Yazıklar olsun, her şeyi yakıyorlar!

Serhat İncirli

İyi bir kaptan gemisini fırtınaya sokan kaptan değildir… 
Bir kaptan abim bunu hatırlattı… 

-*-*-

Ve dedi ki; “… Tam tersine, iyi kaptan fırtına geleceğini bilir, rotayı ona göre belirler, gerekli değişiklikleri yaparak, fırtınayı atlatır, şiddetini bilerek yumuşak geçiş sağlar…”

-*-*-

Gideceklerini anladılar…
Gemi battı zaten!
Fırtınaya girseler de olur girmeseler de!
Gemi dipte!

-*-*-

Bir yandan batan gemiden geriye kalan ganimeti son dakikaya kadar yutuyorlar, öte yandan geride hiç bir şey bırakmamak için iğrenç bir siyaset güdüyorlar…

-*-*-

Ve en acısı, Türkiye’yi yönetenler de bunlara destek veriyor… 

-*-*-

KKTC’de “TC destekli” hükümetin seçim yasaklarına saniyeler kala yaptığı, “Yakıp yıkma politikası” ya da “yanmış toprak taktiği”dir… 

-*-*-

Bu politika ya da taktik; savaşta geri çekilen bir ordunun, düşmanın ilerleyişini durdurmak veya yavaşlatmak amacıyla geride kalan tüm kaynakları yok etmesine dayanan bir askeri stratejidir… 
Burada tüm amaç, düşmanın (halkın) yiyecek, barınma, ulaşım gibi kaynaklardan faydalanmasını engellemektir.

-*-*-

Tüm tarlaları yakarlar, altyapıyı tahrip ederler, su kaynaklarını zehirlerler… 
Geride tam bir yıkım, tam bir enkaz bırakırlar!
Ve hiç çekinmeden de “onu yaptık, bunu yaptık, yol yaptık, hastane yaptık” derler!
Çekinmeden!

-*-*-

Yandaşlarına – çekinmeden vergi de bağışlatırlar!

-*-*-

Yazıklar olsun!


Hem ayıp hem günaha devam!

Aylardan beridir Şimon Aykut’un Kıbrıs Cumhuriyeti Hapishanesi’nde tutulmasının haksızlığı ve büyük yanlışlığı konusunda ısrarlıyım...

-*-*-

Aynı şekilde, beş Kıbrıslı Rum kardeşimizin Kuzey Kıbrıs’ta tutuklanmış olması da, büyük bir ayıp ve yanlıştır!

-*-*-

Bu insanların suçsuz olduğu konusunda şüphem yoktur...

-*-*-

Kuzey’de tutuklanan beş Rum kardeşimizden ikisi, Keravnos Strovolou Basketball Kulübü yöneticileri arasındadır...

-*-*-

Bu kulüp, özellikle Kıbrıslı Türk çocuklara ve gençlere büyük önem vermek ve onların kulübün olanaklarından en iyi şekilde yararlanmalarını sağlamakla biliniyor...

-*-*-

Ricam mı?

Ricam iki tarafın faşist beyinlerinedir; Şimon Aykut da bu masum beş kişi de serbest bırakılmalıdır... En azından tutuksuz yargılanmalıdır...

-*-*-

“Masum” dedim değil mi?

Evet, her iki tarafta da masum olduklarından şüphe etmediğim bu insanların tutuklanma sebebi, sadece çözüm düşmanlığıdır...

-*-*-

Bu arada belirtelim, Keravnos Strovolou Basketball Kulübü’nden yapılan yazılı açıklamada, tutuklu yöneticilerinin serbest bırakılmaları için uluslararası toplumdan Holguin’e kadar bir çok kişiden destek ve yardım istendi.


Özgürgün ve tabanca!

Hükümettesiniz... 
Bir iş yapıyorsunuz... 
Bir yatırım veya bir uygulama olabilir...

-*-*-

Mesela “tabanca taşıma” veya “tabanca tasarruf” izni vereceksiniz... 

-*-*-

Bunu “kamu yararı” ile yapmadığınız; son dakikaya getirdiğinizden ve yasaya uygun yapmayışınızdan bellidir!

-*-*-

Doktorlar açıkladı; 600 kişiye tabanca taşıma veya tasarruf; tam ne olduğunu bilemiyorum; o izinden verdiniz!
Peki, ruh sağlığı ile ilgili hastaneden – doktorlardan rapor istediniz mi?
Hayır!

-*-*-

Yani yasa dışı!

-*-*-

Bakın, yerden yere vurdunuz, her şeyi söylediniz ve ülkeden kaçmaya zorladığınız Hüseyin Özgürgün; sizin gibi olmuş olsaydı, her isteyene, her şeyi verseydi, şu anda bu ülkenin belki de Cumhurbaşkanı’ydı... 
Değilseydi, UBP’nin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayıydı... 

-*-*-

Özgürgün’ün, yakın arkadaşlarından biriydim, defalarca yalvardığım halde, tabanca izni verdirtmedi!
Sadece bana değil; kimseye!
Şahsi olarak almak isteyen polise ve askere de! 

-*-*-

Efendim dilediğinizi söyleyebilirsiniz!
Sizi tutan da durduran da yok!

-*-*-

Ama Özgürgün, elbette sevabıyla günahıyla bu ülke tarihinin en başarılı sporcularından, en iyi evlatlarından biriydi... 
Ve dediğim gibi; şimdikiler gibi “yalamacı, yalaka” olmuş olsaydı; sağlığı pek de iyi olmayan babacığının yanında – çok sevdiği ülkesinde olacaktı!

-*-*-

Haaa şu anda “güvenlik” nedeniyle 600 izin vermişseniz; vay memleketin haline!

-*-*-

Ne mi yapacaksınız?
Hiç bir şey yapmayın!
Şunun şurasında en fazla iki ayınız kaldı; halk sizi gönderecek zaten!

-*-*-

Önce, bu pis işlere hiç ses çıkarmayan, “ben yine seçileyim isterse Dünya yansın; Kıbrıs’ın da Kıbrıslı Türklerin de canı cehenneme”ci Ersin Tatar gidecek! 

Halkın parasına, yazarın emeğine günah!

Hep yazarım; her gün yürüyüş yapıyorum...

Bu yürüyüşler veya bazen bisiklet sürüşler sırasında rastladığım güzellikleri ya da çirkinlikleri de zaman zaman okuyucuyla paylaşmaya çalışırım...

-*-*-

Son günlerdeki yürüyüş parkurum, Gönyeli Aşıklar Tepesi’nden başlıyor, yeni çevre yolundan, yeni Gönyeli Camisi’nin yanındaki Alayköy Kavşağı’na, oradan da İrmar Süpermarket karşısındaki yoldan “alt geçit” dediğimiz yere; yürüyüş yolundan devamla Concorde Hotel yanına, oradan da Gönyeli Aşıklar tepesine geri dönüş...

Toplam 10 kilometre...

-*-*-

İrmar Süpermarket karşısındaki yolun kenarında geçtiğimiz gün yerde bir kitap gördüm...

-*-*-

Devletin, halkın parasıyla bastırılmış ve Ersin Tatar tarafından her önüne gelene hediye edilen kitaplardan biri...

-*-*-

Çok yazık!

Sevgili Bülent Fevzioğlu bu kitabı hazırlamak için emek harcamış; halkın parasıyla baskısı yapılan ve bedava dağıtılan kitap, yerlerde...

-*-*-

Peki neden?

-*-*-

Fevzioğlu üstadımız bu kitabı kesinlikle bu şekilde sokağa atılsın diye hazırlamamıştır...

Bundan eminim...

Ama Ersin Tatar bu kitabı, sadece propaganda için hazırlatmıştır!

-*-*-

Halkın parası ile kitap; halkın parası ile propaganda!

Arsa hakkı dağıtmalar, tabanca ruhsatları, kiralık araç izinleri, taksi izinleri derken; rezaletin boyutu kitaplara kadar geldi...

-*-*-

Ve hem kitaba, hem yazara saygısız bir “seçmen kitlesi!”...

Kitap yerlerde, paramparça!

Yazıklar olsun...

-*-*-

Tamam anladık, kazanmak için her yol mübah sizlere de; bari sanata, sanatçıya, yazara, araştırmacıya ve kitaba yapmayın ahlaksızlığınızı!

Yerlerde süründürmeyin!

Halkın parasına da yazarın emeğine de ayıp ediyorsunuz!