dış etkenlerin koşulları değiştirmesi, baskı unsurlarının ve gruplarının kendi tuttukları uçtan, kendine doğru çekme gayretleri ve tüm bunların arasında hep sandviç olmuş ‘kahraman’… Kahramanlığına pişman, kahroluşlarla yaşayan… Umudunu programa bağlayan, çözüm görüşmelerine bağlayan ama ne birinden ne de diğerinden yaşamını ve kaderini değiştirecek bir hayır göremeyen… Program uygulandıydı - uygulanmadıydı, “uygulandın, aferin, al para” – “uygulamadın, cezalısın, yok para” tartışmaları ve “Bu defa neler olacak acaba?” merakı, programın gerilim yaratacağı bazı uygulamalarında “Acaba Kıbrıslı Türkleri bu defa bitirirler mi? Olamaz… Yoksa bu ‘ulusal dava’ nasıl sürdürülecek… Biz gene yırtarız” düşünceleri ile tedirgin ama emin yaşamalar…
Program dönemi sonunda “vay be, ne programdı amma, ne varta atlattık ama, neyse gene yırttık” yorumları… Ve sokağa çıkınca da hayatın gerçeği… İnsanlar kendi halinde, trafik kendi halinde; biten programdan kalan izdüşümü yok, başlayacak olan programdan hiç umutları yok… Eski hamam – eski tas, hamamcı değişmiş kaç yazar… Hade çorbacıya… Menüde herkesin bildiği çorbalar var; hummus, paça, işkembe falan ve herkes kendi ruh halinin çorbası içinde bir çorba seçiyor…


Bu arada da 007 James Bond filminin sponsorları da var, filmde onların ürünleri kullanılır ve sponsorlar o ürünün filmde öyle bir şekilde kullanılmasını şart koşar ki seyirci etkilensin, “vay beee, adamlar ne teknolojik ürünler yapmış ama…” desin. Sponsor istedi mi, ister… Neticede sponsor, düdüğü var… 
Ekonomik programın da sponsoru var, o da ’düdük çalar’ ama bazan ‘kahramanlar’ çalınanın düdük değil de başka şeyler olduğunu görür ve vaveyla kopar… Taa ki program bitsin ve yeni program dönemi gelsin… Düdüğü çalamayan da parasını vermiyor ama ‘çalamadığı’ ile kalıyor…


İlginçtir, bir Bond filminden diğerine geçen zaman, hemen hemen bir KKTC Ekonomik Programından diğerine geçen zaman kadar… Özünde ve misyonunda, tıpkısının aynısı olacak olduktan sonra, niye yenileniyorlar?!... 
James Bond’un senaryolarını yazanların ne hali varsa görsün ama Kuzey Kıbrıs ekonomisine doğru vizyon – radikal program ve ‘düdüksüz irade’ gerek…