Yatırım Olanakları ve Kamu Reformu 

Dr. Berkan Tokar

 

Öncelikle belirtmek isterim ki hükümetlerin, ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi gelişimini sağlama sorumluluğu vardır. Hükümetler bu sorumluluğu yerine getirme çabasını ortaya koyarken, kullanılan destek aracı büyük ölçüde kamu yönetimidir. Hükümetlerin ileriye dönük plan ve programlarını siyasi duruşları çerçevesinde laiki ile hayata geçirebilmesi, kamu yönetiminin diğer bir değişle kurumsal kapasitesinin ne kadar kaliteli, ne kadar etkin ve ne kadar verimli olduğuna bağlıdır.

Bu tespiti yapmakla birlikte geleceğe yönelik ülke refahı adına yatırımların yapılabilmesi, ekonomik ve sosyal gelişimin sağlanabilmesi için gerekli finansmanın temininde, özellikle bütçe sıkıntıları olan ülkelerde yerli ve yabancı yatırımcılar ve dış yardımlar ayni derecede önemlidir. Dolayısıyla yabancı yatırımcıyı ve dış yardımları ülkesinde görmek isteyen ülkeler kamu yönetimlerinde kendi vatandaşlarına vermeleri gereken rutin hizmetlerin gerektirdiği kurumsal kapasite yanı sıra ilave kapasiteler de yaratmak zorundadırlar.

Yatırım iklimini direk olarak etkileyen unsurların başında ilgili ülkelerdeki izin, lisans vb. süreçlerinin ne kadar hızlı ve etkin olduğu hususu gelmektedir. Bu süreçlere ilişkin olarak süreçlerin akışını düzenleyen yasa, tüzük ve uygulamaların açık ve anlaşılır olması yabancı yatırımcı çekmeye ve/veya kendi yatırımcısını teşvik etmeye çalışan ülkeler için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Ülkemizde de tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi tüm konularda mevcut yasalar ve tüzükler yatırımcı işlemleri konusunda yatırımcıya belirli bir çerçeve çizerek uygulanmaktadır. Bilinmelidir ki,  Bahse konu işlem süreçleri diğer bir deyişle bürokrasi yabancı yatırımcılar için ülkemizin diğer ülkelerden daha cazip olabilmesini sağlayan en temel unsurların başında gelmektedir.

Ülkemizde mevcut yatırım süreçleri ile igili kamu kurumlar arasındaki yetki paylaşımlarını ele aldığımızda ortaya teker teker her bir kurum için mantıklı olan ancak sistem bir bütün olarak pratik edildiğinde içinden çıkılması hemen hemen imkansız karmaşık ve yatırımcıyı bezdirme dercesinde zorlayan bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Dahası mevcut yatırım süreci yapısının dublikasyonlarla dolu koordinasyonu olmayan ve umursanmayan bir yapı olduğu açıkça görülmektedir. Yatırım süreci, farklı bakanlıklar daireler ve kurumların katılımını gerektiren bir süreç olması başarıda koordinasyonun ne kadar önemli bir öğe olduğunu ortaya koymaktadır. Kurumlarımız koordinasyon uygulamalarının bir güç paylaşımı olduğu algısıyla zaman zaman kısır çekişmelere girmekte ve başka bir kurumda neler istendiği, neler araştırıldığıyla kesinlikle ilgilenilmemektedir. Her kurum başka kurumlardan bağımsız ve bazen habersiz, sahip olduğu yetkisi çerçevesinde klasik uygulamasını yeterli saymakta ancak bahse konu iltişimsizlik ve kordinasyonsuzluk hem kurumlarımızın hemde yatırımcıların işini oldukca zorlaşlaştırmaktadır.

Küçük ölçekli bir ekonomi olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisi, Kıbrıs sorununun çözülmemesi nedeniyle ekonomik kısıtlar ve baskılar altında olduğu gerçeğine rağmen, bu alanda yapılmış olan, Rekabet Edebilirlik ve İş Yapılabilirlik gibi çalışmalar incelendiğinde, bürokratik işlemlerde gerekli iyileştirmelerin yapılması halinde ülkenin yatırımlar açısından çok daha cazip bir ülke olabileceğine işaret etmektedir. Bu şartlar altında dahi, hükümetlerin uygun bir iş ve yatırım ortamı yaratarak Doğrudan Yabancı Sermaye girişini ve yerli yatırımcıların motivasyonunu artırabileceği çok açıktır. Bu bağlamda, yapısal reformların uygulanması, yatırımların önündeki engellerin azaltılması ve uygun yatırım politikalarının uygulanması suretiyle yerli ve yabancı yatırımları artırma fırsatı da yakalanmış olacaktır.

Reform süreçleri uygulamış olan ülkelerin tecrübelerine bakıldığında ise, mevcut sistemde radikal bir şekilde reform yapmanın, istek ve irade olduğu zaman tahmin edildiği kadar zor olmadığı görülmektedir. Ayrıca özellikle ülkemizin küçük ölçekli bir yapıya sahip olunması, ilgili reformları hayata geçirme kolaylığı konusunda bir avantaj sayılabileceği de bilinen bir gerçektir.

Öte yandan kamu reformu ülkemizin gündemine yer alan toplumsal bir mutabakattır. Kamu reformundan beklentimiz kamu personel hakları düzenlenirken, yatırım süreçlerinin kamu verimliliği ile birlikte ele alınıp gerekli yapısal düzenlemelerin de yapılmasıdır. Kamu kurumlarının sağladğı hizmetlerdeki işlem sayıları, süreleri ve maliyetleri azaltılarak iyileştirilmelidir. Özellikle mevcut yapımızdaki yetki karmaşasının doğurduğu kötü sonuçları ortadan kaldıracak, devlet kurumları arasındaki etkin koordinasyonu geliştirecek ve genel yatırım iklimine bu perspektiften olumlu yansımaları olacak nitelikte bir kamu reformu, ülkemizin refahı ve gelişimi açısından kritik bir eşik olduğu inancındayım. Hala hazırda kamu reformu ülkemizde toplumsal bir mutabakat haline gelmişken, bu fırsat toplum adına kaçırılmamalıdır.  Dolayısıyla kamu reformu çalışmalarının kapsamı genişletilerek toplumun sosyal ve ekonomik gelişimine doğrudan katkı koyacak yapısal reformları da içeren bir kapsama getirilerek uygulanması ülkemiz adına çok önemlidir.