Hiç hatırlanmadı bile…
Öylece geçti, gitti yıldönümü…
15 Ağustos’u 16 Ağustos 1960’a bağlayan gece yarısı… Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş belgeleri Başpiskopos Makarios, Kıbrıs Türk Cemaat Lideri Dr. Fazıl Küçük ve Vali Sör Hugh Foot tarafından imzalandı.
Hani şimdi hep diyoruz ya “kurucu ortağız” diye…
Hani “eşitiz” diyoruz…
Hani “garantörlük” diyoruz…
İşte hepsi o gece yarısı atılan imzalarla…
***
“Meclis binasının karşısındaki meydanda birkaç yüz kişi toplanmıştı. Ancak bu topluluk olayları coşku ya da heyecanla değil, daha çok merakla ve ilgisiz bir şekilde izliyordu. Partiler ve örgütler, yeni cumhuriyetin ilanında görünür bir rol üstlenmemişti. Halkın katılımı da sınırlıydı. Yine de törende Kıbrıs bayrağı hükümet binasının direğine çekildi ve katılanlar, tarihe tanıklık etmenin bilinciyle oradaydılar.”
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanı böylesine sessizdi, böylesine sıradan…
O gecenin tanıklarından biri de satırlarını sizlerle paylaştığım “Kıbrıs Cumhuriyeti ve Derin Devlet” kitabının yazarı Takis Hacıdimitriu’ydu.
***
Asıl unutulmaz anekdot Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu’nun (RIK) sorumlu editörü Andreas Kiriaku'nun kaleminden çıktı. Anılarında yazdı, yaşananları…
Töreni izlemişti. Ertesi gün haber bültenini hazırlarken giriş cümlesine şu ifadeyi yazdı:“Yaşasın Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti!”
Telefon çaldı az sonra…
Makarios’un sesi…
“Yaşasını çıkar, şimdi yaşasın zamanında değiliz…”
***
“Kıbrıs Cumhuriyeti” daha ilk günden istenmeyen bir bebek gibi doğdu, doğarken yetim kaldı.
“Bölücüler” görev başındaydı, ilk günden…
“Derin Devlet” mesaiden hiç vazgeçmedi; ne Kıbrıslı Türkler içinde, ne de Kıbrıslı Rumlar…
“Anayasa başından itibaren tekmelenilecek bir hedef haline gelmişti. Ona hizmet etmeye yemin eden devlet adamları, onu ihlal etmekte geri kalmadılar.”
Oysa…
21 Eylül 1960’ta Kıbrıs, Birleşmiş Milletler’in 97. üyesi oldu.
14 Mart 1961’de Britanya Milletler Topluluğu’na katıldı.
21 Mayıs 1961’de Avrupa Konseyi’nin 16. üyesi oldu.
Ağustos 1961’de Belgrad’da Bağlantısızlar Kongresi’ne katıldı.
8 Aralık 1961’de Dünya Bankası’na üye oldu.
Bu uluslararası üyeliklerin tümünde “eşit ortak” olarak Kıbrıslı Türkler de var.
Bunlar bizim haklarımız...
Ama kimileri tümünü “elimizin tersiyle” itmemizi istiyor.
Yalnızlaşmamızı…
Vazgeçmemizi…
Kopmamızı…
Şimdi yeniden kurmalıyız ve Kıbrıs ülkesini kendi değerleriyle yaşatabilmeliyiz gerçekten...
Geçmişin dersleri, bugünün gerçekleriyle elbette…
Dünyanın görmediği ve dünyanın görülmediği bir “yarım”ı yaşamak, yalnızca kirlenmek demektir.
Yabancılaşmak, iradesizleşmek, erimek demektir.
İlhak demektir, alt yönetim demektir, vesayet demektir.
Burada Mete Hatay'a kulak verelim.
"Daha fazla içe kapanmak değil mesele... Ankara’yı, güney Lefkoşa’yı, Brüksel’i yok saymak maalesef imkânsız; mesele onlarla ilişki kurmamak değil, onları başka bir ilişkiye zorlamak. Ankara’yla tebaa değil eşit özne olarak konuşmayı talep etmek, bıkmadan usanmadan bunu zorlamak. Güney Lefkoşa’dan misafir azınlık değil kurucu ortak zemini bıkmadan usanmadan istemek. Brüksel’le folklorik vitrin değil siyasal eşitlik temelinde pazarlık ortamı aramak..."
***
Yeni bir çözümde; bölünmeyi ya da şiddeti, ayrılığı ya da parçalanmayı değil, ortaklığı yaşatmalıyız.
Hem kendi kendimizi yöneterek, kurucu özneler olarak…
Hem de sahiplenerek, Kıbrıs ülkesini, tümüyle…