Yarınlara doğuş: YÜZLEŞMEK

Cenk Mutluyakalı

 

Siz inandınız mı gerçekten senelerce 'tarih' diye önünüze serilen 'cımbızlı' sözcüklere...
Hep biz ölmüştük...
Hep biz kovulmuştuk...
Hep biz tecavüze uğramıştık...
Hep biz yanmıştık...
Hep biz yağmalanmıştık.
Hep biz acı çekmiştik...

***

İyi de bu onbinlerce evi, tarlayı, fabrikayı, oteli, hayatı nasıl bırakıp gitmişti ki sahipleri?
- Lütfen gider misiniz, mi demişlerdi, sadece...
Yoksa avuçlarına gül suyu dökerek, başlarından çiçekler atarak, önlerine halı sererek mi uğurlamıştık!..
Öyle mi sandınız (!)
Buna gerçekten mi inandınız?
Biliyorum ki yanıtınız 'hayır'...
Nice sene geniş yığınlara ezberletilen oyunun kuralıyla 'mış' gibi yapmıştınız.

***

Şimdi onbinler, aslında kendilerinin olmayan ve 'ganimet' zehriyle vicdanları uyuşturan mülkleri terk etmezken, onca insan sizce nasıl bırakmıştı alın terini, umudunu, hayalini, çocukluğunu, ergenliğini, anısını, dününü...
Elbette SİLAH zoruyla...

Savaşlarda 'acı'nın yarışı olmaz ama galiba ne çekmişsek, ne kadar kadar ölmüşsek, ne kadar terk etmişsek, ne kadar kaybolmuşsak, ne kadar göçmüşsek tümünün 'üç mislini' yaşayanları görmezden geldik.

***

Öylesine kaçırdık ki kantarın topuzunu, hakikatle yüzleşmek yerine, vicdan sızımızı örtmek adına 'mağduru' oynadık sürekli, 'sonradan görme' hallerimizle üzerine konduğumuz nice varlığın 'konforuna' kapıldık, bu yalan düzene sarıldık insanlığı büyütmek yerine...

***

Şimdi biri çıkmış gerçekleri cesaretle konuşuyorsa, yeniden doğuştur bu, ayıp değil...
Çünkü 'yüzleşmeden' barış olmaz.
Ve beyinlere yapışan 'aynılaşma' ya da 'siniklik'le değil, ancak ve ancak 'ezber' bozabilirsek farklılaşır gelecek.
'Genel geçer'e uymakla, kırk yılda elde edilen sonuçtan daha fazlasına ulaşılmaz.

***

Yüzleşmek, ilk adımdır geleceğe.
Tüm bu acılar yeniden yaşanmasın, yaşatılmasın diye...