Yaşaya yaşaya öğrenecek, direne direne kazanacağız…

Sinan Dirlik

Siz bu yazıyı okurken bizim nerede ve nasıl olacağımızı bilmiyorum. İstanbul’daki Gezi Parkında bir avuç genç aktivistin başlattığı mücadele bir anda binlerce insanın ortak barışçıl, demokratik direnişine dönüştü.
Düne kadar aynı kapta kaynaması mümkün olmayan her yaştan, her siyasi gruptan, her kesimden insan İstanbul’un göbeğinde el kadar bir park için unuttuğumuz, pek de alışkın olmadığımız ortak bir mücadele ruhunu yükseltiyorlar.
Eylemlerin başarıya ulaşıp ulaşmayacağının, Gezi Parkı’nın kurtulup kurtulmayacağının bir önemi yok artık. Çoğu İstanbullunun yıllar içerisinde kırpıla kırpıla el kadar kalmasını pek de umursamadığı, muhtemelen yıllardır içinde dolaşmadığı bu park, bir anda AKP İktidarının topyekûn dayatmalarına karşı bir mücadele hattına dönüştü.
İlk gün birkaç yüz aktivistin başlattığı mücadelenin, 2. ve 3. gününde binlerce insanı bir araya toplaması elbette çok önemli. Ancak daha da önemli olan, bu direnişin (en azından şimdilik bilinen) belirli bir organizasyon merkezinin olmaması ve sosyal medya aracılığıyla kamu vicdanını harekete geçirmesi.
Hepsinden de önemli olan, AKP İktidarının sıradan sivillerin şiddet içermeyen demokratik eylemine karşı kullandığı akıl almaz bir şiddet.
İşte bu; her yaştan, her sınıftan, her politik kesimden insanı çileden çıkartan ve aslında akılcı bir iletişimle söndürülebilecek yangının kontrolden çıkmasına yol açan en büyük faktör.
AKP, kelimenin tam anlamıyla ateşle oynuyor. Silahsız, savunmasız, örgütsüz çocukların üzerine gaz bombalarıyla saldıran bir İktidara karşı toplumun yıllardır uyuşturulan vicdanı savunma içgüdüsüyle harekete geçiyor.
AKP, hükümet olmaktan iktidar olma sürecine geçerken askeri vesayetin geriletilmesi, 12 Eylül uzantısı yasaların demokratikleştirilmesi yönünde önemli adımlar atmış, başta aydınlar olmak üzere geniş kesimlere umut vermişti. Karıştırılmaması gereken şey; bu, AKP’ye beslenen bir umut değildi. AKP’nin açtığı gediklerden, bu ülkeye az da olsa demokrasi rüzgârlarının sızması, bu gedikleri akılcı değerlendirecek toplumun örgütlenerek, inisiyatif alarak ülkeyi demokratikleştireceği umuduydu.
Böyle olamadı… AKP dışındakilerin demokrasi, özgürlükler, kimlikler gibi temel konularda mutabakatı sağlanamadı.  AKP’nin otoriter devlet yapısında açtığı gedikleri daha özgür, daha demokratik, çok kültürlü bir Türkiye için değerlendirmeyi başaramadık. Türkler Kürtlere, laikler dindarlara, heteroseksüeller eşcinsellere, Kemalistler rejime tehdit olarak gördükleri tüm siyasi gruplara, kısacası herkes herkese olan ön yargı ve güvensizliğini yenemedi… Kendi aklını ortak aklın önüne koyan dar siyaset anlayışımızdan kurtulamadık… Her bir sorunu “başkasının sorunu, başkasının mücadelesi” olarak gördük. “Amalarımız” bitmedi hiç. “Ama onlar bölücü”, “Ama onlar ulusalcı”, “Ama onlar da bize destek olmadılar”…
Birbirimize öfkeli bakışlarımız, bel altı vuruşlarımız arttıkça AKP giderek daha otoriter, daha güçlü, daha dayatmacı bir iktidara dönüştü. Bu, AKP’nin başarısından çok, her renkten muhalefetin başarısızlığıdır.
“Ama onlar da…” diye başlayan her cümle, AKP karşısında güçlü, çeşitli, organize bir muhalefetin oluşmasını engelliyor… Birbirimize duyduğumuz öfke ve güvensizlik AKP otoriterizmini besleyip güçlendiriyor.
Güçlü bir muhalefet belki güçlü AKP iktidarını değiştirmeye yetmeyebilir. Ama güçlü muhalefet AKP içerisindeki otoriter eğilim sahiplerine ülkenin dikensiz gül bahçesi olmadığını, halka rağmen alınacak her kararın geri tepeceğini hatırlatmaya yetebilir.
İşte şimdi bir avuç yeşilin etrafında kenetlenen eller AKP’nin 10 yıllık kadir-i mutlak sanılan iktidarını sarsabilecek ve “amasız” özgürlükler için yeniden bir umut oluşturabileceğe benziyor.
Birileri elbette bundan siyasi rant elde etmeye, sıradan insanların dayatmalar karşısındaki naif, onurlu refleksini kendi çıkarlarına tahvil etmeye çalışacaktır.
Birileri, “Ergenekoncular” öcüsünü gösterip “AKP’ye zarar verirseniz aha da bunlar yine çıkar gelir” masalını gevelemeye başlayacaktır. AKP’de akıl devreye girip bu dayatmacılıktan vaz geçer mi yoksa bu örgütsüz çıkış yerini geniş bir halk muhalefetine dönüşür mü bilemem. Ama bugün artık kimse AKP’ye zarar vermemek bahanesiyle susturulamaz, kimse “ergenekoncular da orada” diyerek Taksim meydanında olup bitenlere kayıtsız kalamaz.
Yaşaya yaşaya öğreneceğiz birlikte mücadele etmeyi.