Yazmasam Olmazdı

Salih Sarpten


Montaigne “Dünyanın en büyük cezaevi cahil insanın kafasının içidir" der.

Bu sayfada hep eğitim yazıları okudunuz… Şimdi okuyacaklarınızın eğitimle ilgisi olmadığını düşünebilirsiniz… Eğitim dediğiniz nedir ki? İnsanın kafasındaki cahilliği gideremiyorsa, okullardaki eğitim ne işe yarar…

Bunun bir eğitim yazısı olmadığını düşünseniz bile burada okuyacaklarınızı yazmalıydım. Aksi halde ben, ben olmazdım…

Gençlik yıllarımın geçtiği Taksim Gezi Parkı’nın şimdi bana ihtiyacı var. Bir üniversite öğrencisi olarak Dünya’ya farklı pencereden bakabilmeyi içselleştirirken ağaçlarının altında oturup Kıbrıs’a özlem duyduğum parkın bana ihtiyacı var. Bedenen orada olamasam da, burada yazılan her harfin bir şekilde beni oraya taşıyacağına dair derin bir duygum var…

Evet, şu an için elimden çok fazla şey gelmiyor. Orada olup, yetiştim demek geliyor içinden ama nafile… Ancak her şeye rağmen on binlerce gencin o ağaçları korumak için ortaya çıkan anlamsız ve moda deyimiyle orantısız gücün karşında duruyor olması cesaret veriyor, umut veriyor…

Hiç anlamıyorum bu orantısız güç lafını. Bu oranı hangi terazi tartıyor merak ediyorum… Ve neden bu oran hep eylemcinin aleyhine oluyor…  Elinde su, süt ve limon olan birisine niye biber gazı atılıyor, bir türlü aklım almıyor…

Dağılsınlar diye üzerlerine su sıkılan o gençlerin her biri birer ağaç gibi olmuş. Su yedikçe daha da büyüyorlar, daha da güçleniyorlar. Ve ağaçların kesilmesini engelleyenlere biber gazı atan polisler, o ağaçların gölgesinde dinleniyor…

On binlerce gence, sanatçıya, yazara, çizere, aydına biber gazı atmak ya da üzerlerine TOMA sürmek, nasıl bir düşüncenin ürünü…

İşte kafaların içindeki gerçek cehalet budur… Çünkü cehalet, zannedildiği gibi sadece bilgisizlik ya da okumamışlık demek değildir. Cehalet düşünememektir…

Düşünme olmadığı göre beyne de ihtiyaç yoktur. Çünkü o beyinle yapılacak bir şey de yoktur. İnsana değer verme yoktur.

İşte ileri derecede bilgisizlik budur. Kendine ve topluma zarar verecek derecede bilgisizlik budur. Cehalet budur… Toplumları geriye götüren ve eğitimle üstesinden gelinmesi gereken durum budur…

 

***


Anlayana - Gülmece


Tavsiye


Uzun bir bekleyişten sonra psikologa rahatsızlığını anlatmaya karar veren adam söz başlar:
- "Geceleri uyuyamıyorum efendim, sürekli yatağın altında biri varmış gibi geliyor. Hatta bazen yatağın altına yatıyorum, bu seferde sanki yatağın üzerinde birileri varmış gibi geliyor."
Psikolog:
- "Alt aylık bir çalışma sonucu bu sorunu hallederiz. Ancak aylık seans ücreti 1000 dolardan 6000 dolar” diye yanıtlar.
Bu fiyatı duyan adam, biraz kızgın ve umutsuz bir tavırla hemen muayenehaneden ayrılır. Birkaç ay sonra, sokakta karşılaşan doktor ile hasta arasında şu diyalog geçer. Psikolog, biraz da alaycı bir tavırla hemen söze girer:
- "Ne oldu hastalıktan kurtulabildin mi?" diye sorunca adam da gülerek,
- "Evet, hem de bir şişe biraya hallettim." Psikolog çok şaşırır.
- "Nasıl yani?"
- "Sizden çıktıktan sonra birahaneye uğradım, biramı içerken yanımdaki berduşla dertleştik, ona bir şişe bira ısmarladım, o da bana karyolanın bacaklarını kesmemi tavsiye etti. Artık sorunum kalmadı.”

***


Biliyor muydunuz?


“1 Haziran”

1925 yılında Cenevre’de gerçekleştirilen ve 54 ülkenin katıldığı “Çocukların Refahı Konferansı” sonucunda ortaya çıkan “Çocukların Korunması Cenevre Bildirgesi” yayımlanmıştır.

Bildirge esas olarak yoksulluk, çocuk işçiliği, eğitim gibi dünya çocuklarının refahını ilgilendiren konulara odaklaşmaktadır. Dünya Çocuk Günü çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini amaçlamaktadır.

Bildirgenin yayım günü olan “1 Haziran”,  23 ülkede “Dünya Çocuk Günü” olarak kutlanmaktadır. “1 Haziran Dünya Çocuk Günü” nedeniyle KKTC’de de çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmektedir.

 

***

Aklınızda Bulunsun

 

Siz Ne Yapardınız?

Geçtiğimiz Cumartesi, “1 Haziran Dünya Çocuk Günü” idi… O günü çocuğunuza ayırdınız mı? Yoksa sıradan bir gün gibi mi yaşadınız.  Çocuğunuza yaptıklarınız konusunda pişmanlık duyduğunuz mu hiç? Ya da “artık öyle değil de böyle davranacağım” diye içinizden geçirdiğiniz… Eğer bu duyguları yaşadıysanız bir de Diane Loomans’ın kaleme aldığı şu satırları okuyun;

Çocuğumu yeniden yetiştirmek mümkün olsaydı: Ona işaret parmağımı kaldırıp yasaklar koymak yerine, parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim…
Hatalarını daha az düzeltir, onunla daha çok yakınlık kurmaya çalışırdım…
Onu sadece gözlerimle izler, saat sınırlamaları koymazdım…
Daha bilgili olmaya çalışır, daha çok şefkat gösterirdim…
Onunla daha çok yürüyüşe çıkar, uçurtmalar uçururdum…
Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine, onunla oyunlar oynardım…
Onunla kırlarda koşar, yıldızları izlerdim…
Onunla daha az çekişir, ona daha çok sarılırdım…
Önce benlik saygısı kazanmasını sağlar, sonra bir ev almaya çalışırdım…
Ona her zaman katı davranmaz, onu daha çok onaylar ve yüreklendirirdim…
Güç konusunda daha az ders verir, sevgi konusunda daha çok şey öğretirdim…

Siz ne yapardınız?