YDÜ basket ticarethanesi

Zeki Kayalp


Son zamanlarda YDÜ kadın basketbol takımı sanki de Türkiye’deki üç büyüklerin yayın organları gibi ülke medyamızda inanılmaz rağbet görüyor. İlk antreman, ilk uçuş, ilk kamp, ilk kura, ilk antrenör, ilk hazırlık maçı, ilk yatış, ilk kalkış, ilk sonuç gibi garip garip haberlerle medya dünyasını satın almış. 

Eğitim sistemi ciddi ciddi tartışılan, öğrenciye para gözüyle bakan, liseyi zar zor bitiren ancak ne hikmetse üniversiteden güle oynaya hem de istediği bölümden mezun olan, daha sonra da işsiz bırakılan, para uğruna hiç bir gelecek planlamasını kabul etmeyen ticari becerisi güçlü bir üniversitenin, kurduğu Türkiye tescilli bir takımın başarısı ülkemize ne kazandıracak açıkcası merak ediyorum.

Diyelim ki, YDÜ Türkiye basketbol şampiyonu oldu. Peki, bize yararı ne olacak? Ülke gençliğimizin önünü mü açılacak? Yoksa, KKTC mi tanınacak?  Eğer YDÜ yetkilileri çıkıp “Hedefimiz alt yapıları geliştirip, Tükiye ile yarıştırmak. Oradaki alt yapı liglerine katılmaktır” diyebilse amenna. Ama onu da diyemiyorlar. Çünkü emelleri farklı. Çok yüksek ihtimalle Türkiye’de kampüs kurmak istiyor ve basketbolu da bir adım olarak kullanıyor. Yani işin ticari boyutuna bakıyor. 

Şunu lütfen unutmayalım! Bir ülkenin spor politikası olmadığında, birileri gelir ve sporu devletin yerine yönetir. Tıpkı, YDÜ’nün ve GAÜ’nün yaptığı gibi. Devlet o kurumlara “gebe” kaldığı için sesini çıkartmaz. Kağıt üzerinde sporu devlet ve devlete bağlı federasyonlar yönetir gibi görünür ama gerçekte öyle olmadığı ortaya çıkar. 1974-2000’li yılları arası takım ve sporcu sayılarıyla, üniversitelerin salonlara burnunu soktuğu gün, takım ve sporcu sayılarına baktığımızda aradaki farkı görürsünüz. Özellikle güçlü mali yapılarıyla üniversiteler bir anda federasyonların üzerine çıkıp, ister kulüp satın alır, isterse başka ülkelerde takım kurup liglerde mücadele eder. 

Peki, devlet olarak biz ne yapıyoruz? Tribünde seyirci oturuyoruz. Bugün eğer ülkemizde salon sporları yok olma noktasına gelmişse, yegane sebebi üniversiteler ve pek tabi ki, devletin sözde spor politikalarını yöneten basiretsiz, kısır düşünce yapısına sahip ve ülke sporundan çok kendi geleceklerini garanti altına alan insan topluluğunun yani statükonun var olmasıdır.  

Memleket sporunu yok edenlere önerimdir; DAÜ voleybolda Türkiye ligine katılsın. UKÜ hentbolda. GAÜ futbolda. LAÜ de masa tenisinde. Böylece, federasyonlara hiç gerek kalmaz. Bizler mahalle arası maçlar düzenleyip spora şekil veririz. Daha zevkli olacağından da hiç kuşkum yoktur. Zaten salon liglerine baktığımızda 6 takımı geçen federasyon bulmanız mümkün değil. Basketbol büyük kadın ligi son iki yıldır oynanmıyor. Voleybol yok oldu. Hentbol cırmalıyor. Atletizmi kendi ellerimizle mezara gömdük. O zaman ne için didiniyoruz? Birilerinin mevki sahibi olup, sırf adına da federasyon başkanı densin mi diye? Bırakın tüm faliyetleri üniversitelere. Onlar ne de olsa en iyisini bilir. Çocuklarımıza burs verir. Mezun eder. İşsiz bırakır.

KKTC’yi tanıtır. Ülkeye arı kovanı gibi milyonlarca öğrenci getirir. Piyasa büyür. Alım gücümüz artar. İnsanlar bir anda zenginleşir hatta her köşeye bir kumarhane açarız. Kara parayı daha kolay aklarız. Uyuşturucu furyasını üniversiteden liseye indirdik. Liseden de orta okullara hatta ilk okula  çekeriz. Belki de Hollanda’daki gibi serbest bırakırız. İlk-orta ve liselerde de spor yapılmasın. Ne de olsa özel dersler daha önemli. Böylelikle toplumun tüm kesimini uyutarak emellerimize ulaşırız. 

Dünyada eşi benzeri olmayan böylesi spor ticareti karşısında, devletin ve spor federasyonların kılını kıpırdatmamaları, hatta bu ticarete çanak tutmaları, şaşılacak bir düşünce yapısı. Bu yüzden o meşhur “oyna GG” sloganı, yerini yakın zamanda “oyna YDÜ”ye bırakmış olacak. Günün sonunda kimin kimi oynatığı daha net ortaya çıkacak.